İki araç otoyolun nispeten boş bir kısmında kafa kafaya geldi ve birbirlerine doğru ilerlerken az daha çarpışıyorlardı.
Maxim, sarı arabanın içindeki kel kafalı, kocaman yeşil gözlü ve iki yandan fırlamış koca kulaklı sürücüyü anlık da olsa görünce kalbi duracakmış gibi oldu. Yine işler sarpa sarmaya başlamıştı. “Strannik! Massaraksh! Tüm ülke depresyon alanının etkisiyle ezilirken, her degen kendinden geçmişken, şu piç herif, şu şeytan, kaçmayı başarmıştı. Dahası yanıma silahımı almadım.” Maxim dikiz aynasından arkadaki sarı arabanın dönerek kendisine doğru ilerlediğini gördü. “Pekâlâ, bu işi silahım olmadan halledeceğim. En azından şu herifi temizleyene kadar vicdanım beni rahatsız etmeyecektir.” Maxim gaza sonuna kadar bastı. “Hadi bebeğim! Biraz hızlanalım.” Arkasındaki sarı araba gittikçe yaklaşıyordu. Artık direksiyonun arkasındaki, bir çift sert yeşil göz kolayca görülebiliyordu.
“Hadi, Mac!”
Maxim bir elini Vepr’e siper yapıp kendisi de koltuğuna sağlamca yerleştikten sonra aniden frenlere asıldı. Sarı arabanın kaputu frenlerin acı feryatları ve gıcırtısıyla ezilen ve sıkışan metal sesleri arasında Mac’in arabasına arkadan çarptı. Akordeona dönen araba, öndekinin üzerine çıktı.
Maxim kapıyı tekmeleyerek açıp kendini dışarı bıraktı. Acı, tüm vücudunu harap ediyordu. Topuğu yarılmış, bir dizi kırılmış, bir kolunun derisi kalkmış, feci halde yaralanmıştı.
Ama Strannik’i karşısında görünce tüm acılarını unuttu.
“Strannik! Bu imkânsız!” Ama işte orada, karşısındaydı.
Şeytanî Strannik, sakin ve tehditkâr bir tavırla Mac’e vurmak üzere kolunu kaldırdı.
Maxim ona doğru fırlayıp kalan son gücüyle üzerine atıldı.
Ancak ıskalamıştı! Sırtına aldığı korkunç darbeyle sendeledi.
Tekrar dengesini sağladığında kel kafalı, sert bakışlı yeşil gözlü Strannik karşısında bir karaltı halinde belirdi. Saldırmak için yine kolunu kaldırdı. Strannik’in yüzü kaskatı kesilmiş bir maske halini almış, Maxim’e yukarıdan bakıyordu. Maxim tekrar ona doğru bir hamle yaptı ve bu sefer ıskalamadı.
Esrarlı şahsiyet, sırık gibi vücudunu daha fazla taşıyamayıp çöktü ve yavaşça kaldırıma yığıldı. Maxim’in nefesi kesilmişti.
Arkasına dönüp baktı.
Küp şeklindeki Merkez açıkça görülüyordu. Çok geçmeden bina gözlerinin önünde sallanıp içe doğru yıkıldı. Parıldayan sıcak hava, buhar ve duman üzerinden yükseliyordu. Gözleri kör eden beyaz bir madde, sıcaklığını otoyola kadar yayıyor, dik kirişlerin ve pencere çerçevelerinin arasından seçilebiliyordu. “Tamam.” Her şey plana göre işliyordu. Maxim zafer sarhoşluğu içersinde Strannik’e döndü. Şeytan gözlerini kapalı, uzun kollarıyla karnını kavramış, yanında uzanıyordu.
Maxim dikkatle Strannik’e yaklaştı. Bu sırada Vepr, eğri büğrü olmuş arabanın camından başını çıkarmış, kendini itip vücudunu kıvırıp bükerek dışarı çıkmaya çalışıyordu. Maxim Strannik’in yanına geldiğinde durdu. Eğilip son darbeyi nereye vuracağını tasarladı. Yerde uzanan adama vurmak için kolunu kaldırdığında, Strannik gözlerini aralayıp Ligcos dilinde, burnundan soluyarak “Aptal!” dedi.
Maxim ne diyeceğini bilemedi.
“Seni lanet olası gerzek, büyük burunlu herif!” Strannik hakaretler yağdırmaya devam etti.
Gri boşluktan, Vepr’in gür sesi açık bir şekilde duyuldu.
“Yanıma gel Mac. Silahım var.”
Maxim Vepr’in elini tutup dışarı çıkmasına yardım etti.
Strannik karnını tutarak güçlükle doğruldu.
“Lanet olsun!” dedi fısıldayarak ve acı içinde “Orada öyle durma. Bir araba bul. Hadi, acele et!”
