Stanislaw Lem - Maske

Здесь есть возможность читать онлайн «Stanislaw Lem - Maske» весь текст электронной книги совершенно бесплатно (целиком полную версию без сокращений). В некоторых случаях можно слушать аудио, скачать через торрент в формате fb2 и присутствует краткое содержание. Жанр: Фантастика и фэнтези, на турецком языке. Описание произведения, (предисловие) а так же отзывы посетителей доступны на портале библиотеки ЛибКат.

Maske: краткое содержание, описание и аннотация

Предлагаем к чтению аннотацию, описание, краткое содержание или предисловие (зависит от того, что написал сам автор книги «Maske»). Если вы не нашли необходимую информацию о книге — напишите в комментариях, мы постараемся отыскать её.

Maske — читать онлайн бесплатно полную книгу (весь текст) целиком

Ниже представлен текст книги, разбитый по страницам. Система сохранения места последней прочитанной страницы, позволяет с удобством читать онлайн бесплатно книгу «Maske», без необходимости каждый раз заново искать на чём Вы остановились. Поставьте закладку, и сможете в любой момент перейти на страницу, на которой закончили чтение.

Тёмная тема
Сбросить

Интервал:

Закладка:

Сделать

Kendimi anlamaktaki bu yetersizliğimi inceleyip açığa çıkarmayı sürdürdüm ve birçok düşünce aynı anda, birbiri üzerine kafama üşüştüğünden, kendi yargılarıma güvenip güvenmemem gerektiği konusunda emin olamadım, berrak bir kehribara gömülü bir böcek gibi, obnubilatio lucida’ma [1] Lat. “Parlak karanlık” — e.n. hapsolmuş boğulmakta olan deli bir kadın olarak şu çok doğal olurdu ki…

Bir dakika. Bu kadar üstün bir sözcük dağarcığı, bu terimler, hem de Latince olarak, mantıklı cümleler, kıyasla muhakeme etme, erkeklerin gönlünü yakan güzellikte bir genç kıza uymayan bu ifade düzgünlüğü nereden gelmişti? Cinsellik konusunda bu korkunç bezginlik, soğuk küçükseme, o mesafelilik, evet, büyük bir olasılıkla bana şimdiden âşık olmuştu, belki de benim için deli oluyordu, beni görmesi, sesimi duyması, parmaklarıma dokunması gerekiyordu, oysa ben onun tutkusunu oyun gibi görüyordum. Bu, şaşırtıcı, çelişkili, asinkategorematik değil miydi? Her şey sadece hayalimin ürünü olabilir miydi, buradaki nihaî gerçek, sayısız yılların deneyimlerine dolanmış yaşlı, duygusuz bir beyin olabilir miydi? Belki de keskin bir zekâ benim tek gerçek geçmişimdi, belki de ben mantıktan doğmuştum ve o mantık benim tek gerçek soyağacımı oluşturuyordu…

Buna inanmadım. Ben suçsuzdum, evet, ama aynı zamanda suçla doluydum. Şimdime karışan o eski geçmişimin izlerinde, küçük bir kız olarak suçsuzdum, kasvetli ve gri-beyaz kışlarda ve sarayların boğucu zorunluluklarında sessiz bir yeniyetme olarak ve bugün, Kralla olup bitenlerde de suçsuzdum, çünkü olduğumdan başka bir şey olamazdım; suçum — korkunç suçum — sadece, bütün bunları çok iyi bilmem ve bunları sahte, yalan olarak değerlendirmemdi ve gizemimin köküne inmek islediğimde o inişi gerçekleştirmekten korktum ve yoluma çıkan görünmez duvarlardan ötürü utanç dolu bir minnettarlık duydum. Öyleyse lekeli ve dürüst bir ruhum vardı, başka neyim vardı, başka ne kalmıştı, ah evet, hâlâ bir şey daha vardı: Bedenim; ona dokunmaya başladım, o karanlıkta onu usta bir dedektifin suç mahallini incelemesi gibi inceledim. İlginç bir araştırmaydı, çünkü bu çıplak vücuda dokunurken parmaklarımda hafif bir iğnelenme hissettim, bu benim kendimden duyduğum korku olabilir miydi? Ama güzeldim, kaslarım esnek ve yuvarlaktı, bacaklarımın üst kısımlarını, yabancı nesnelermişçesine, kimsenin kendi kendine tutmayacağı bir biçimde kavrayarak, onları sıkan ellerimin altında, düzgün ve hoş kokulu tenimin altında, uzun kemikleri hissedebiliyordum, ama nedense bileklerime ve dirseğimin iç kısmına dokunmaktan korkuyordum.

