Arthur Clarke - Kara Güneş

Здесь есть возможность читать онлайн «Arthur Clarke - Kara Güneş» весь текст электронной книги совершенно бесплатно (целиком полную версию без сокращений). В некоторых случаях можно слушать аудио, скачать через торрент в формате fb2 и присутствует краткое содержание. Город: İstanbul, Год выпуска: 1984, Издательство: Başkan Yayınları, Жанр: Фантастика и фэнтези, на турецком языке. Описание произведения, (предисловие) а так же отзывы посетителей доступны на портале библиотеки ЛибКат.

Kara Güneş: краткое содержание, описание и аннотация

Предлагаем к чтению аннотацию, описание, краткое содержание или предисловие (зависит от того, что написал сам автор книги «Kara Güneş»). Если вы не нашли необходимую информацию о книге — напишите в комментариях, мы постараемся отыскать её.

..Kuduz beynin imha edilmesi mümkün değildi. Değildi, çünkü ölümsüzdü. Kuduz beyin, Galaksinin sınırlarına sürülüp orada anlayamadığımız bir şekilde hapsedildi. Hapishanesi, "Kara Güneş" adiyla bilinen garip, yapay bir gezegendi. Ve Kuduz beyin hâlâ orada tutuklu bulunuyordu. Kara Güneş öldüğü zaman yeniden hürriyetine kavuşacaktı. "Kara Güneş"in ne zaman öleceğini kestirmek ise şu an için mümkün değildi...

Kara Güneş — читать онлайн бесплатно полную книгу (весь текст) целиком

Ниже представлен текст книги, разбитый по страницам. Система сохранения места последней прочитанной страницы, позволяет с удобством читать онлайн бесплатно книгу «Kara Güneş», без необходимости каждый раз заново искать на чём Вы остановились. Поставьте закладку, и сможете в любой момент перейти на страницу, на которой закончили чтение.

Тёмная тема
Сбросить

Интервал:

Закладка:

Сделать

Yol tepenin ayağında, güneşin görünmesini hemen hemen engelleyen büyük ağaçların arasında yok oluyor, bu ağaçların gölgesi altında ilerleyen Alvin’i bilinmedik kokular karşılayıp, yabancı sesler selamlıyordu. Alvin rüzgârın yapraklar arasından geçerken çıkardığı hışırtıyı daha önce de duymuştu ama şimdi bu kokuları, İnsanoğlunun artık anısını bile unuttuğu bu kokulan nasıl tanımıyorsa bu hışırtıya karışan seslerin, yüzlerce, binlerce sesin kaynağını da çıkartamıyordu. Bu sesler ona hiç ama hiçbir şey anımsatmayıp onu sadece ve sadece sersemletiyordu. Bunun yanı sıra sıcak, baş döndürücü koku ve renk bolluğu, milyonlarca canlı şeyin hissettiği ama göremediği varlığı da başım büsbütün döndürüp bu sersemliği büsbütün arttırıyordu.

Birdenbire bir göle çıktı. Sağ tarafındaki ağaçlar sona erince önünde birdenbire bir göl, üzerinde küçük küçük adalar olan bir göl belirdi. Suyu, bu değerli sıvıyı böyle büyük ölçüde bir arada hiç görmemiş olan Alvin gölün kenarına gidip çömeldikten, dik suyu avuçladıktan sonra bu berrak suyun parmaklarının ucundan damla damla akışını seyretmeye başladı.

Suyun altındaki kamışların arasından birden yüzeye fırlayan büyük, gümüş rengi balık şimdiye dek gördüğü ilk hayvandı. Balık tekrar suya düşmeden önce yüzgeçleri hafif hafif pırpırlanarak bir an için havada asılı dururken Alvin şeklinin neden o kadar şaşırtıcı bir biçimde tamdık geldiğini sordu kendi kendine. Sonra Jeserac’ın kendisine henüz küçük bir çocukken göstermiş olduğu resimleri anımsayıp bu zarif hatları daha önce nerede görmüş olduğunu hatırladı. Gerçi mantığı ona bu benzeyişin ancak tesadüfi olabileceğini söyleyip durmaktaydı ama mantığı yanılmaktaydı.

