Arthur Clarke - Kara Güneş

Здесь есть возможность читать онлайн «Arthur Clarke - Kara Güneş» весь текст электронной книги совершенно бесплатно (целиком полную версию без сокращений). В некоторых случаях можно слушать аудио, скачать через торрент в формате fb2 и присутствует краткое содержание. Город: İstanbul, Год выпуска: 1984, Издательство: Başkan Yayınları, Жанр: Фантастика и фэнтези, на турецком языке. Описание произведения, (предисловие) а так же отзывы посетителей доступны на портале библиотеки ЛибКат.

Kara Güneş: краткое содержание, описание и аннотация

Предлагаем к чтению аннотацию, описание, краткое содержание или предисловие (зависит от того, что написал сам автор книги «Kara Güneş»). Если вы не нашли необходимую информацию о книге — напишите в комментариях, мы постараемся отыскать её.

..Kuduz beynin imha edilmesi mümkün değildi. Değildi, çünkü ölümsüzdü. Kuduz beyin, Galaksinin sınırlarına sürülüp orada anlayamadığımız bir şekilde hapsedildi. Hapishanesi, "Kara Güneş" adiyla bilinen garip, yapay bir gezegendi. Ve Kuduz beyin hâlâ orada tutuklu bulunuyordu. Kara Güneş öldüğü zaman yeniden hürriyetine kavuşacaktı. "Kara Güneş"in ne zaman öleceğini kestirmek ise şu an için mümkün değildi...

Kara Güneş — читать онлайн бесплатно полную книгу (весь текст) целиком

Ниже представлен текст книги, разбитый по страницам. Система сохранения места последней прочитанной страницы, позволяет с удобством читать онлайн бесплатно книгу «Kara Güneş», без необходимости каждый раз заново искать на чём Вы остановились. Поставьте закладку, и сможете в любой момент перейти на страницу, на которой закончили чтение.

Тёмная тема
Сбросить

Интервал:

Закладка:

Сделать

Akşama doğru önlerindeki dağları zaman zaman açıkça görebilmeye başladılar. Onlara o ana dek büyük bir sadakatle kılavuzluk etmiş olan nehir şimdi sanki o da yolunun sonuna yaklaşmaktaymış gibi tembel tembel akmaktaydı ama gece basmadan önce dağlara varamayacakları açıktı. Soğuk bir rüzgârın yapraklarını hızla sarsalamaya başladığı ağaçların kaim gövdeleri, sık orman, daha güneş batmadan çok önce öyle karanlık bir hal almıştı ki daha ileriye gitmek imkânsızdı.

Geceyi geçirmek için en tepedeki dalları güneşin ışıkları altında hâlâ alev alev parlayan bir kızıl çamın altında kamp kurdular. Güneş, göremedikleri güneş, batıp karanlık iyice bastırınca da uzanıp bir yandan nehiri, nehirin suları üzerinde hâlâ gördüklerini düşünmeye başladılar. Alvin’in uykuya dalmadan önce aklından geçen son şey de bu yoldan en son kimin ne kadar zaman önce geçtiği oldu.

Sonunda ormandan çıkıp da Lys’i kuşatan dağlar zincirinin önünde durduklarında güneş yükselmişti. Yolu üzerindeki toprak birdenbire yarılıp uğuldayarak bu yarığa döküldüğü, bu yarığın içinde kaybolduğu için, nehir burada da başlangıç noktasındaki çıkış kadar görkemli bir son bulmakta, son bulduğu yarığın hemen ilerisinde de kayalar, kısır, donup kalmış, kat kat, dalga dalga kaya tabakaları göğe doğru dimdik yükselmekteydiler.

Theon bir süre girdapla ötesindeki engebeli araziyi, dik kaya tabakalarını, yalçın dorukları seyrettikten sonra işaret parmağını öne uzatıp bu ölü dorukların birindeki bir göçüğü gösterdi:

— Shalmirane bu tarafta!

Şaşıran Alvin Theon’a döndü:

— Buraya daha önce hiç gelmediğini söylemiştin.

— Gelmedim.

— Gelmedinse yolu nasıl biliyorsun peki?

Şaşırma sırası Theon’a gelmişti şimdi:

— Bilmiyorum. Bunu daha önce hiç düşünmedim. Bir tür içgüdü olmalı. Lys’te nereye gidersek gidelim yolumuzu daima bulduğumuza bakılırsa bu bir tür içgüdü olmalı.

