“Elinden gelenin en iyisini yap! Strannik ölmeli.” Garaja varınca Maxim kapının sürgüsüne asılıp kapıyı savurarak açtı.
“Bu çılgınlık” dedi Zef. “Neden Strannik? Kötü biri değil ve herkes onu seviyor.”
“Hazırlan!” dedi Maxim soğukça. Bagajı açtı ve bombayı sardığı yağlı kâğıda elini daldırdı. Bombanın fünyesine ve zaman ayar cihazına dokunup kontrol ettikten sonra bagajı kapattı. “Sana şu an bir şey söyleyemem. Ama bir şansımız var ve bu bizim tek şansımız.” Direksiyonun başına geçerek anahtarı kontağa soktu. “Şunu unutma: Eğer onun hakkından gelmezsen, o senin hakkından gelecek. Zamanın yok. Acele et, Zef!”
Motoru çalıştırıp yavaşça geri geri garajdan çıktı.
Zef garajın girişinde duruyordu. Onun ilk defa bu kadar şaşkın, dehşet içinde ve ürkmüş görüyordu.
Araba çıkışa yöneldi. Taş suratlı bir lejyoner pek de acele etmeyerek Mac’in ehliyet numarasını kaydettikten sonra bagajı açıp içine baktı ve sonra kapadı. Maxim’e dönerek: “Bagajda ne var?” diye sordu.
“Refraktometre” dedi Maxim geçiş ve cihaz transferi izin belgelerini göstererek.
“Refraktometre RL-yedi, Liste numarası…” diye mırıldandı Lejyoner, belgelere bakarak. “Şunları hemen kaydedeyim.”
Elini cebine atıp bloknota benzer bir şeyler aradı.
“Çabuk, lütfen. Acelem var” dedi Maxim.
“Bu izni kim imzaladı?”
“Bilmiyorum. Herhalde Hed imzalamıştır.”
“Bilmiyor musunuz? Şu imzayı tanırsam, sorun yok.”
En sonunda kapıları açtı ve Maxim arabayı yola çıkardı.
“Plan yürümezse ve hayatta kalmayı başarırsam, kaçmam gerekecek. Lanet olası Strannik, bir şeyler döndüğünü sezdi ve geri döndü. Diyelim ki başarılı olduk. Sonra ne olacak?
Hiçbir şey hazır değil. Dahası sarayın planını bile ele geçiremedik. Smart’ın ne planı ne de Yaratıcılar’ın fo-toğraflarını ele geçirecek zamanı oldu. Ya bizimkiler? Buna hazır değiller ve henüz bir planımız bile yok. Lanet olası Strannik! Eğer dönmeseydi, hâlâ plan kuracak üç günüm daha olacaktı. Dahası halen unutmamamız gereken ordu ve yeraltı kurmayları var. Massaraksh! Çabuk hareket edeceklerdir.
Onlarla ilgilenmeliyiz. Pekâlâ, bu Vepr’in görevi. Buna çok memnun olacak. Nasıl başa çıkacağını iyi bilir.” Maxim ana caddeye dönüp, pembe taştan devasa iki gökdelenin arasındaki dar yolda ilerleyip, parke taşlarıyla kaplı yoldan yıkılmaya yüz tutmuş siyah bir kulübeye doğru sürdü. Vepr lamba direğine yaşlanmış, sigara içerek onu bekliyordu. Araba yanında durduğunda Vepr sigara izmaritini fırlatarak arabanın küçük kapısına asılıp Maxim’in yanına oturdu. Her zamanki gibi sakindi.
“Selam, Mac. Ne oldu?”
Maxim arabayı sertçe döndürerek, ana caddeye doğru sürdü.
“Termal bomba nedir bilir misin?”
“Duymuştum.”
“İyi. Peki hiç eş zamanlı fünyelerden gördün mü?”
“Evet, daha dün.”
“Mükemmel.” Bir süre sessizlik içinde ilerlediler. Trafik sıkışıktı. Bu trafikte ulaşılabilecek en iyi süratle ilerliyorlardı. Koca kamyonlar ve eski otobüsler arasında sıkıştıklarında, Maxim sadece hiçbirine çarpmadan ya da biri onlara çarpmadan oradan kurtulmayı düşünüyordu. Yeşil ışıkları yakalamak için sabit hızda sürüyor, gerektiğinde yavaşça ilerliyordu. En sonunda kocaman ağaçlarla çevrili tanıdık otoyola ulaştılar.
“Garip” diye düşündü. Maxim birden. “Bu gezegene aynı yoldan girmiştim. Yoksa ‘Fank beni bu yoldan getirdi’ mi demeliyim? Sanki bu dünyayı ve tüm diğer dünyaları yanıma iyi birini alarak aynı yoldan terk edebilirmişim gibi geliyor.