Yıldızlardan yıldızlara giden büyük uzay gemilerinin rüzgârlı güzelliği sanatçılara asırlar boyunca ilham kaynağı olmuştu. Bu büyük ustalar bir zamanlar zamanla çürüyüp dağılan taş ya da maden üzerinde değil de tüm maddelerin en ölümsüzü üzerinde çalışmış, kam, kemiği, eti işlemişti.

Alvin sonunda kendisini gölün büyüsünden kurtarıp dönemeçli yoldan ilerlemeye devam etti. Etrafım bir kere daha, ama bu kez kısa bir süre için, orman kapladı. Yol sona erdiğinde orman da bitmiş, Alvin de yaklaşık bir mil uzunluğunda, yarım mil genişliğinde bir açıklığa çıkmıştı.

Alvin insanoğlunun varlığını belirten bir ize niçin daha önce rastlamamış olduğunu şimdi anlamaktaydı. Açıklık iki katlı yapılarla kaplıydı. Bu yapıların yumuşak renkleri gözü yormuyor, tersine güneş zirvedeyken bile dinlendiriyordu. Bu temiz yüzlü, albenili yapıların çoğu yivli sütunları, yumuşak köşeli zarif nakışlı taşlan da kapsayan karmaşık bir mimari tarzda inşa edilmişlerdi. Bu çok eski zamanlardan kalma gibi görünen yapıların çatıları da zamanla bile ölçülemez kadar eski bir simge olan sivri, üçgen kemerdi.

Alvin ağır ağır bu kasabaya doğru ilerlemeye koyulurken hâlâ bu yeni çevreyi kavramaya çalışmaktaydı. Burada her şey yabancı, hava bile değişikti ve yapılar arasında gidip gelen uzun boylu, altın saçlı halk da Diaspar’ın uyuşuk sakinlerinden çok, çok farklıydı.

Tam kasabaya girmek üzereyken kendisine doğru geldiği çok açık olan bir grup görünce birden ani bir heyecana kapıldı. Kalbi göğsünü delercesine çarpmaya başlamıştı. Değişik ırklarla değişik uygarlıklardan gelen insanların bir gün birbirleriyle karşılaşmalarının tarih boyunca ne önemli bir rol oynayıp geleceği ne büyük ölçüde etkilemiş olduğu aklından bir an için, şimşek gibi gelip geçtikten sonra yaklaşanlara birkaç adım kala durup, bekledi.

Gerçi gelenler onu görmekten şaşırmış gibi görünmekteydiler ama bu yine de beklediği ölçüde büyük bir şaşkınlık değildi. Gelenlerin önderi elini insanoğlu kadar eski bir dostluk jestiyle uzatıp konuşmaya başlayınca Alvin bunun nedenini çabucak anladı.

— Ülkemiz Diaspar’dan çok değişik olduğu, terminüsten kasabamıza kadar yürüyüş de ziyaretçilere bu yeni çevreye alışma olanağı verdiği için sizi burada karşılamamızın daha iyi olacağını düşündük.

Alvin önderin elini hemen sıktı ama çok şaşırmış olduğu için ancak bir süre sonra konuşabildi.

— Geldiğimi biliyor muydunuz?

— Biliyorduk ama sizin kadar genç birini beklemiyorduk. Hem yolu nasıl oldu da buldunuz?

— Gerane, sorularımızı daha sonraya saklasak iyi olur. Seranis bizi bekliyor.

Seranis adından önce bir sözcük, anlamım bilmediği, hem saygı hem sevgi belirten bir sözcük kullanılmıştı. Gerane başıyla onaylayınca hep birden kasabanın içine doğru ilerlemeye başladılar.

Alvin gizliden gizliye çevresindeki yüzleri incelemekteydi. Bu zeki, sevimli yüzlerde kendi kentindeki benzer bir grubun yüzlerinde göreceği zihni nifak, can sıkıntısı, donukluktan eser yoktu. Bu sevimli insanlar kendi ulusunun tüm yitirdiklerine sahipmiş gibi görünmekteydiler. Gülümsedikleri zaman ki, sık sık gülümsemekteydiler, inci gibi dişleri görünmekteydi, insanoğlunun uzun gelişim süreci esnasında tekrar tekrar yitirip tekrar tekrar kazandığı, sonunda da ebediyen yitirdiği inci gibi dişleri.

