* * *
Hükümet araçları için tahsis edilen, Özel Araştırmalar Departmanı’na uzanan yol bu saatte bomboştu. Şoför, trafik ışıklarını umursamayarak zaman zaman sireni açıyordu. Saat on bire üç dakika kala departmanın yüksek, sarı giriş kapılarına ulaştılar. Görevli üniforması giymiş olan lejyoner, arabaya doğru yaklaşıp içeriye göz attı. Savcıyı tanıdı ve onu selamladı. Aynı anda açılan yüksek kapılar, sakladıkları sık çiçeklerle dolu bahçeyi, san ve beyaz apartmanların arkasındaki dikdörtgen şeklindeki devasa enstitü binasını gözler önüne serdi.
Hız sınırı levhalarıyla dolu dar yolda ilerleyerek bir oyun sahasının, bir yüzme havuzunu çevreleyen alçak binanın ve klübün restoranının renkli binasının yanından geçtiler. Çevre tamamen, bulutlara benzer sık ağaçlar ve temiz havayla sarılmıştı. Etrafa, hiçbir yeşil alan ya da ormanın taklit edemeyeceği, muhteşem bir koku yayılıyordu. “Ah, tabii ki Strannik. Tüm bunlar onun eseri. Kesinlikle bu projeye büyük paralar harcamış olmalı. Sonucunu almış gibi görünüyor.
Çalışanları ondan hoşlanıyor. İşte hayat tarzı! Olması gereken de bu. Büyük paralar harcadı ve Sultan ona darıldı. Hatta dargınlığını sürdürüyor. Ya riskler? Tabii ki bir risk vardı ve Strannik bu riski aldı. Sonuçta departman tamamen kendisine ait. İnsanlarının asla ona ihanet etmeyeceği ya da ona komplo kurmayacağı kesin. Çoğunlukla gençlerden oluşan tam beş yüz çalışanı var. Bunlar ne gazete okuyor ne de radyo dinliyor. Zaten işleriyle o kadar meşguller ki, böyle şeylere zamanlan yok. Bu noktada yayıcıları düşünmüyorlar bile.
Diğer bir ihtimalle, Strannik kendi çıkarları doğrultusunda başka yerlere çekmiş olabilir, Evet, Strannik’in yerinde olsaydım, tüm zamanımı ve gücümü şu koruyucu kaskları geliştirmek için harcardım. Muhtemelen bunu yapıyorsun Strannik. Lanet olsun ne zaman seni avucumun içine alacağım? Ah, Strannik gibi birini bulabilsem. Hayır, hayır.
Tüm gezegende onunki gibi beyni olan biri daha yok ve bunu o da çok iyi biliyor. Yeni yeteneklere göz kulak oluyor, onları daha küçük yaşlarda ailelerinden uzaklaştırıp, onlara kibar davranıp elinden gelen tüm desteği onlara veriyor. Dahası ailelerin bu durumdan pek de şikayeti olmuyor. Ve sonuç.
Taze bir asker saflarına katılıyor. Strannik’in seyahatte olması benim için büyük şans!” Araba durunca, asistanı savcı için kapıyı açtı. Şişman savcı, ağırlığının baskısından güçlükle arabadan çıktı.
Merdivenleri çıkarak camla çevrili lobiye girdi. Hed ve asistanları onu bekliyordu. Savcı sıkıldığını açıkça gösteren bir ifadeyle gevşekçe Hed’in elini sıkıp asistanlarına bir bakış attı ve asansöre kadar kendilerine eşlik etmelerine izin verdi.
Protokole göre dizildiler. En önde başsavcı, arkasında departmanın başkan yardımcısı, onların arkasından da başsavcının asistanı ve başkan yardımcısının baş asistanı…
Diğerleriyse lobide kaldılar. Grup, Hed’in ofisine girip yine protokole göre dizildi. En önde başsavcı, sonra Hed, başsavcının asistanı ve Hed’in baş asistanı. Asistanlar resepsiyon odasında kaldılar. Savcı ve Hed içerdeki ofise geçer geçmez, savcı bitkin bir şekilde koltuğa adeta gömüldü.
Hed ise hiç vakit kaybetmeden bir şeylerle uğraşmaya koyuldu. Masasının köşesindeki düğmelere basar basmaz bir sekreter sürüsü koşarak ofisine geldi. Hed sekreterlerden çay getirmelerini istedi.
Savcı neşelenmek için bir süre Hed’i inceledi. Yüzünde tuhaf bir suçluluk duygusu ifadesi vardı. Göz göze gelmekten kaçınıyor, sürekli saçlarını düzeltiyor, titreyerek ellerini ovuşturuyor, bir sürü rahatsız ve anlamsız hareket yapıyordu.