Bu isteksizliği yenmeye çalıştım, yani orada ne olabilirdi ki… kollarım boynuma kadar sert ve pürüzlü dantellerle kaplıydı. Kuğu boynu dedikleri bir boynum vardı, başım yapmacıklıktan uzak, saygı uyandıran doğal bir mağrurlukla yükseliyordu üzerinde, örgülü saçların altında küçük, sert memeli, küpesiz, — nedense — deliksiz kulaklarım vardı, alnıma, yanaklarıma, dudaklarıma dokundum. Parmaklarımın ucuyla hissettiğim ifadeleri beni yine rahatsız etti. Beklediğimden farklı bir ifadeydi. Tuhaf. Ama hasta ya da deli değilsem, kendime nasıl bu kadar yabancı olabilirdim?

Kocakarı masallarına inanan küçük bir çocuğun masumiyetiyle, bileklerime, dirseklerime, kollarımın dirsekle bilek arasındaki kısmına uzandım, burada anlaşılmaz bir şey vardı. Parmak uçlarım hissizleşti, sanki sinirlere, damarlara bastıran bir şey vardı, zihnim bir kez daha türlü kuşkularla doldu: Bu tür bilgiler bana nasıl gelmişti, kendimi neden bir anatomi uzmanı gibi inceliyordum, bu ne Angelita’nın, ne güzel Mürebbiye’nin ne de lirik Tleniks gibi bir genç kızın tarzı değildi. Ama aynı zamanda içimde yatıştırıcı bir dürtü de hissettim: Bu çok normal, kendine şaşma, seni garip, hayalperest kuş beyinli, biraz hasta olduysan bunu unut, sağlıklı düşünceler düşün, randevunu düşün… Ama ya dirsekler, bilekler? Derinin altında — katı bir yumru gibi, şişmiş bezler mi vardı? Kireçlenme miydi? Bu imkânsızdı, güzelliğimle, onun mutlaklığıyla bağdaşmazdı. Yine de orada küçük bir sertlik vardı, ancak orayı, elimin üstünü, nabzın bittiği yeri ve dirseğimin kıvrımını sertçe sıktığımda hissedebiliyordum onu.

Demek vücudumun da sırları vardı, farklılığı ruhumun farklılığına, kendime ait düşüncelerimdeki korkusuna uyuyordu; bunda bir kalıp, bir ahenk, bir simetri vardı: Onda varsa bunda da vardı. Zihinde varsa, kollarda ve bacaklarda da vardı. Bende varsa sende de vardı. Ben, sen, bilmeceler, yorgundum, kanıma beni yenen bir yorgunluk girdi, ona teslim olmam gerekiyordu. Uykuya dalmam, kendimi başka bir özgürleştirici karanlığın unutuşuna bırakmam gerekiyordu. Sonra birden, kindar bir biçimde, o dürtüye kapılmama, bu şık (ama içi o kadar şık olmayan) faytonun dar sınırlarına ve bu fazlasıyla bilge, kıvrak zekâlı kızın ruhuna karşı koyma karan geldi! Gizli yaralarla dolu fiziksel güzelliğine meydan okuma! Ben kimdim? Karşı çıkışım, karanlıkta ruhumu yakarak adeta parlamaya başlayan bir öfkeye dönüşmüştü. Sed tamen potest esse totaliter aliter [2] Lat. “Ama yine de bütünüyle başka bir biçimde de olabilir” — e.n. , bu nereden gelmişti? Ruhumdan mı? Gratia? Dominus meus? [3] Lat. “İnayet mi? Efendim mi?” — e.n.