Kasaba halkı kılavuzlarının peşi sıra ilerleyen Alvin’e açık, gizlemediği bir merakla bakmaktaydı. Alvin bu halkın arasında kendisine çocuklara özgü ciddi merakla bakan çocuklar da görünce çok şaşırdı ve sadece bu çocuklar bile ona artık Diaspar’dan ne kadar uzakta olduğunu, ayrıca Diaspar’ın ölümsüzlüğünün karşılığında ne ağır bir bedel ödemiş olduğunu; son kuruşuna dek ödemiş olduğunu, çok çarpıcı bir tarzda, fazlasıyla anlattı.

Kasabadaki en büyük yapının önünde durdular. Bu yapı kasabanın tam ortasındaydı. Küçük, yuvarlak kulesinin üzerindeki bayrak direğine çekilmiş yeşil bir bayrak hafif meltemle dalgalanmaktaydı.

Alvin bu yapıya girdiğinde Gerane’nın dışındakiler geride, kapının önünde kaldılar. Yapının içi sessiz ve serindi. Şeffaf duvarlardan sızan güneş değdiği her şeyi yumuşak, dinlendirici bir ışıkla aydınlatmaktaydı. Yerler güzel, cilalı mozaiklerle döşenmiş, büyük bir sanatçı, bir deha, duvarlara orman sahneleri resmetmişti. Bu sahnelerin yanında Alvin için hiçbir anlam ifade etmemekle beraber gözüne yine de hoş gelen duvar süslemeleri de vardı. Duvarda ayrıca görmeyi hiç beklemediği bir şey, kapalı ekranı durmadan değişen bir renk cümbüşüyle dolup taşan bir görüntü alıcısı da vardı.

Kısa, sarmal bir merdivenden yapının düz damına çıktılar. Buradan kasaba kuş bakışıydı ve Alvin tüm kasabanın yüz kadar yapıdan oluştuğunu gördü. Kasabanın dışında, ağaçların altında geniş çayırlar, bu çayırların bazılarında da hayvanlar vardı ama doğabilgisi bu hayvanların türünü anlamasına olanak vermeyecek kadar yetersizdi.

Kulenin verdiği gölgenin altına yerleştirilmiş bir büronun önünde oturan iki kişi dikkatle kendisine bakmaktaydılar. Karşılamak için ayağa kalktıkları zaman bu iki kişiden birisinin altın rengi lüle lüle saçları yer yer meçli çok güzel bir kadın olduğunu gördü. Bu görkemli kadının Seranis olması gerektiğini anladı ve gözlerinin içine bakınca bu gözlerin derinliklerinde Rorden’Ie ve daha ender olarak da Jeserac’la beraber olduğu zamanlar hissettiği o derin bilgelikle engin olgunluğu okudu.

Seranis’in yanındaki yaşça kendisinden biraz daha büyük gibi görünen bir gençti. Gözlerinde Seranis’in gözlerindeki hemen hemen ürkütücü bilgelik yerine dostluktan başka bir şey olmamasına, saçlarının da san yerine siyah olmasına rağmen düzgün yüz hatları bir elmanın iki yarısı gibi Seranis’inkilere benzediği için Alvin bu gencin Seranis’in oğlu olduğunu daha ilk bakışta anladı.

Читать дальше
Тёмная тема
Сбросить

Интервал:

Закладка:

Сделать

Похожие книги на «Kara Güneş»

Представляем Вашему вниманию похожие книги на «Kara Güneş» списком для выбора. Мы отобрали схожую по названию и смыслу литературу в надежде предоставить читателям больше вариантов отыскать новые, интересные, ещё непрочитанные произведения.


Джерри Хилл - Kara’s Moon
Джерри Хилл
Джерри Хилл
Kara Lennox - Reluctant Partners
Kara Lennox
Kara Lennox
Kara Lennox - A Second Chance
Kara Lennox
Kara Lennox
Насу Киноко - Kara no Kyoukai - Chapter 03
Насу Киноко
Насу Киноко
Отзывы о книге «Kara Güneş»

Обсуждение, отзывы о книге «Kara Güneş» и просто собственные мнения читателей. Оставьте ваши комментарии, напишите, что Вы думаете о произведении, его смысле или главных героях. Укажите что конкретно понравилось, а что нет, и почему Вы так считаете.

x