Her zaman böyle davranırdı. Bu hareketler deyim yerindeyse temel varlığını oluşturuyordu. Suçlu vicdanı, mutlak olarak diğerlerinin kafasında şüpheler uyandırdığından devamlı titiz kontrollere maruz kalıyordu. Devlet Sağlık Departmanı, günün yirmi dört saati onu gözetim altında tutuyordu. Hiç suçu olmadığından, her kontrol şaşırtıcı masumiyetini doğruluyordu. Hed’in yükselişi görülmeye değer olmuştu.
Savcı tüm bunlardan haberdardı: Hed’i üç kere şahsen teftiş etmişti. Halen daha onun tuhaflıklarını incelemek savcıyı neşelendiriyordu. Ansızın yaşlı Hed’in Strannik’in nerede olduğuna dair bilgisi olup olmadığını merak etti. Herhalde ağzından bir kelime bile çıkacak diye ödü kopuyordu.
Savcı kendini daha fazla tutamadı.
“Strannik’ten bir haber var mı?” dedi ciddi olmayan bir tavırla ve parmaklarını koltuğun koluna hafifçe vurarak.
Hed bir an için gözlerini savcıda odaklayıp sonra tekrar başka bir yöne bakmaya devam etti.
“Evet” dedi dudağını ısırarak. “Ah, bir dakika içinde çaylarımız hazır olur.”
“Senden kendisine telefon etmeni istemiştir herhalde.” dedi savcı daha da laubalileşerek.
“Ne? Ah… pekâlâ. Çayın tadı özellikle bugün harikulade olacak. Yeni sekreterim çay yapmakta ustadır… Şey… eh…
onu nereden arayacaktım ki?”
“Anlamadım” dedi savcı.
“Yani eğer ona telefon edeceksem, numarasını bilmem gerekir. Hiçbir zaman gittiği yerin telefon numarasını bırakmaz.” Kenara sıkışmıştı, suratı kızardı. Hed masasındaki eşyalarını düzenlemeye başladı. Masanın üzerinde eliyle uzun süre bir şeyler aradıktan sonra bir kalem eline ilişti. “Onu arayacağımı ne zaman söylemiş?”
Savcı sonunda Hed’in ağzını yoklamaktan vazgeçti.
“Sadece şaka yapıyordum.” Hed’in suratındaki şüphe ifadesinin belirmesiyle kaybolması bir oldu. “Ah! Şaka yapıyordunuz ha!” Kükrer gibi kahkahalar atmaya başladı. “Kesinlikle beni kandırdınız. Şaka ha! Bense düşünmüştüm ki… Ha-ha-ha! Ah, işte çaylar geldi.” Savcı iyi giyimli sekreterin kibar ellerinden bir bardak sert çay almayı kabul etti.
Gereksiz el kol hareketlerinden sonra, Hed masasından teftiş raporunu alıp savcıya verdi. Kararsız tavırları, raporun müfettişleri yanıltmak için bir sürü sahte bilgiyle dolu olduğunun ve sinsi niyetlerle hazırlandığının göstergesiydi.
“Evet.” Savcı çayından bir yudum aldı. “Neler varmış bir görelim. ‘Teftiş Raporu.’ Evet ‘Parazit Algılama Laboratuvarı.
Bütünleyici Işınım Laboratuvarı. Hiçbir şey anlamıyorum. Tüm bunlar kafamı karıştırıyor! Bu saçmalıklarla nasıl başa çıkıyorsunuz?”
“Ben… bilirsiniz. Aslında ben de pek anlamıyorum. Aslında ben bir yöneticiyim. Evet, bir yönetici. İşim genel rehberlik ve liderliktir.” Hed savcıyla göz göze gelmekten kaçınıyor, sürekli dudaklarını ısırıyor, garip el kol hareketleriyle saçlarını ka-rıştırıyordu. Yavaş yavaş, bu adamın bir yöneticiden çok iyi eğitilmiş bir Khonti ajanı olduğu ortaya çıkıyordu.
Savcı raporu incelemeye devam etti. İktidar arttırımı bölümü, fonlarından yapılan harcamaların fazlalığı üzerinde özellikle durdu. Zon Barutu’nun kim olduğunu, ünlü yazar ve propaganda uzmanı Moru Barutu’yla akrabalığı olup olmadığını sordu. Departmanın merceksiz refraktometre geliştirmesine karşın hâlâ bunları işler hale getirmemesini eleştirdi. Ne de olsa bu cihazı geliştirmek için inanılmaz paralar harcanmıştı. Radyasyon araştırmaları ve geliştirme bölümün faaliyetlerini özetleyerek bölümün hâlâ belirli bir başarı elde etmediği hükmüne vardı. (“Tanrı’ya şükür” dedi içinden) Son olarak, görüşlerinin nihai teftiş raporu taslağına eklenmesini talep etti.
Читать дальше