Stanislaw Lem - Maske
Здесь есть возможность читать онлайн «Stanislaw Lem - Maske» весь текст электронной книги совершенно бесплатно (целиком полную версию без сокращений). В некоторых случаях можно слушать аудио, скачать через торрент в формате fb2 и присутствует краткое содержание. Жанр: Фантастика и фэнтези, на турецком языке. Описание произведения, (предисловие) а так же отзывы посетителей доступны на портале библиотеки ЛибКат.
- Название:Maske
- Автор:
- Жанр:
- Год:неизвестен
- ISBN:нет данных
- Рейтинг книги:5 / 5. Голосов: 1
-
Избранное:Добавить в избранное
- Отзывы:
-
Ваша оценка:
- 100
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
Maske: краткое содержание, описание и аннотация
Предлагаем к чтению аннотацию, описание, краткое содержание или предисловие (зависит от того, что написал сам автор книги «Maske»). Если вы не нашли необходимую информацию о книге — напишите в комментариях, мы постараемся отыскать её.
Maske — читать онлайн бесплатно полную книгу (весь текст) целиком
Ниже представлен текст книги, разбитый по страницам. Система сохранения места последней прочитанной страницы, позволяет с удобством читать онлайн бесплатно книгу «Maske», без необходимости каждый раз заново искать на чём Вы остановились. Поставьте закладку, и сможете в любой момент перейти на страницу, на которой закончили чтение.
Интервал:
Закладка:
Ama hâlâ bilmediğim iki şey vardı, belirsiz bir biçimde olsa da çok önemli olduklarını fark ettiğim iki şey. Yanından geçerken Kral’ın beni neden görmezlikten geldiğini, güzelliğimden ne korktuğu ne de onu arzuladığı halde neden gözlerime bakmayı reddettiğini anlamamıştım. Aslında onun için çok değerli olduğumu hissetmiştim, ama anlaşılmaz bir şekilde sanki ona bir yararım yokmuş gibiydi; sanki onun için, bu parlak salona ait olmayan biriydim, bronz armaların arasına rengârenk desenlerle döşenmiş cilalı parkelerin üzerinde dans etmek için yaratılmış biri değildim; ama yanından geçerken, yüzünde isteğini anlayabileceğim hiçbir düşünce belirmemişti, o ani ve tesadüfi bakışıyla ardımdan bana baktığında bile, anlamıştım ki o solgun gözleri aslında bana bakmıyordu, o gözler ki kara gözlüklerin arkasına saklanmalıydılar, çünkü, soylu yüzünün tersine, bakışlarında hiçbir ifade yoktu ve bir kâsenin dibinde kalan kirli su gibiydiler. Hayır, gözleri uzun zaman önce atılmış bir şey gibiydi, gün ışığına dayanamadıklarından saklanmaları gerekiyordu.
Ama benden ne istiyor olabilirdi? Ne? Bunun üzerinde düşünemedim, çünkü ilgimi başka bir şey çekti. Ben buradaki herkesi tanıyordum, ama kimse beni tanımıyordu. Belki bir tek o, sadece o: Kral. Parmaklarımın ucunda kendime ait bilgiye de sahiptim, salonun dörtte üçünü geçmişken yavaşladım, tuhaf duygular doldu içime; uyuşmuş yüzlerin kır düşmüş gümüş bıyıklı yüzlerin, pudraların altında terleyen şişik kırmızı yüzlerin, kurdelelerin, madalyaların ve örgülü püsküllerin arasında bir yol açıldı, bakışlar eşliğinde bir kraliçe gibi yürüyebileyim diye — ama nereye yürüyordum böyle?
Kime yürüyordum?