Maxim boş boş etrafına bakındı. Otoyol canlanmaya başlıyordu. Merkez’in yerindeki erimiş metal birikintisi buhar ve kötü koku yayıyordu. Kuleler artık çalışmıyordu ve kuklalar da artık kukla değildi. Şaşkın insanlar, sersemlemiş bir halde arabalarının etrafında dolanıp kendilerine neler olduğunu, bulundukları yere nasıl geldiklerini anlamaya, bir sonraki hareketlerini tasarlamaya çalışıyorlardı.
“Kimsin sen?” diye sordu Vepr.
“Seni ilgilendirmez” diye haykırdı, Strannik Lingcos dilinde.
Acı çektiği her halinden anlaşılıyordu.
“Anlamıyorum” dedi Vepr silahını doğrultarak.
“Kammerer, şu terörist arkadaşını sustur ve gidip bir araba bul!” diye bağırdı Strannik.
“Araba mı?” Maxim boş boş bakıyor ve çok çaresiz görünüyordu.
“Massaraksh” diye inledi Strannik. Eli hâlâ karnındaydı.
Ayağa kalkmayı başarıp güçlükle Maxim’in arabasına yürüdü ve neredeyse sürünerek içeri girdi. “Oturun!” dedi sürücü koltuğundan. Başını çevirip omuz hizasından sütun halinde yükselen alev rengi dumana baktı. “Oraya ne yerleştirdin?”
“Bir termal bomba.”
“Bodruma mı yoksa lobiye mi?”
“Bodruma.” Strannik inleyerek başını arkaya atıp kısa bir süre öylece durduktan sonra arabayı çalıştırdı. Araba sarsılarak ta-kırdıyordu.
“Tanrı aşkına, arabaya binin” diye haykırdı.
Vepr şaşırmıştı.
“Kim bu? Bir Khontili mi?” Maxim başını “hayır” anlamında salladı. Ezilmiş kapıyı savurarak açtıktan sonra Vepr’e arabaya binmesini söyledi.
Maxim arabanın etrafında dönüp Strannik’in yanına oturdu.
Araba birden silkinerek sallana sallana otoyolda ilerlemeye başladı.
“Şimdi ne yapmayı planlıyorsun?” diye sordu Strannik.
“Bekle. En azından bana kim olduğunu söyle.”
“Ben Galaktik Güvenlik Konseyi’nin bir ajanıyım.” dedi Strannik acı bir sesle. “Beş yıldır buradayım. Önemli bir operasyona zemin hazırlamaya çalışıyorduk. Bu gezegeni kurtarmaya çalışıyoruz. Doğacak tüm sonuçları göz önüne alarak titiz bir plan yapıyorduk. Tüm sonuçlar! Anlıyor musun?
Sonra sen ortaya çıktın. Sen kimsin, lanet olası? Nasıl başkalarının işlerine burnunu sokup orayı burayı havaya uçurarak her şeyi berbat edersin? Ne olduğunu sanıyorsun?”
“Nasıl bilebilirdim ki?” Maxim’in sesi kısılmıştı.
“Bireysel müdahalenin yasak olduğunu biliyorsun. En azından Bağımsız Keşif Ünitesi’nin bir mensubu olarak bunu bilmeliydin. Dünya’daki annen meraktan aklını yitiriyor, kız arkadaşların seni arayıp durdu, babansa işinden istifa etti. Ne yapacaktın, lanet olası?”
“Seni öldürecektim” dedi Maxim.
“Ne?” Strannik aniden direksiyonu kırıp arabayı döndürdü.
“Evet” dedi Maxim yaptığı yaramazlıktan pişman olmuş bir çocuk gibi. “Başka ne yapabilirdim ki? Bana tanık olduğum tüm bu kötülüklerden senin sorumlu olduğun söylendi.”
“Ve buna inanman pek de zor olmadı, değil mi?”
“Hayır, olmadı.”
“Pekâlâ, sonra ne yapmayı planlıyordun?”
“Bir devrimin başlayacağını düşünmüştüm.”
“Kimin çıkarı için?”
“Şey… Merkez imha edildiğine göre artık radyasyon tehlikesi yok. Düşünmüştüm ki…”
“Ne düşünmüştün?”
“İnsanlar, baskıya maruz kaldıklarının, yaşamlarının ne kadar sefil olduğunun farkına varıp ayaklanacak diye düşündüm.”
“Neden ayaklansınlar ki?” dedi Strannik üzgün bir şekilde.
“Kim ayaklanacak? Yaratıcılar hayatta ve gittikçe güçlü hale geliyorlar. Öyle ki Lejyon eksiksiz ve zarar görmedi, orduysa seferberlik halinde ve ülke hâlâ savaşta. Neye güveniyorsun?” Maxim dudağını ısırdı. Tabii ki Strannik’e planlarından ve amaçlarından söz edebilirdi. Ama olaylar öyle bir yönde gelişmişti ki, Maxim’in bunlardan söz etmesi saçma olurdu.
Читать дальше