Stanislaw Lem - Maske

Здесь есть возможность читать онлайн «Stanislaw Lem - Maske» весь текст электронной книги совершенно бесплатно (целиком полную версию без сокращений). В некоторых случаях можно слушать аудио, скачать через торрент в формате fb2 и присутствует краткое содержание. Жанр: Фантастика и фэнтези, на турецком языке. Описание произведения, (предисловие) а так же отзывы посетителей доступны на портале библиотеки ЛибКат.

Maske: краткое содержание, описание и аннотация

Предлагаем к чтению аннотацию, описание, краткое содержание или предисловие (зависит от того, что написал сам автор книги «Maske»). Если вы не нашли необходимую информацию о книге — напишите в комментариях, мы постараемся отыскать её.

Maske — читать онлайн бесплатно полную книгу (весь текст) целиком

Ниже представлен текст книги, разбитый по страницам. Система сохранения места последней прочитанной страницы, позволяет с удобством читать онлайн бесплатно книгу «Maske», без необходимости каждый раз заново искать на чём Вы остановились. Поставьте закладку, и сможете в любой момент перейти на страницу, на которой закончили чтение.

Тёмная тема
Сбросить

Интервал:

Закладка:

Сделать

Sevgi öldü. Sende de ölecek, ama yıllar ya da aylar sonra, içimde yine o tükenmeyi hissettim, bu üçüncü başlangıcındı. Zayıf bir tıslamayla üç kez odanın çevresinde koştum, titrek duyargalarımı artık dinlenmemin yasak olduğu o yatağa uzatarak. Onu izleyebilmek için beni istemeyen, beni sevmeyen sevgilimin kokusunu yokladım; beni tanıyordu, ama bu yeni — büyük olasılıkla son — oyunda tanımıyordu. Deli gibi kaçışının izlerini, bıraktığı açık kapılardan, etrafa saçılmış güllerden takip edebilirdim, kokuları bana yardım edebilirdi, kısa bir süre de olsa onun kokusuna karışmışlardı. Aşağıdan, yerden, yani yeni bir bakış açısından gördüğüm odalar bana fazlasıyla büyük, hantal ve gereksiz mobilyalarla dolu göründü, yarı karanlıkta âşinâ olmadığım korkunç bir görüntü oluşturuyorlardı, sonra pençelerimi sıyıran taş merdivenler, ardından karanlık ve rutubetli bahçeye koştum — bir bülbül şakıyordu. İçimden eğlendim, çünkü bu tamamen gereksiz bir ayrıntıydı, bir sonraki sahne için başka şeylere ihtiyaç vardı. Ayaklarımın altındaki çakıl taşlarının gıcırtısını duyarak epey bir süre çalıların arasında dolaştım, sonra kokuyu yakalayarak hızla ileri atıldım. Kokuyu almamak elimde değildi, havada uçuşan kokuların birleştiği özgün bir ahenkten, geçişiyle yarılan hava dalgalarından oluşmuştu kokusu. Gecenin rüzgârı henüz bu kokuyu dağıtmamıştı ve böylece ben de artık sonsuza dek benim olacak şeyi buldum.

Ona zaman kazandırmak kimin isteğiydi bilmiyorum, çünkü onun peşinden gitmek yerine tan ağarana dek kraliyet bahçelerinde dolaştım. Bu, bir ölçüde işe yaramıştı, çünkü çalılardan yapılmış çitlerin arasında el ele dolaştığımız yerlerde dolandım, böylece onun kokusunu iyice ezberledim, başka kokularla karıştırmam imkânsızdı artık. Doğru, ardından gidip onu, kafa karışıklığının çaresizliği içinde yakalayabilirdim, ama bunu yapmamıştım. O geceki davranışlarımın bambaşka bir açıklaması da olabilirdi, sevgilimi kaybedip onun yerine bir kurban elde edişimden ötürü derin bir acıya düşmüştüm ve belki de, nefret ettiği adamın aniden öleceği düşüncesi artık Kral’ı o kadar da tatmin etmiyordu. Belki de Arrhodes eve koşmamış, arkadaşlarından birine gitmişti ve orada kendi sorularını yanıtladığı ateşli bir monologda (başka birinin varlığı, sadece onu sakinleştirmek için gerekliydi) bütün gerçeği kendi kendine görmüştü. Ne olursa olsun, bahçedeki davranışlarım hiçbir şekilde ayrılığın acısını yansıtmıyordu. Duygusal kimselerin bunu hiç de hoş karşılamayacağını biliyorum, ama ne ovuşturacak ellerim, ne akıtacak gözyaşlarım, ne üzerine düşebileceğim dizlerim, ne de bir gün önce toplanmış çiçeklere bastıracak dudaklarını vardı, bu yüzden çaresizliğe teslim olmadım. Şimdi kafamı meşgul eden, sahip olduğum sıradışı farklılığın inceliğiydi, çünkü yollarda koşup dururken, en yanıltıcı ve yakın kokuları bile, artık kaderim ve zorlu çabalarımın amacı olan şeyle karıştırmadım. Soğuk sol akciğerimde, her bir hava molekülünün sayısız tarayıcı hücrenin dolambaçlı yollarında ilerlediğini hissediyordum, şüpheli zerreler sıcak olan sağ ciğerime aktarılıyor, orada içsel gözüm onu titizlikle inceliyor, anlamını buluyor ya da yanlış koku olduğuna karar verip onu atıyordu; bütün bunlar küçük bir böceğin kanatlarının titremesinden, kavrayabileceğinizden daha hızlı gerçekleşiyordu. Şafak söktüğünde bahçeden ayrıldım. Arrhodes’in evi boştu, kapısı açıktı, yanına silah alıp almadığına bakmaya gerek bile görmeden, yolda bırakmış olduğu taze izleri buldum ve gecikmeden onları izledim. Uzun zaman arayacağımı sanmıyordum. Ancak günler haftaları, haftalar ayları izledi ve ben hâlâ onun peşindeydim.