Hayır, yalnızdım ve yalnız başıma yukarı fırladım, dişlerimi o yumuşak döşemeli duvarlara geçirdim, içi doldurulmuş yeri yırttım, kuru ve sert malzeme dişlerimin arasında çatırdadı. Salyalarımla birlikte tükürdüm çıkan ipleri, tırnaklarım kırılıyordu, iyi, işte böyleydi, böyle yapılması gerekiyordu, bana karşı mı, yoksa başka birisine karşı mı, bilmiyordum, ama, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır.

Bir ışık gördüm, önümde bir yılanın küçük başını andıran bir şey belirdi, tek farkı metal olmasıydı. Bir iğne miydi? Bir delinme acısı duydum, dizimin üzerinden, bacağımın üst kısmından, dışarıdan gelen bir delinme, küçük, neredeyse fark edilmez bir acı, bir delinme ve sonra hiçbir şey.

Hiçbir şey.

Bahçe bulutlarla kaplıydı. Şarkı söyleyen fıskiyeleriyle, hepsi aynı boy budanmış fundalıkları, ağaçların, çalıların, basamakların geometrisi, mermerden heykelleri, sütun süslemeleri, aşk melekleriyle kraliyet parkı… Ve ikimiz. Ucuz, sıradan, romantik, çaresizlikle dolu. Ona gülümsedim, bacağımın üst kısmında bir iz vardı. Delinmiştim. İsyan ettiğim ruhumda ve nefret etmeyi öğrendiğim bedenimde bir yardımcıları olmuştu. Yeterince marifeti olmayan bir dost. Artık ondan o kadar korkmuyordum, artık rolümü oynuyordum. Tabii ki o, bu rolü bana kabul ettirecek kadar zekiydi ve kalelerimi içeriden fethetmişli. Yeterince marifetli, ama yeterince değil — tuzağı gördüm. Amacını henüz bilmiyordum, ama tuzak görülebiliyordu, elle dokunulabilir bir şeydi; gören kişi, artık sadece varsayımlarla yaşamak zorunda olan kişi kadar korkmaz.

Çok zorluklar çektim, kendimle olan bu mücadelem, ağırlığıyla beni rahatsız eden günışığı, bitkilere değil, Majesteleri’ne daha çok haşmet ve hayranlık kazandırmak için yapılmış bahçeler… gerçekten de gecemi, günün böylesine tercih ederdim, ama gün buradaydı, o adam da… her şeyden habersiz, hiçbir şeyi anlamayan, kendi tatlı çılgınlığının yakıcı zevkine gömülmüş, üçüncü bir kişinin değil, benim büyüme kapılmış o adam… Tuzaklar, kapanlar, ölümcül bir çekicilik… ben bu muydum? Fıskiyenin kırbaç gibi inen suları, kraliyet bahçeleri, uzaktaki sis de bu amaca mı hizmet ediyordu? Ama gerçekten de, ne kadar aptalcaydı.

Читать дальше
Тёмная тема
Сбросить

Интервал:

Закладка:

Сделать

Похожие книги на «Maske»

Представляем Вашему вниманию похожие книги на «Maske» списком для выбора. Мы отобрали схожую по названию и смыслу литературу в надежде предоставить читателям больше вариантов отыскать новые, интересные, ещё непрочитанные произведения.


libcat.ru: книга без обложки
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - Az Úr Hangja
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - Frieden auf Erden
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - Fiasko
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - The Albatross
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - His Masters Voice
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - Nenugalimasis
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - Regresso das estrelas
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - Kyberiade
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - Ciberiada
Stanislaw Lem
Отзывы о книге «Maske»

Обсуждение, отзывы о книге «Maske» и просто собственные мнения читателей. Оставьте ваши комментарии, напишите, что Вы думаете о произведении, его смысле или главных героях. Укажите что конкретно понравилось, а что нет, и почему Вы так считаете.

x