“Basit diyorsun yani? Onu arabaya bindirip telecenter’a getirmekten daha basit ne olabilir ki? Fakat sen onu bile be-ceremedin.”
“Pekâlâ, benim hatam. Fakat böyle bir rastlantı.”
“Rastlantılarından bıktım artık. Gerçekten onun çılgın olduğunu mu düşünüyorsun?”
“Söylemesi zor. Daha çok yabaniye benziyor. Temizlenmiş, çeki düzen verilmiş, bir dağ yabanisi gibi. Ayrıca çılgın gibi davrandığı durumları da düşünebiliyorum. Ya o aptal gülüşü ve o geri zekâlı konuşmaları. Tamamen salağın teki.”
“Elbette. Her zamanki prosedürü yerine getirmişsin. Ama bir şey daha var, Fank. Yeraltıyla bağlantı kur.”
“Ne?”
“Eğer onu önümüzdeki birkaç gün içinde bulamazsan, kesinlikle yeraltına inecektir.”
“Anlayamıyorum. Bir yabani yeraltında ne yapabilir ki?”
“Onlardan yeraltında çok var. Aptal sorular sorma — sadece sana dediğimi yap. Eğer onu tekrar kaybedersen, ko-vulursun.”
“Bir daha bu olmayacak.”
“Güzel. Benim için başka neyin var?”
Yüzbaşı Chachu brifingi tamamladıktan sonra haykırdı.
“Onbaşı Gaal, siz kalın, diğerleri çıkabilir.”
Öbür müfreze liderleri sırayla odadan çıkarken, yüzbaşı da sandalyesinde dönüyor, ıslıkla eski bir asker şarkısı olan “Sakin Ol Anne”yi çalıyor, arada sırada da Guy’ı süzüyordu.
Yüzbaşı Chachu, Yüzbaşı Tolot’a hiç benzemiyordu. Kel kafalı, tıknaz ve esmerdi. Tolot’tan çok daha yaşlıydı ve uzun zaman önce sekiz sahil çatışmasında yer almıştı. Şeref Nişanı’nın yanı sıra ateş altındaki cesaretinden ötürü üç madalya daha almıştı. İnsanlar, hâlâ onun beyaz bir denizaltıyla yaptığı olağanüstü düelloyu konuşuyordu: Tankı isabet almış ve yanmaya başlamış, fakat o vücudundaki yanıklardan ötürü baygın düşene dek ateş etmeyi sürdürmüştü. Söylentilere göre vücudunun tüm derisi değiştirilmişti. Sol elinde de üç parmağı eksikti.
Duygusuzlaşmış ve katılaşmıştı — tam bir savaşçıydı. Ağzı sıkı Yüzbaşı Tolot’tan farklı olarak, o hiçbir zaman alt ve üstle-rinden duygularını saklamayı gerekli görmüyordu. Kendini iyi hissettiğinde bunu tüm tugay bilirdi. Fakat eğer aksi ise “Sakin Ol Anne”yi ıslıkla çalardı. O zaman, dikkatli olmalıydınız.
Guy, onun gözlerinin içine bakarak, bu olağanüstü adamın bir şekilde bir şeye sıkılıp kızdığını düşündü ve bu düşünce onu endişelendirdi. Hemen kafasında kendisinin ve müfrezesinin en küçük hatalarını canlandırmaya çalıştı, fakat hiçbir şey hatırlayamadı. Yüzbaşının sakat elini sallayıp, gırtlaktan çıkan sesiyle, aksi aksi “Tamam, işte lanet olası lejyon bundan ibaret” demesi bile kafasındakileri dağıtamadı.
Yüzbaşı, iskemlesinde dönmeyi ve ıslık çalmayı bırakmıştı.
“Çok konuşmayı ve bir şeyler karalamayı sevmem” dedi.
“Aday Sim”i önerdin mi, önermedin mi?”
“Evet, efendim, onu ben tavsiye ettim” dedi Guy süratle.
“Fakat…”
“Fakat deme, onbaşı! Yaptın mı, yapmadın mı?”
“Yaptım, efendim.”
“O zaman bu iki kâğıt parçasının anlamı nedir?” Yüzbaşı cebinden bazı kâğıtlar çıkarıp sakat eliyle onları masanın üzerine yaydı. Burada diyor ki: “Evvelce adı geçen sadık ve yetenekli kişi Mac Sim’i” evet, burası çok açık — Savaş “Lejyonundaki asil rütbelerine aday olarak öneriyorum.” Ve bu da ikinci notun: “Adı geçenle ben bağlantıda bulunduğumdan, Savaş Lejyonu’na adaylığının tüm ayrıntılı kontrollerinin komutasının benim görevim olduğu kanaatindeyim.
“Massaraksh! Ne demeye çalışıyorsun, onbaşı?”
“Yüzbaşım” Guy çok heyecanlanmıştı.” Ne dediğinizi gerçekten bilmiyorum. Bence Aday Sim Lejyon’un ideallerine bağlı, sadık bir vatandaş. Daha birçok katkısı olacağından eminim. Sadece kusursuz uyumlu adamlar Lejyon’da olduğuna göre, düşünmüştüm ki-” Yüzbaşı “Düşünmüştün.” diye araya girdi.