Ben kimdim? Düşünceler birbirini izledi, o an kendi durumumla bu kibar kalabalık arasındaki uyumsuzluğu anladım, çünkü her birinin bir geçmişi, bir ailesi, şöyle ya da böyle nişanları, entrikalar ve ihanetler yoluyla kazanılmış bir asillikleri vardı, her biri, kendi kişisel geçmişini çölde giden bir atlının ardında bıraktığı toz dumanı gibi peşi sıra taşıyor, iğrenç gururuyla kabaran göğsünü gere gere gösteriş yapıyordu. Oysa ben o kadar uzaklardan gelmiştim ki sanki bir değil, birçok geçmişim vardı, onlar benim yaşamımı ancak kendi adetlerine, bildiğim bu yabancı dile parça parça tercüme edildiğinde anlayabilirlerdi, bu yüzden beni ancak yaklaşık olarak kavrayabilirlerdi ve seçilen her adla onlar için farklı bir kişi olurdum. Peki kendim için de öyle mi olurdum? Hayır… yine de, hemen hemen öyle; salonun girişinde, tıpkı kabaran suların sağlam bentleri kırarak çorak topraklara akması gibi içimi dolduran bilgiden başka hiçbir şey bilmiyordum. Bu bilginin ötesinde mantık yürütüyordum, aynı anda birçok şey olmak mümkün müydü? Terk edilmiş geçmişlerin çoğulluğundan gelmek? Belleğin zehirli otlarından çıkartılan mantığım, bana bunun mümkün olmadığını, tek bir geçmişim olması gerektiğini söyledi ve eğer ben Kont Tleniks’in kızı Mürebbiye Zoroennay’sam, Valandiyan kabilesi tarafından uzaklardaki Langodotlar krallığında öksüz bırakılan küçük Virginia isem, eğer gerçeklikle kurguyu birbirinden ayıramıyorsam, o halde rüyada olmam gerekmez miydi? Ama şimdi bir yerlerde orkestra çalmaya başlamış, balo hareketlenmişti — bu uyanıştan uyanırken insan kendisini daha gerçek bir gerçekliğe nasıl inandırılabilirdi?
Artık rahatsız edici bir şaşkınlık içinde, her adımıma dikkat ederek ilerliyordum, çünkü “vertigo” adını verdiğim baş dönmesi geri gelmişti. Yine de soylu yürüyüşümden bir an bile vazgeçmedim, bunun için çok büyük bir çaba sarf ediyordum, ama kimselere fark ettirmeden, fark edilmemekten güç alarak sonunda uzaktan bir yerlerden, bir adamın gözlerinden yardım geldiğini hissettim, yan açık bir pencerenin alçak pervazına oturmuştu, pencerenin üzerindeki ipek perde tuhaf bir pelerin gibi omuzlarına dökülüyordu; perdenin üzerine, pençelerinin arasında zehirli elmaları andıran cennetten çıkma toplar ve asalar taşıyan kırmızı yeleli, başları taçlı, korkunç derecede yaşlı aslanlar işlenmişti. Perdedeki aslanların süslediği siyah giysiler giymiş bu adamın üzerindekiler, zengin görünüşlü olmakla birlikte yapaylıktan, lordlara özgü düzensizlikten uzak, doğal bir rahatlığı yansıtıyordu; ne züppe ne de şıklık düşkünü, ne saray mensubu ne de dalkavuk olan, pek yaşlı sayılmayacak bu yabancı, uğultunun içinde çekildiği köşeden bana baktı — o da en az benim kadar yalnızdı. Etrafımızda, tarot eşlerinin gözleri önünde bükülmüş banknotlarla sigaralarını yakan, havuzdaki kuğulara fıstık atar gibi yeşil kumaşın üzerine altın paralar atan, ünleri yaptıkları her şeyi onurlu kıldığından kendileri için hiçbir davranışın aptalca ya da onursuzca olmayacağı kişiler vardı. Adam kesinlikle bu salona ait değildi ve üzerinde kraliyet aslanları olan ipek perdenin omzuna dökülüp yüzüne mor kraliyet rengini yansıtması karşısındaki kasıtsız görünen hürmeti, aslında alayların en incesini taşımaktaydı. Artık genç değildi, ama kısarak baktığı koyu gözlerinde olanca canlılığıyla gençliği yansıyordu ve kendisiyle konuşmakta olan, çok yemek yemiş uysal bir köpeğe benzeyen ufak tefek, şişman, kel kafalı adamı dinliyordu, belki de dinlemiyordu. Oturan adam ayağa kalktığında, perde sahte, atılmış değersiz bir şey gibi kolundan kaydı ve o an gözlerimiz karşılaştı, ama ben gözlerimi onunkilerden kaçırdım. Yemin ederim. Buna karşın yüzü, sanki birden kör olmuşum gibi, gözlerimin önünden gitmedi ve hiçbir şey duyamaz oldum, öyle ki — bir an için-orkestra yerine kendi kalp atışlarımı duydum. Ama yanılıyor da olabilirim.