Bu açıklamayı hiç de inandırıcı bulmayan Alvin kuşkuyla Theon’u izlemeye başladı. Kısa bir süre sonra doruktaki göçüğe vardılar. Şimdi önlerinde yamaçları tatlı meyilli, yüksek, garip bir ova uzanmaktaydı. Theon bir an duraksadıktan sonra bu yamaçlardan birine tırmanmaya, hâlâ kuşkular içinde kıvranan Alvin de onu izlemeye başladı. Alvin bir yandan tırmanırken bir yandan da kısa bir söylev hazırlamaktaydı. Eğer bu tırmanış boşa çıkar, bu yolculuk sonuç vermezse bu kısa söylevi çekecek, böylece Theon da yanılmaz içgüdüsü hakkında ne düşündüğünü çok açık, su götürmez bir şekilde öğrenecekti.

Doruğa yaklaşırlarken arazinin yapısı birdenbire değişti. Altlarında kalan yamaçlar yer yer büyük höyükler halinde yükselen sünger gibi delik deşik volkanik kayalardan oluşmaktaydı. Şimdiyse yüzey birdenbire cam tabakalarına, sanki kayalar bir zamanlar ermişte dağlardan aşağı lavdan nehirler gibi akmışçasına katı, kalın, kaygan, güvenilmez, cam katmanlarına dönüşmüştü. Ovanın çeperi hemen hemen ellerinin altındaydı. Çepere önce Theon, onun birkaç saniye ardından da Alvin çıktı ve çıkar çıkmaz da nutku tutulmuş bir halde kalakaldı. Zira ovanın, varmayı bekledikleri ovanın değil de yarım mil derinliğinde, üç mil genişliğinde devasa bir göçüğün kenarında durmaktaydılar şimdi. Bu göçüğün dimdik bir şekilde aşağı inen yamaçları ovanın dibinde biraz yataylaştıktan sonra tekrardan yükselmeye başlıyor, karşı tarafın çeperine ulaşıyordu. Güneş tam üzerine vurduğu halde bu muazzam göçüğün her tarafı yine de karaydı. Bu yanardağ ağzının hangi maddeden oluştuğunu tahmin bile edememekteydiler ama bu kraterin hiç güneş yüzü görmemiş bir dünyanın kayaları gibi kapkara olduğu açıktı. İş bu kadarla da kalmıyor, ayaklarının altında bir de kraterin çevresini tümüyle kuşatan, sayısız asırlar rengini donuklaştırdığı halde hâlâ en ufak bir paslanma izi görülmeyen bir kuşak; lehimsiz yekpare bir madenden yapılmış bir kuşak yatıyordu.

Gözleri yaşadıkları dünyaya ait olmayan bu görüntüye alıştıkça göçüğün siyahlığının ilk anda sandıkları kadar mutlak bir siyahlık olmadığını anlamaktaydılar. Abanoz karası duvarların şurasında burasında doğrudan doğruya göremedikleri kaçamak ışık çakımları bir belirip bir kaybolmaktaydı. Bu rastgele, çakar çakmaz sönen çakımlar yıldızların fırtınalı bir deniz üzerindeki yansımalarına, dalgalarla bir yükselip bir alçalan, bir belirip bir kaybolan yansımalarına benzemekteydi.

Gördükleri karşısında soluğu kesilen Alvin güçlükle konuşabildi:

— Harika bir şey bu. Ama ne?

— Bir tür yansıtıcıya benziyor.

— Bu kapkara nesnenin herhangi bir şeyi yansıtabileceğini sanmıyorum.

— Sadece bizim gözlerimize kara göründüğünü unutma. Hangi tür ışınlan kullandıklarını bilmiyoruz.

— Bu nesnenin sadece çıkardığı ışınlar olmadığına, bu ışınlardan daha fazla bir şey olduğuna kuşku yok. Kale nerede?

Theon kraterin dibini gösterdi. Dipte Alvin’in ilk baktığı zaman karmakarışık bir kaya yığını sanmış olduğu bir şey yatmaktaydı. Alvin daha dikkatle bakınca büyük kaya kitlelerinin kümelendiği yerin gerisinde hemen hemen silinmiş bir taslak seçebildi. Orada, dipte, zamanın yıkıp yere serdiği, devirdiği, üzerlerinden bir silindir gibi geçtiği yapıların, bir zamanlar görkemle yükselen yapıların enkazı yatmaktaydı.

