Stanislaw Lem - Maske
Здесь есть возможность читать онлайн «Stanislaw Lem - Maske» весь текст электронной книги совершенно бесплатно (целиком полную версию без сокращений). В некоторых случаях можно слушать аудио, скачать через торрент в формате fb2 и присутствует краткое содержание. Жанр: Фантастика и фэнтези, на турецком языке. Описание произведения, (предисловие) а так же отзывы посетителей доступны на портале библиотеки ЛибКат.
- Название:Maske
- Автор:
- Жанр:
- Год:неизвестен
- ISBN:нет данных
- Рейтинг книги:5 / 5. Голосов: 1
-
Избранное:Добавить в избранное
- Отзывы:
-
Ваша оценка:
- 100
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
Maske: краткое содержание, описание и аннотация
Предлагаем к чтению аннотацию, описание, краткое содержание или предисловие (зависит от того, что написал сам автор книги «Maske»). Если вы не нашли необходимую информацию о книге — напишите в комментариях, мы постараемся отыскать её.
Maske — читать онлайн бесплатно полную книгу (весь текст) целиком
Ниже представлен текст книги, разбитый по страницам. Система сохранения места последней прочитанной страницы, позволяет с удобством читать онлайн бесплатно книгу «Maske», без необходимости каждый раз заново искать на чём Вы остановились. Поставьте закладку, и сможете в любой момент перейти на страницу, на которой закончили чтение.
Интервал:
Закладка:
Stanislaw Lem
Maske
Başlangıçta karanlık, soğuk alev ve dinmek bilmeyen gökgürültüsü vardı; uzun kıvılcımlar halinde yanımdan geçen kömür karası çengeller, parçalanmış çengeller ve uzun bir burnu andıran düz kafalarıyla sürünerek ben olan şeye değen metal yılanlar vardı ve bu dokunuşların her biri, şimşek gibi bir sarsılmaya neden olarak neredeyse zevk veriyordu.
Yuvarlak pencerelerin ardındaki gözler beni izliyordu, sonsuz derinlikte, kıpırdamayan gözler; sonra geri çekildiler, ama belki de hareket eden bendim, bir sonraki gözlem dairesine girmiştim ve bu, uyuşukluk, saygı ve korku uyandırıyordu. Sırt üstü yaptığım bu yolculuk belirsiz bir süre boyunca devam etti, ilerledikçe ben olan şey çoğaldı ve sınırlarını keşfederek kendini tanımaya başladı, ama onun biçimini tamamen ne zaman anlayabildiğimi, terk etmiş olduğum yerleri tam olarak ne zaman kavrayabildiğimi bilmiyorum. Orada dünya başladı, gök gürlemeleriyle, alevlerle, karanlıkla; sonra hareket son buldu ve bana beni uzatan eklemli uzuvlar hafifçe havaya kalkarak ben olan şeyi kıskaçlı ellere bıraktı, kenarları kıvılcımlarla kaplı düz ağızlara sundu ve yok oldu, ben olan şey kıpırtısız bir biçimde yattı gerçi artık kendi kendine hareket edebilirdi, ama henüz zamanımın gelmediğinin farkındaydım ve bu hissiz eğimde çünkü ben, o, eğik bir yüzeyin üzerinde yatıyordu — son bir akım dalgası, nefessiz son ayinler, titreyen bir öpücük beni gerdi; bu, hemen kalkıp ışıksız yuvarlak deliğe sürünmek için bir işaretti ve artık hiçbir zorlamaya ihtiyaç duymaksızın, taşsı bir rahatlamayla üzerlerinde dinleneceğim soğuk, pürüzsüz, içbükey levhalara dokundum. Ama belki de bunların hepsi bir rüyaydı.