Bu bana, kendi kaderini kendisi tayin eden birinin yaptıklarından daha iğrenç görünmüyordu. Yağmurların, yakıcı güneşlerin altında, tarlalardan, derelerden, sık çalılıktı ve ağaçlıklı yerlerden geçtim, kuru sazlar gövdemden kaydı, su birikintilerinden ya da sellerle kaplı düzlüklerden geçerken üzerime sıçrayan sular, kocaman damlalar halinde oval sırtımdan, gözyaşları gibi başımdan aşağı aktı, ama bunun hiçbir anlamı yoktu. Sürekli koşturmamda, beni uzaktan gören herkesin arkalarını dönüp bir duvara, bir ağaca, bir çite yapıştıklarını, sığınacak bir yerleri yoksa yere çöküp elleriyle yüzlerini kapattıklarını ya da yüzü koyun yere kapanıp, ben uzaklaşana kadar öylece yattıklarını fark ettim. Uykuya ihtiyacım yoktu, bu nedenle geceleri de köylerden, yerleşim birimlerinden, küçük kasabalardan, toprak kaplarla ve kurumak üzere iplere dizilmiş meyvelerle dolu pazar yerlerinden geçtim, beni gören kalabalıklar önümden dağılıyor, çocuklar bağırıp çağırarak ara sokaklara kaçışıyorlardı; bunların hiçbirine aldırmadan hızla yoluma devam ettim. Kokusu, bir vaat gibi dolduruyordu beni. Artık bu adamın görünüşünü unutmuştum ve zihnim, özellikle de gece koşmalarım boyunca, bedenin dayanıklılığına sahip değilmiş gibi, kendi içine çekildi, öyle ki artık kimin ardından gittiğimi, hatta birisini takip edip etmediğimi bile bilmez hale geldim; tek bildiğim yola devam etmek istediğimdi, havada uçan zerrelerin izleri dünyanın çeşitliliğinden ayrılarak yoğunlaşsın istiyordum; çünkü bu izlerin zayıflaması, doğru yönde olmadığım anlamına gelecekti. Kimseye soru sormadım ve kimse bana yaklaşıp hitap etmeye cesaret edemedi. Nedense beni, yaklaştığımda duvarlara yapışanlardan, başlarının üzerini kollarıyla kapatarak yere kapananlardan ayıran uzaklığın, gergin olduğunu hissediyordum ve bunun, bana duyulan korku dolu bir saygıdan kaynaklandığını anladım, çünkü ben Kral’ın avının peşindeydim ve bana tükenmeyen bir güç verilmişti. Ara sıra, sessizce ve aniden ortaya çıktığımda yetişkinlerin kavrayıp göğüslerine bastıramadıkları küçük bir çocuk ağlamaya başlıyordu, ama ben buna aldırmadım, çünkü koşarken yoğun, bölünmeyen konsantrasyonumu korumam gerekiyordu, hem dışarıya, kumlarla ve tuğlalarla kaplı, gök mavileriyle örtülü yeşil dünyaya, hem de iki ciğerimin etkin bir şekilde çalışmasıyla ortaya çıkan, hatasızlığında büyük bir ihtişam taşıyan o güzel moleküler müziğin geldiği iç dünyama yoğunlaşmalıydım. Nehirler, körfezler, boşalmakta olan derelerin çamurlu yataklarını geçtim ve bütün hayvanlar benden uzak durdu, korkuyla kaçtı ya da çatlamış toprağı kazmaya başladı, birine yaklaşacak olsam yaptığı her şey kesinlikle boş bir çaba olacaktı, çünkü kimse benim kadar hızlı hareket edemiyordu, ama ben dört nala kaçan, boğuk sesleriyle kişneyen, bağrışan, feryat eden o tüylü, eğik kulaklı yaratıkları görmezlikten geldim, onlar beni ilgilendirmiyorlardı, benim başka bir amacım vardı.