“Onbaşı, işte ne yapacağını söyleyeyim sana. Bu notlardan birini alacak ve yırtıp atacaksın. Tugay komutanına iki ayrı ifadeyle gidemem. Bu evet ya da hayır olmalı. Burası lejyon, onbaşı, felsefe bölümü değil! Düşünmen için iki dakikan var.
Yüzbaşı, çekmeceden kalın bir dosya aldı ve bıkkınlıkla onu masasının üzerine vurdu. Guy, ümitsizce saatine baktı.
Verilmesi çok zor bir karardı. Bir lejyonerin amirlerinden, tavsiye ettiği adam hakkındaki bilgisinin, bu Mac bile olsa, yetersiz olduğunu saklaması uygunsuz ve pek de şerefsizce olurdu. Diğer yandan da, Maxim’i sadece iki kere gören yüzbaşının önünde bir lejyonerin kararını değiştirmesi de uygunsuz ve şerefsizce olurdu. “Tamam, tekrar başlayalım.
Lehine noktalar: Tüm kalbi ve benliğiyle Lejyon’un ideallerini kabul etmiş, fiziksel testi engelsiz geçmiş, Yüzbaşı Tolot ve Doktor Zogu tarafından çok gizli bir yere gönderilmiş, belli ki burada ayrıntılı bir soruşturmaya tabi tutulmuş ve bunu geçmiş. Doğru, bu son söyleyeceğim Maxim’in kendi ifadesi tüm belgelerini kaybettiğini söylüyor. Son olarak da, cesur, doğuştan bir dövüşçü. Ratso’nun çetesini tek eliyle alt etmiş.
Diğerleriyle anlaşmaya açık, iyi huylu ve kesinlikle bencil değil. Olağanüstü yetenekli. Aleyhine noktalar: Nereden geldiği hakkında en ufak bir bilgimiz yok; kendisi de ya nereden geldiğini hatırlamıyor ya da bize söylemeyi reddediyor. Hiçbir belgesi de yok. Fakat bunlar bizi neden rahatsız etsin? Şurası da hatırlanmalıdır ki, hükümet sadece merkez bölgeyi ve sınırları kontrol edebiliyor. Ülkemizin üçte biri hâlâ anarşiyle bölünmüş, salgın hastalıklar ve kıtlık tarafından ezilmiş durumda. İnsanlar bu arazileri terk ediyor ve hiçbirinin de belgeleri yok — genç olanlar ise belgenin ne demek olduğunu dahi bilmiyor. Birçoğu hafızasını kaybetmiş durumda! Kimbilir kaç tane degen var! Fakat bir şeyden çok eminiz, en önemlisi de bu — Maxim bir degen değil.
“Ee, onbaşı?” diye sordu yüzbaşı.
“Evet efendim! Devam edebilir miyim” dedi Guy pervasızca.
Maxim kontrol edilmesi gerektiğini söyleyen notu yavaşça yırttı.
“Doğru karar! Çok iyi, lejyoner! Notlar, raporlar, kontrollerçöpe! Kavga, savaş alanında ve her şey orada belli olacak!
Tanklarımıza atlayıp atomik tuzak bölgesine yol aldığımızda, çok çabuk kimin bizimle olup olmadığını anlayacağız.”
“Evet, efendim” dedi Guy inançla. Yaşlı askeri anlamıştı, fakat sahil çatışmaları kahramanının yanıldığını hissetti.
Elbette ki, kavga önemliydi, fakat uyum sağlama başka bir şeydi. Her neyse, bu soru Maxim’in olayıyla ilgili değildi.
Maxim iliklerine kadar dürüsttü.
“Massaraksh” diye haykırdı yüzbaşı. “Sağlık Departmanı onu onayladı ve gerisi bizim işimiz.” Sinirli sinirli Guy’a baktı ve konuşmasını sürdürdü. “Bir lejyonerin arkadaşına güveni tamdır. Eğer bu olmazsa, onu defetmesi gerekir. Beni şaşırttın, onbaşı. Neyse, birliğine dön. Çok az zaman kaldı.
Operasyon sırasında adayı bizzat ben inceleyeceğim.” Guy topuklarını vurarak dışarı çıktı. Güvenli bir şekilde dışarıdayım diye düşündü ve gülümsedi. Yaşlı asker sorumluluğu üzerine aldığına göre, hiç şüpheye düşmeden Maxim’i arkadaşı olarak kabul edebilirdi. Mac Sim. Gerçek soyadı çok uzundu. Onu ya şaşkın halini gözünün önüne getiriyor, ya da onun şu dağ insanlarıyla bir akrabalığı ol-duğunu düşünüyordu. Hımm, eski zamanlardaki şu kralın adı neydi? Zaremichabeshmucaray. Guy, bunları düşünürken tören alanında yürüyor ve birliği için buraları kontrol ediyordu.
Читать дальше