Nasıl uyandığımı bilmiyorum. Anlaşılmaz hışırtılar ve serin bir loşluk hatırlıyorum, ben de bunun içindeydim; dünyanın onun önünde rengârenk açıldığını, eşikten geçtiği sırada adımımda ne kadar merak olduğunu hatırlıyorum. Dikey bedenlerin renkli karmaşası güçlü bir ışıkla aydınlanıyordu, kürelerini gördüm, suyun parlaklaştırdığı küçük düğmeleri kendi yönlerinde döndürüyorlardı; uğultu kesildi ve bunu izleyen sessizlikte ben olan şey bir adım daha attı.
Bundan sonra, işitilmeyen ama hissedilen bir sesle, içimdeki narin bir ip koptu ve artık bir dişi olan ben, cinsiyetin içime akışını o denli şiddetli bir şekilde hissettim ki onun başı döndü ve gözlerimi kapattım. Gözlerim kapalı öylece dururken her yanımdan sözcükler gelmeye başladı, çünkü o, cinsiyetle birlikte dili de almıştı. Gözlerimi açıp gülümsedim, ileri doğru hareket ettim ve onun giysisi benimle birlikte hareket etti; ağırbaşlı, soylu bir edayla yürüdüm, üzerimde kabarık eteğimle, nereye gittiğimi bilmeden yürüdüm, çünkü saray balosundaydım ve onun az önceki hatasını, başları küreler gözleri de ıslak düğmeler olarak algılayışımı anımsayınca epey eğlendim, bu nedenle gülümsedim, ama bu gülüş sadece kendimeydi. Keskinleşen kulaklarım uzakları işitti, böylelikle saraydakilerin benle ilgili fısıltılarını, beylerin saklamaya çalıştıkları iç çekişleri, hanımların nefes alışla rındaki kıskançlığı ve “Kont hazretleri, bu genç kadın kim?” deyişlerini duydum. Sonra, tavandaki ağlarından gül yaprakları sarkan kristal örümceklerin altından yürüyerek dev bir salonu geçtim, zengin dul kadınların boyalı yüzlerinden akan hoşnutsuzlukta, esmer lordla rın şehvet dolu gözlerinde kendime baktım.
Kemerli tavanlardan parke döşemelere kadar inen camlardan gece giriyordu büyüyerek; bahçede kadehler parıldıyordu ve iki pencere arasındaki bir kameriyede, mermerden bir heykelin ayağının dibinde, diğerlerinden daha kısa boylu bir adam duruyordu, etrafı siyah-yeşil çizgili giysiler giymiş saray mensuplarıyla çevrilmişti, sanki ona doğru kapanmak ister gibiydiler, ama hiçbiri boş dairenin içine adım atmıyordu ve bu kişi ben yaklaşırken bana doğru bakmadı bile. Yanından geçerken durdum, o bana doğru bakmadığı halde parmaklarımın uçlarıyla çember eteğimi topladım ve önünde eğilip selam verirmişçesine gözlerimi indirdim, ama baktığım sadece kendi ince, beyaz ellerimdi. Bu beyazlığın nedenini bilmiyordum, gök mavisi eteğimin yanında bu beyazlık korkutucuydu. Ama saray mensuplarıyla çevrili o kısa boylu lord ya da soylu, arkasında yarım zırhlı bir şövalye duran, sarı saçlı başı açık, elinde oyuncak kadar küçük bir kama tutan o adam, sıkıntı dolu bir sesle kendi kendine birşeyler söyledi ve bana bakmaya tenezzül etmedi. Bense, selam vermeden, esmer yüzünü unutmamak için ona bir an öfkeyle baktım; sarkık dudaklarının kenarındaki küçük beyaz yara yüzüne bıkkın bir ifade veriyordu ve ben gözlerimi o ağza dikerek topuğumun üzerinde döndüm, etek hışırdadı ve yanından geçip gittim. Ancak o zaman bana baktı ve ben ensemde o kaçamak, soğuk, bir anlık bakışı hissettim, sanki