Emir subayı, yemek tariflerini anlatırken bir ara tıkandı ve öksürerek boğazını temizledi. Tugay komutanı iç çekerek: “Evet, çok lezzetli. Fakat şimdi işimize bakmalıyız” diyerek konuyu kapattı.
Hâlâ öksüren emir subayı, dosyayı açıp kâğıtlar arasından birini çıkardı ve anons etti. “Ordi Tader.”
Tıpkı dünkü kadar solgun görünen kadın içeri girdi.
Pandi, onu kolundan tutup yerine oturtmak için elini uzattığında, mahkûm, tıpkı bir yılandan kaçarcasına geri çekildi.
Maxim bir an için onun Pandi’ye saldıracağını düşündü. Fakat saldırmadı; çünkü elleri kelepçeliydi. Sadece sakin ve açık bir şekilde kirli ellerini kendisinden uzak tutmalarını söyledi, etrafından dolanıp yerine oturdu.
Tugay komutanı ona her zamanki soruları sordu. Kadın bunları cevaplamadı. Sivil ona çocuklarını ve kocasını ha-tırlattı; fakat bunun bir faydası olmadı. Düz ve dimdik oturuyordu. Maxim yüzünü göremiyordu. Tek görebildiği dağınık saçlarının altındaki gerilmiş, ince boynuydu.
Kadın, aniden kısık bir sesle: “Siz gerçek birer domuzsunuz. Hepiniz. Katiller! Fakat hepiniz öleceksiniz. Sen, komutan — seni ilk ve son kez görüyorum. Ölümün çok vahşi olacak. Ve siz, kana susamış hayvanlar, sizin gibi iki tanesinin işini bizzat ben bitirdim. Eğer şu iki salak arkamda dikilmeseydi, şu an sizi öldürebilirdim.” Nefesini tutarak devam etti: “Ve sen, sen koca kafalı “Cannon-fodder”, çok kısa zamanda senin de hakkından geleceğiz. Ölümün çok basit olacak. Gel, seni elinden kaçırmış olabilir ama bu işi yapabilecek diğerlerini tanıyorum.”
Onun sözünü kesmiyorlar, aksine onu dikkatle dinliyorlardı.
Saatlerce onu dinleyecekmiş gibi görünürken, kadın aniden yerinden doğrularak masaya doğru ilerledi ve tüm gücüyle tükürdü; fakat tükürüğü boşa gitti. Birden sakinliğini kaybederek ağlamaya başladı. Diğerleri bir süre ağlamasını izledikten sonra komutan yerinden doğrularak kadının ölüm cezasına çarptırıldığını ilan etti. Her zamanki gibi, idamı kırk sekiz saat içinde gerçekleştirilecekti. Pandi, kadını kolundan tutarak, onu koridora doğru itti. Sivil ellerini ovuşturarak gülümsedi ve: “Şansa bak. Muhafızlar bayağı iyi” dedi. Tugay komutanı da onu destekleyerek yüzbaşıya teşekkür etti.
Yüzbaşı susmaları için onları uyardı ve oda sessizliğe büründü.
Sessizlik, emir subayının “Mémo Gramenu” adlı mahkûmu çağırtmasıyla son buldu. Alışılmış formaliteleri atladılar, çünkü dava gayet netti. Mémo Gramenu, tutuklanırken, silahlı direniş göstermişti. Onu sorgulamaya bile gerek görmeden idama mahkûm ettiler. Komutan Gramenu’ya cezasını okurken, o tavana kayıtsızca bakıyor, sol eliyle yaralı elini ovuyordu. Yaralı elinin parmakları yerinden çıkmış ve bir paçavrayla birbirine bağlanmıştı. Maxim, mahkûmun olağandışı bu sakinliğine ve işlemlere olan kayıtsızlığına bir anlam verememişti.
Guy pijamalarını giydi, üniformasını asarak Maxim’e döndü. Aday Sim, Rada’nın kendisi için köşeye koyduğu yumuşak kanepede yüzü duvara dönük oturuyor, botunun bir tekini çıkarmış, diğerini de çıkarmaya hazırlanıyordu. Guy sürünerek ona yaklaştı ve şakalaşmak istercesine hafifçe bir yumruk savurdu. Her zamanki gibi ıskalamış, Maxim başını tam zamanında geri çekmişti. Guy neşeli bir şekilde: “Kafanda neler var?” diye sordu. “Rada’yı mı özledin? Hiç şansın yok, dostum. Bugün gece vardiyasında.”
Mac, zayıf bir gülümsemeyle, diğer botunu çözmeye devam etti. İlgisizce: “Neden şansım yokmuş ki?” diye sordu. Konuyu değiştirmek istercesine: “Guy, biliyorum ki bana yalan söyle-mezsin.” Botunun bağcıklarını çekelemeyi bırakarak: “Her zaman para aldıklarını söylerdin.”
“Kim? Degenler mi?”
“Evet. Bana ve diğerlerine bundan çok söz etmiştin.
Söylediklerine göre onlar Khontis’in paralı ajanlarıydılar.