“Vepr’in rahat ifadeli yüzüne yan yan baktı. Protez kolunu pencereden dışarı sarkıtmış oturuyor, sabırla Mac’den bir açıklama bekliyordu. Belki şaşırmış ya da heyecanlanmıştı; ama yüzü kayıtsız ifadesini koruyordu. Maxim kendisi kadar yetenekli olan birinin, ona tamamen güvenmesinden gurur duydu.
“Sana çok minnettarım, Vepr.”
“Nasıl yani?” Vepr aniden Mac’e doğru döndü.
“Kurmayların toplantısında beni yanına çağırıp verdiğin tavsiyeleri hatırlıyor musun?”
“Evet.”
“Bu yüzden sana minnettarım. Tavsiyelerini dinledim.”
“Evet, farkındayım. Fakat beni biraz hayal kırıklığına uğratmadın değil.”
“Haklıydın. Tüm tavsiyelerine uydum. Sonuç olarak da çok özel bir fırsat ortaya çıktı. Merkez’i ele geçirme fırsatı.” Vepr aniden irkildi.
“Şimdi mi?” diye sordu. Dili dolanmıştı.
“Evet, şimdi. Acele etmeliyiz. Hiçbir şey hazırlayacak zamanım olmadı. Orada ölebilirim ve her şey çöpe gider. Bu yüzden seni çağırdım.”
“Anlatmaya devam et.”
“Ben binaya gireceğim, sen de arabada kalacaksın. Bir süre sonra alarm çalacak ve belki silah sesleri duyabilirsin.
Bunlara aldırma. Arabada kal ve yirmi dakika bekle. Bu sırada bir radyasyon saldırısına maruz kalırsan, her şey yolunda gidiyor demektir. Bunu yüzünde bir gülümsemeyle atlatacaksın. Radyasyon saldırısı başladığında arabadan çık.
Bagajda bir bomba bulacaksın. Bomba on dakikaya ayarlı ve eş zamanlı fünyelidir. Bombayı yola bırak, fünyeyi çalıştır ve oradan uzaklaş. Her yeri panik sardığında, bundan en iyi şekilde faydalan.” Vepr, Mac’in talimatlarını kafasında tarttı.
“Bir telefon edebilir miyim?”
“Hayır.”
“Dinle, Mac, hayatta kalırsan, yanında dövüşmeye hazır insanlara ihtiyacın olacak. Eğer ölürsen de, benim onlara ihtiyacım olacak. Bu yüzden beni beraberinde götürüyorsun.
Yalnız olursam, tek yapabileceğim ilk adımı atmak olur.
Sonrası… Çok az zamanım olacak. Bu yüzden bazıları önceden uyarılmalı ve onları uyarmak istiyorum.”
“Yeraltı kurmaylarını mı kast ediyorsun?” dedi Maxim düşmanca bakışlarla.
“Kesinlikle hayır. Kendi oluşturduğum bir grup var.” Maxim hiçbir şey söylemedi ve yollarına devam ettiler.
Tanıdık beş katlı gri bina, üçgen alınlığı boyunca uzanan taştan duvarlarıyla önlerinde bir karaltı halinde belirdi. İçerideki koridorlarından birinde Balıksurat dolanıp duruyor, öfke içindeki Hippo ise ağzından tükürükler saçarak bağırıyor olmalıydı. Burası Merkez’di. Sanki koskoca bir daire boyunca yürüyüp bulunduğu noktaya dönmüştü.
“Tamam.” Maxim Vepr’in teklifini kabul etti. “Bina girişine yakın bir yerlerde bir telefon kulübesi var. İçeri girdiğim zaman, arabadan çıkıp telefon edebilirsin. Fakat sakın acele etme.”
“Güzel.”
Otoyolun çıkış rampasına yaklaştıklarında, Rada’yla ilgili düşünceler Maxim’in aklından geçti. Geri dönemezse ona neler olacağını merak ediyordu. Kötü anlar geçireceği kesindi.
Belki ona bir şey olmazdı. Belki de onu serbest bırakırlardı.
“Yine de yalnız kalacak. Yanında ne Guy ne de ben olacağım.
Zavallı kız!”
“Bir ailen var mı?” diye sordu Vepr’e.
“Bir karım var.” Maxim dudağını ısırdı.
“İşlerin bu kadar tuhaflaştığına üzgünüm.”
“Unut gitsin, Mac” dedi Vepr soğukkanlılıkla. “Onlara veda ettim. Zaten evden her çıkışımda bunu yaparım. Yani burası Merkez ha! Kim bunu düşünebilirdi ki?”
Maxim arabayı, harap bir kompakt ve lüks bir limuzinin arasına park etti.
“Şey, sanırım başlıyoruz. Bana şans dile Vepr.”
“Hem de tüm kalbimle.” Vepr’in sesi çatallaşmıştı.
“Hep bu günü görmek için yaşadım.” Maxim yanağını direksiyona dayadı.
Читать дальше