Bunlar milyonlarca yüz milyonlarca yıl önce olmuştu. Lys’in Diaspar’la olan bağlantısı daha o zamanlar, milyonlarca, yüz milyonlarca yıl önce kesilmiş olmalıydı ve Lys’in hâlâ var, hâlâ yaşamakta olması olanaksız gibi görünmekteydi. Belki de bu haritanın artık hiç, ama hiçbir anlamı kalmamıştı.
Alvin’i daldığı düşten Rorden uyandırdı sonunda. Biraz huzursuz hemen hemen sinirli bir hali vardı:
— Dönüş zamanı geldi. Şu an için daha ileriye gitmemeliyiz.
Dostunun pes perdeden sesinin altında yatanı anlayan Alvin karşı çıkmadı. Daha ileriye gitmeyi istiyordu ama daha ileriye gitmek için daha iyi hazırlanması gerektiğini bunun aksine davranmanın tedbirsizlik olacağını anlıyordu. İsteksizce merkez sütuna doğru dönüp yürümeye başladı. Alvin merkez sütuna, şaftın ağzına doğru ilerlerken ayaklarının altındaki döşemenin şeffaflığı gitgide bulanmaya, gitgide kararmaya başladı. Taa çok aşağısındaki ışıklı muamma ağır ağır silinip sonunda tamamen gözden kayboluncaya dek…
BAŞKALARININ dış dünyaya karşı duyduğu korkularla bir zamanlar o kadar çok alay etmiş olan Alvin artık kendisinin de bu korkulardan azat olmadığım anlamaya başlamakta, yol en sonunda açıldığı halde Diaspar’dan, bu tanıdık dünyadan ayrılmak konusunda şimdi garip bir isteksizlik duymaktaydı.
Gerçi Rorden onu bir iki kere vazgeçirmeye çalışmıştı ama her seferinde de yarım ağızla yapmıştı bunu. Ne Alvin ne de Rorden’in yaptıkları şeylerde herhangi bir tehlike görmemeleri ilk çağlarda yaşamış bir insana garip gelebilirdi ama aslına bakılırsa dünyada artık insanı tehdit edebilecek bir şey kalmamıştı. Bunun yanı sıra Alvin dünyada, Diaspar’da yaşayanlardan çok daha değişik türde insanlar olabileceğine de ihtimal vermemekteydi. Hele hele herhangi bir yerde zorla alıkonabileceği aklının ucundan bile geçmeyen bir olasılıktı. Başına gelebilecek en kötü şey olsa olsa hiçbir şey bulamaması olacaktı.
Üç gün soma bir kere daha garda, yürüyen yolların ıssız garında durmaktaydılar. Ayaklarının altındaki ışıklı ok hâlâ Lys’i göstermekte, onlar da artık bu ışıklı okun gösterdiği yönde ilerlemeye hazırdılar.
Tünele adım atarlarken peristaltik alanın bildik; ani, kuvvetli çekişini hissedip bir an içinde derinliklerin koynuna sürüklendiler. Ancak yarım dakika süren, en ufak bir çaba bile harcamadıkları yolculukları sona erdiğinde kendilerini yarım silindir şeklindeki dar, uzun bir garın bir ucunda buldular. Bu garın öbür ucunda sönük bir tarzda aydınlatılmış iki tünel vardı ve bu tünellerin her ikisi de göz alabildiğine uzanıp gitmekteydi.
İlk çağlardan bu yana varolmuş hemen hemen her uygarlığın insanına ceplerinin içi gibi tamdık gelecek olan bu çevre Alvin’le Rorden için başka, yabancı bir dünyadan bir görüntüydü. Tünelin öbür ucunda hedefine yönelik bir füze gibi yatan uzun, aerodinamik makinenin ne işe yaradığı açıktı ama bu araç onlar için yine de yepyeni, görülmedik bir şeydi. Aracın üst kısmı şeffaftı. Alvin bu şeffaf kısımdan bakınca, içinde uzanan lüks, rahat yatar koltuk sıralarını gördü. Görünürde aracın içine girmelerine yarayabilecek bir kapı yoktu ve aracın tümü göz alabildiğine uzanıp sonunda tünellerden birinin içinde kaybolan tek bir madeni sütun üzerinde havada durmaktaydı. Birkaç metre ötedeki başka bir sütun da ikinci tünele doğru uzanmaktaydı ama bu sütunun üzerinde hiçbir araç durmamaktaydı ve Alvin bu ikinci aracın Lys’in çok dışındaki, bilinmeyen bir yerdeki tıpatıp aynı bir küçük garda beklediğini yediği ekmek gibi bilmekteydi şimdi.
Rorden gırtlağı düğümlenerek sordu:
— Hazır mısın?