yanağında görünmez bir tüfek vardı da boynuma, o altın buklelerin arasına nişan almıştı; bu, ikinci başlangıçtı. Geriye dönmek istemiyordum, ama döndüm ve iki elimle eteğimi kaldırarak yerlere kadar eğildim, sert kumaşın arasından kayıp yerin içine girmek istiyordum adeta çünkü o kraldı. Sonra yavaşça doğruldum, nasıl olup da bunu bu kadar iyi ve bu kadar kesin bir biçimde bildiğimi merak ettim; uygunsuz birşeyler yapmak istiyordum, çünkü bilmeme olanak olmayan bir şeyi kesin bir şekilde biliyorsam rüyada olmam gerekirdi, rüyada yaptıklarımın kime ne zararı olabilirdi ki — mesela birinin burnunu çekmenin? Biraz korktum, çünkü bunu yapamadım, sanki içimde görünmez bir engel vardı. Ne yaptığımın farkında olmadan öylece yürüdüm, gerçeklik de rüya da inandırıcıydı, aynı anda içime bilgi akıyordu, tıpkı sahile vuran dalgalar gibi, her dalga ardında yeni bir bilgi, rütbeler ve unvanlar bırakıyordu, tıpkı kenarlarına işlenmiş dantel parçaları gibi; koridorun ortasına geldiğimde, tavandan alevler içindeki bir gemi gibi sarkan parlak bir şamdanın altından yürürken, yıpranmışlıkları ve acıları titizlikle saklanmış bütün hanımların adlarını biliyordum.
Artık öyle çok şey biliyordum ki, tıpkı uykudan uyanıp hâlâ gördüğü kâbusu bütün canlılığıyla anımsayan biri gibi; benim için hâlâ erişilmez olan o iki şey ise, iki karanlık gölge gibi zihnimdeydi: Geçmişim ve şimdim. Çünkü kendim hakkında hâlâ hiçbir şey bilmiyordum. Oysa, pahalı giysilerle gizlenmiş çıplaklığımı bütünüyle hissediyordum, göğüslerim, karnım, bacaklarımın üst kısımları, boynum, omuzlarım, görünmeyen ayaklar… Göğüslerimin arasında bir ateş böceği gibi parlayan altın üzerine kakılmış topazı, yüzümdeki o hiçbir şey elevermeyen ifadeyi hissedebiliyordum, belirsiz bir ifade olmalıydı, çünkü beni gören herkes gülümsediğimi düşünüyordu, oysa biri ağzıma, gözlerime, kaşlarıma daha yakından bakacak olsa orada hiçbir eğlence ifadesi olmadığını, eğleniyor gibi görünmeye bile çalışmadığımı görüp gözlerime bir kez daha bakardı, ama gözlerim bütünüyle dingindi, o da yanaklarıma bakardı, çenemde gülümseyişin izlerini arardı, ama yüzümde uçarı gamzeler yoktu, yanaklarım pürüzsüz ve beyaz, çenem gergin, sessiz, ciddi, boynum kadar kusursuzdu ve hiçbir şeyi açık etmiyordu. Sonra bana bakan kişi, neden gülümsediğimi düşünmüş olduğunu merak ederek rahatsız olur, kuşkularının ve güzelliğimin şaşkınlığı içinde kalabalığın arasına karışır ya da kendisini o hareketin arkasına saklama umuduyla önümde yerlere kadar eğilirdi.
Читать дальшеИнтервал:
Закладка:
Похожие книги на «Maske»
Представляем Вашему вниманию похожие книги на «Maske» списком для выбора. Мы отобрали схожую по названию и смыслу литературу в надежде предоставить читателям больше вариантов отыскать новые, интересные, ещё непрочитанные произведения.
Обсуждение, отзывы о книге «Maske» и просто собственные мнения читателей. Оставьте ваши комментарии, напишите, что Вы думаете о произведении, его смысле или главных героях. Укажите что конкретно понравилось, а что нет, и почему Вы так считаете.