İlk birkaç yüz metre boyunca duvarlar iki gencin ayakta duramayacağı kadar sarp ve kaygandı ama kısa bir süre sonra yumuşak eğilimli yamaçlara varıp ayakta yürümeye başladılar. Kraterin pürüzsüz yüzeyi dibine doğru indikçe ince bir toprak tabakasına dönüşmekteydi. Lys rüzgârlarının asırlar boyunca getirip asırlar boyunca yığmış olması gereken ince bir toprak tabakasına.

Çeyrek mil ötede muazzam kaya kitleleri bir devin bıkıp da fırlattığı oyuncaklar gibi birbirlerinin üzerine yığılmışlardı. Som duvarın bir kısmı burada hâlâ tanınabilir haldeydi ve burada bulunan oymalı iki sütun burasının bir zamanlar görkemli bir giriş olduğunu göstermekteydi. Her tarafı yosunlar, sürüngen sarmaşıklar, bodur, cılız ağaçlar kaplamıştı ve rüzgâr bile suskundu.

Sonunda Shalmirane’ın yıkıntılarına varmışlardı. Eğer efsane gerçekten söz ediyorsa Yer Yuvarlağını tuz buz edebilecek güçler bu duvarlara karşı gürleyip bu burçlara karşı alevler kusmuş, sonunda da kahredici bir yenilgiye uğramışlardı. Bu sakin gökler bir zamanlar güneşlerin parçalanan çekirdeklerinden fışkıran alevlerle kavrulmuş, Lys dağları efendilerinin gazabı karşısında canlı nesneler gibi tirtir titremiş, aman dilemişti.

Shalmirane’ı hiç kimse hiçbir zaman ele geçirememişti ama zapt edilmez kale en sonunda yine de düşmüştü. Her tarafı oyan, kemiren, delik deşik eden kurtçuklarla solucanlara, sarmaşıkların sabırlı filizlerine yenik düşmüş, sırtı bu kurtçuklarla solucanlar tarafından yere getirilip, gövdesi bu sabırlı filizler tarafından istila edilmişti.

Görüntünün perişan görkemi karşısında büyük bir dehşete kapılan iki genç sessizce dev enkaza doğru ilerlediler. Yıkık bir duvarın gölgesi altından geçip parçalanmış kaya yığınlarının dağlar gibi yükseldiği iki tarafı uçurum bir vadiye girdiler.

Şimdi önlerinde büyük bir anfiteatr, enkaz altına gömülmüş makinelerin tepeciklerinin mezarları olması gereken uzun moloz tepeciklerinin hem enine hem boyuna çaprazlamasına uzandığı, birbirleriyle kesiştiği bir anfiteatr yatmaktaydı. Bu muazzam, üzeri bir zamanlar bütünüyle örtülü anfiteatrın kubbesi uzun zaman önce çökmüştü ama bu mahviyetin bir yerinde hâlâ yaşam olmalıydı ve Alvin bu enkazın bile yapay bir yıkıntıdan başka bir şey olmayabileceğini anladı. Kalenin büyük kısmı yerin çok altında, zamanın yok edici elinin uzanamayacağı bir yerde olmalıydı.

Читать дальше
Тёмная тема
Сбросить

Интервал:

Закладка:

Сделать

Похожие книги на «Kara Güneş»

Представляем Вашему вниманию похожие книги на «Kara Güneş» списком для выбора. Мы отобрали схожую по названию и смыслу литературу в надежде предоставить читателям больше вариантов отыскать новые, интересные, ещё непрочитанные произведения.


Arthur Clarke - S. O. S. Lune
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Oko czasu
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Gwiazda
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Die letzte Generation
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Culla
Arthur Clarke
Arthur Clarke - The Fires Within
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Expedition to Earth
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Earthlight
Arthur Clarke
libcat.ru: книга без обложки
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Kladivo Boží
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Le sabbie di Marte
Arthur Clarke
Отзывы о книге «Kara Güneş»

Обсуждение, отзывы о книге «Kara Güneş» и просто собственные мнения читателей. Оставьте ваши комментарии, напишите, что Вы думаете о произведении, его смысле или главных героях. Укажите что конкретно понравилось, а что нет, и почему Вы так считаете.

x