Yüzbaşı da bize her gün aynı hikâyeyi anlatıp duruyor.”
“Onlar hakkında söylenecek başka ne var ki?” Aman, Tanrım diye düşündü Guy. Mac yine o sıkıcı konuşmalarından birine başlıyor. “Gerçekten komik bir adamsın, Mac.
Onlar hakkında değişen bir şey yok, yani söylenecek yeni bir şey de yok. Degenler her zaman değendi ve hâlâ da öyleler.
Her zaman düşmanlarımızdan para aldılar. Şimdi de aynı şeyi yapıyorlar. Örnek istiyorsan, geçen yıl bir grup degen bir mahzen dolusu parayla suçüstü yakalandı. Dürüst bir adam bu kadar parayı nereden bulabilir ki? Onlar banker değil.” Mac, botlarını düzgünce duvara yasladı, yerinden doğrularak giysisini düğmelerini çözmeye başladı ve Guy’a dönerek: “Guy. Sizinle ilgili anlayamadığım bir şey var. Sana biri hakkında bir şeyler anlatılıyor, fakat ona baktığın zaman, bunun doğru olmadığını biliyor ve bunun bir hata olduğunu anlıyorsun.” Guy tedirginlikle: “Evet, bu olur” diye cevapladı. “Fakat eğer degenleri kast ediyorsan…”
“Kesinlikle. Bugün onları izledim. Hepsi sıradan insanlardı… herkes gibi. Bazıları daha iyi bazıları daha kötüydü.
Bazıları cesur, bazıları korkaktı. Fakat şu var ki, hiçbiri kesinlikle beklediğim gibi hayvan değildi — ya da senin düşün-düğün gibi. Bekle, sözümü kesme. Tehlikeli olup olmadıklarını bilmiyorum. Herkes onların öyle olduğunu düşünüyor.
Fakat ben onların satın alınmış olduklarını inanmıyorum.”
“Neden buna inanmıyorsun? Bak, diyelim ki bana inanmıyorsun; önemsiz bir adamım. Fakat ya yüzbaşı? Ya da tugay komutanı?”
Maxim giysisini fırlattı, pencerenin kenarına giderek başını cama dayadı.
“Peki ya hata yapıldıysa?” Guy şaşkınlık içindeydi: “Hata? Kim hata yapıyor?” Tugay komutanı mı? Mac, aptal olma!”
Mac, arkasını dönerek: “Tamam. Fakat şu anda komutanı tartışmıyoruz. Konumuz degenler. Örneğin seni ele alalım. Bir amaç uğruna ölürsün.
Bu doğru değil mi?”
“Doğru! Tabii ki sen de bu uğurda ölürsün!”
“Doğru, diyelim ki ikimiz de bir amaç uğruna ölürüz. İşte anlatmaya çalıştığım bu. Bir amaç uğruna ölürüz, Lejyon’un bize verdiği para için değil! Bana banknotlarınızdan bir milyar öner, ben kesinlikle bunun için ölmem ve sen de öyle.” Guy, Mac’in nasıl bir karakteri olduğunu düşünüp, her zaman garip düşüncelere daldığını düşünerek: “Elbette!” dedi.
“Güzel!”
“Güzel mi? Ne demek istiyorsun?”
Maxim sabırsızlıkla: “Pekâlâ, para için ölmeyi kabul etmezsin. Ben de öyle.
Fakat sen değenlerin bunu yapabileceğini düşünüyorsun.
Saçmalık!”
Guy deliye dönmüştü: “Tabii ki yaparlar. Bu yüzden onlar degen! Para onların için her şeyden daha değerlidir. Onlar için hiçbir şey kutsal değildir. Bir çocuğu boğazlamak onlar için çok basittir. Bunu yaptılar! Anlaşana, Mac: Eğer biri ABM şebekesini yok etmeye çalışıyorsa, bu nasıl biri olabilir ki? Ben sana söyleyeyim soğukkanlı bir katil!”
“Bundan pek emin değilim. Bir kısmı bugün sorgulandı.
Eğer arkadaşlarının isimlerini verselerdi, kefeni yırtacaklar ve bir ceza kolonisinde ağır işe mahkûm edileceklerdi. Fakat yapmadılar. Bu arkadaşlarına paradan daha fazla değer verdikleri anlamına gelmez mi? Hatta yaşamlarından bile daha fazla.
Guy: “Bundan emin olamazsın. Kanunlara göre, tüm degenler mahkemeye çıkartılmadan idama mahkûm edilir. Sen onları mahkemede gördün.”
Guy, Mac’e bakarak tereddütünü ve tedirginliğini görebiliyordu. Gerçekten iyi kalpliydi fakat çok saftı. Düşmanın vahşetinin kaçınılmazlığını anlayamıyordu. Bu konuyu burada kesip saçmalamayı bırakmasını ve çenesini kapayıp üstlerini dinlemesini ona söylemeliydi. Mac ne kazkafalı ne de cahil biriydi. Eğer her şey ona açıkça anlatılırsa, o da bunları anlayacaktı.
Читать дальше