Alvin başıyla onayladıktan soma konuştu:
— Keşke siz de gelseydiniz.
Rorden’in yüzünde beliren huzursuzluğu görür görmez de bu sözleri söylediğine bin pişman oldu. Şimdiye değin Rorden kadar yakın bir dostu olmadığı halde aralarındaki engelleri yine de bir türlü yıkamamış, bir türlü aşamamış olduğunu neden unutmakta, hep hep unutmaktaydı sanki?
Sözcükler bilmediği bir nedenden ötürü gırtlağında takılıp takılıp kalmaya başladığı için güçlükle devam edip, güçlükle söz verdi:
— Merak etmeyin. En geç altı saat içinde döneceğim. Eğer olur da daha erken dönersem buralarda bir yerlerde bulunması gereken ileticileri kullanıp sizi hemen arayacağım.
Alvin bir yandan da kendi kendine her şeyin yolunda gittiğini, aslında tasalanacak hiçbir şey olmadığım telkin edip durmaktaydı ama aracın yanları birdenbire açılıp da zevkli iç mimarisi birdenbire gözlerinin önüne serilince boş bulunup irkilmekten kendini alamadı.
Rorden oldukça beklenmedik bir şekilde konuşmaya, süratle konuşmaya başladı:
— Makinelere kumanda etmekte güçlük çekmeyeceksin. Benim şu açıl emrime nasıl itaat ettiğini gördün. Bunun yanı sıra hareket saatinin önceden programlanmış olma olasılığı da fazla. Gecikmeden bin!
Alvin araca girip eşyalarını en yakın koltuğa koyduktan sonra ancak seçilebilen kapı eşiğinde duran Rorden’e döndü. Bir an için sessizlik, her birinin ilk önce karşısındakinin konuşmasını beklediği gergin bir sessizlik hüküm sürdü.
Onların yerine araç karar verdi. Hafif bir şeffaflık belirip aracın yanları yeniden kapandı. Uzun silindir ağır ağır ilerlemeye başlayıp daha Rorden yeni yeni el sallamaya başlarken, daha tünele bile girmeden önce bir insanın koşabileceğinden çok daha büyük bir hızla ilerlemeye başladı.
Rorden ağır ağır yürüyen yolların garına, garın ortasındaki ana sütuna döndü. Yeryüzüne çıkarken güneş ışığı bir sel gibi akmaya başladı şaftın içine. Tekrar Yarlan Zey’in mezarına çıkıp da çevresini meraklı bir seyirci topluluğunun sardığım gördüğü zaman buna hiç de şaşırmamakla beraber bir süre ne yapacağına da karar veremedi. Sonunda ağırbaşlı bir tavırla konuşmaya başladı:
— Korkulacak bir şey yok. Hiç gereği yokmuş gibi görünse de her birkaç yılda bir kimsenin çıkıp böyle bir şey yapması yine de zorunlu. Kentin temellerine gelince bu temeller son derece sağlamdır ve park inşa edildiğinden beri yerlerinden bir mikron bile oynamamışlardır.
Bu sözlerden sonra zinde adımlarla uzaklaşırken bir ara durup arkasına bakınca, anıt mezarın önündeki kalabalığın daha şimdiden dağılmaya başlamış olduğunu gördü. Diasparlıları çok yakından tanıyan Rorden kent sakinlerinin bu olay üzerinde daha fazla kafa yormayacaklarına en ufak bir kuşku bile duymamaktaydı ve böyle düşünmekte de yerden göğe kadar haklıydı.
* * *
Bir koltuğa yerleşen Alvin bakışlarını aracın içinde dolaştırınca ilerideki duvarı kısmen kaplayan göstergeyi gördü. Bu göstergenin üzerinde şu basit yazıt vardı:
LYS
OTUZBEŞ DAKİKA
Alvin göstergeye bakmaya devam ederken bu sayı otuzdörde düştü Aracın yaptığı hız hakkında en ufak bir fikri bile olmadığı için bu sayı ona yolculuğun uzunluğu hakkında gerçi hiçbir şey söylememekteydi ama yine de hiç yoktan iyiydi. Tünelin duvarları hiç değişmeyen bulanık-gri bir renkteydi ve aracın durmadan ilerlemekte olduğu hissini veren tek şey de duymayı özellikle beklememiş olsa hiçbir zaman farkına varmayacağı çok hafif bir titreşimdi.
Diaspar şimdi millerce, millerce geride kalmış olmalıydı. Alvin şimdi çölün, çölle çölün yürüyen kum tepeciklerinin altından geçiyor olmalıydı. Belki de şu anda, tam şu anda, çocukken Loranne kulesinden seyretmiş olduğu kırık dağ zincirinin altından geçmekteydi.
Читать дальше