Bazen bir misil gibi, büyük karınca yuvalarının üzerinden geçtim, içlerinde yaşayan küçük, koyu kırmızı, siyah, benekli yaratıklar, benim parlak kabuğumun altında çaresizce kaydılar, bir iki kez büyük bir hayvan yolumu kapattı, onunla aramda bir anlaşmazlık olmadığı halde, birbirimizin etrafında dolaşıp birbirimizden kaçmakla vakit geçirmemek için gerilip üzerine atladım ve ardından bir kalsiyum kırılışı, sırtıma ve başıma sıçrayan kırmızı lekeler… öylesine hızla uzaklaştım ki, bu ani ve şiddet dolu eylemimin yol açtığı ölümü ancak sonraları düşünebildim. Savaş meydanlarından geçtiğimi anımsıyorum, gri ve yeşil cüppelerle kaplı alanlar, kimi hâlâ hareket ediyordu, kimininse içinde kokmuş ya da tamamen kuruduğundan hafif kirli görünen beyaz kemikler vardı; ama bunları da görmezlikten geldim, çünkü daha önemli bir işim, sadece benim için yaratılan bir işim vardı. Çünkü izler geriye dönecek, katlanacak, kendini kesecek ve sonra tuz göllerinin kıyılarında yitecekti, orada güneş onu ciğerlerimi rahatsız eden toz haline getirene kadar çatlatacak, ya da yağmurlar onu yalayıp yutacaktı; giderek anladım ki, benden kaçan bu şey çok kurnazdı, beni şaşırtmak ve benzersizliğinin izlerini taşıyan molekül dizisini bozmak için elinden geleni yapıyordu. Peşinde olduğum şey sıradan bir ölümlü olsaydı, belli bir süre sonra onu yakalayabilirdim, yani içine düştüğü dehşetin ve çaresizliğin, kendisini bekleyen cezayı çoğaltması için gereken zamandan sonra. Tükenmeyen hızım ve iz süren ciğerlerimin hatasız işleyişiyle onu çoktan yakalayabilir, düşünce hızıyla öldürebilirdim. Önce ona fazla yaklaşmadım, kokusunun soğumasını bekledim, hem yeteneğimi göstermek hem de adetlere uygun olarak takip edilen kişiye yeterli zaman vermek için; bence bu iyi bir adet, çünkü korkunun artmasına neden oluyor; bazen aramıza epey mesafe koymasına izin verdim, çünkü beni sürekli yakınında hissederse bir çaresizlik anında kendine bir zarar verebilir, böylece benim gerçekleştireceğim işten kaçabilirdi. Bu yüzden ne onun üzerine gereğinden çabuk bir şekilde atılmaya, ne de onu, kendisini neyin beklediğini anlamasına vakit kalmayacak bir şekilde beklenmedik bir anda yakalamaya niyetim yoktu. Geceleri durup çalıların altında gizlendim, bunu dinlenmek için yapmıyordum, dinlenmek gereksizdi, bu kasıtlı bir gecikmeydi ve bana bundan sonraki adımlarda neler yapacağımı düşünmek için zaman veriyordu. Artık avımı, bir zamanlar talibim olan Arrhodes olarak düşünmüyordum, çünkü o anı kendi kendini kapatmıştı ve onun rahat bırakılması gerektiğine inanıyordum. Pişman olduğum tek şey, artık, o eski tuzakları hatırladığımda Angelita, Mürebbiye, tatlı Minyon gibi gülümseme yeteneğine sahip olmayışımdı ve birkaç kez, onlarla artık hiçbir benzerliğim olmadığına kendimi ikna etmek için ayın ışıdığı suyun aynasında kendime baktım, hâlâ güzeldim, ama şimdiki güzelliğim ölümcüldü, hayranlığın yanında büyük bir dehşet uyandırıyordu. Gece konaklamaları, karnıma yapışmış kuru çamurları temizleyip gümüşü ortaya çıkartmama yaradı, yola çıkmadan önce hazır olup olmadığını sınamak için iğnemin ucunu ayaklarımın düz tarafıyla tutarak hafifçe hareket ettiriyordum, çünkü onu ne zaman, hangi saatte kullanacağımı bilmiyordum.

Читать дальше
Тёмная тема
Сбросить

Интервал:

Закладка:

Сделать

Похожие книги на «Maske»

Представляем Вашему вниманию похожие книги на «Maske» списком для выбора. Мы отобрали схожую по названию и смыслу литературу в надежде предоставить читателям больше вариантов отыскать новые, интересные, ещё непрочитанные произведения.


libcat.ru: книга без обложки
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - Az Úr Hangja
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - Frieden auf Erden
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - Fiasko
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - The Albatross
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - His Masters Voice
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - Nenugalimasis
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - Regresso das estrelas
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - Kyberiade
Stanislaw Lem
Stanislaw Lem - Ciberiada
Stanislaw Lem
Отзывы о книге «Maske»

Обсуждение, отзывы о книге «Maske» и просто собственные мнения читателей. Оставьте ваши комментарии, напишите, что Вы думаете о произведении, его смысле или главных героях. Укажите что конкретно понравилось, а что нет, и почему Вы так считаете.

x