Yüzünün çok sıradan olduğu konusunda sizi temin edebilirim. Hatla yüz hatlarında, zekânın bir göstergesi olan gösterişsiz yakışıklılığın bakışımsızlığı vardı, ama her şeyi kavrayabildiği ve biraz da kendisine zarar verdiği için parlak zekâsından usanmış olmalıydı; hiç kuşku yok ki birçok gece kendinden nefret ediyordu, bunun kendisi için bir yük olduğu belliydi; bazı zamanlar, sanki bir ayrıcalık ya da yetenekten çok bir tür sakatlıkmışçasına zekâsından kurtulmak istiyordu; özellikle yalnız olduğunda, bitmek bilmeyen düşünceler ona işkence ediyor olmalıydılar, yalnızlık onun için her yerdeydi, burada da. Sanki terziyi sürekli uyarıp yönlendirmiş gibi, modaya uygun olarak kesilmiş olduğu halde üzerine yapışmayan güzel giysilerinin altındaki bedeni, beni onun çıplaklığını düşünmeye itti.
Epey dokunaklı olmalıydı, çıplaklığı; erkeksi ligin görkeminden uzak, ne atletik ne de kaslı, ne o yılankavi kıvrımlar, düğümler, ne de o güçlü adaleler, hâlâ çiftleşme arzusuyla yanıp tutuşan ihtiyar kadınların iştahını kabartacak bütün o özelliklerden yoksun bir çıplaklık. O erkeksi güzelliği bir tek yüzünde taşıyordu, ağzının kenarındaki o deha kıvrımında, kaslarındaki o kızgın sabırsızlıkta, bir kesme işare tli gibi kaşlarını ayıran o çizgide, kendi gülünçlüğünü hissettiği yağla parlayan güçlü burnunda. Ah, yakışıklı bir erkek değildi, çirkinliği bile kışkırtıcı değildi, sadece farklıydı ve gözlerimiz karşılaştığında içim uyuşmasaydı kesinlikle yürüyüp giderdim.
Doğru, eğer böyle yapsaydım, o çekicilik bölgesinden uzaklaşmış olsaydım, merhametli Kral, mühürlü yüzüğünün bir hareketiyle, gözbebekleri iğneleri andıran solmuş gözlerinin bir yan bakışıyla, hemen benimle ilgilenirdi ve ben geri dönerdim. Ama o zamanda ve orada bunu bilmemin imkânı yoktu, o bakışların tesadüfen karşılaşmasının, yani iki varlığın iris tabakasındaki siyah deliklerin — ne de olsa gözbebekleri kafatasının deliklerindeki yuvarlak organlarda kıpraşan deliklerdir — bir an için karşılaşmasının önceden belirlenmiş bir durum olduğunu anlamamıştım, bunu nasıl bilebilirdim ki?
Читать дальшеИнтервал:
Закладка:
Похожие книги на «Maske»
Представляем Вашему вниманию похожие книги на «Maske» списком для выбора. Мы отобрали схожую по названию и смыслу литературу в надежде предоставить читателям больше вариантов отыскать новые, интересные, ещё непрочитанные произведения.
Обсуждение, отзывы о книге «Maske» и просто собственные мнения читателей. Оставьте ваши комментарии, напишите, что Вы думаете о произведении, его смысле или главных героях. Укажите что конкретно понравилось, а что нет, и почему Вы так считаете.