Seranis onları tavanı yokmuş gibi görünen, ama Alvin’in başının üzerinde bir kubbe olduğunu yine de sezdiği şaşırtıcı bir odada beklemekteydi. Tasalı, Alvin’in şimdiye dek görmediği kadar kararsız bir hali vardı ve bu tavrı Alvin’e pek yakında yapması gerekebilecek olan seçimi anımsatmaktaydı. Konseyin soruna bir çözüm, herhangi bir şekilde bir çözüm getireceğine inanmıştı ama şimdi Konseyin kararının hiç de kendi istekleri doğrultusunda olmayabileceğini anlamaktaydı.
Seranis söze başladığında sesi boğuk boğuk çıkmaktaydı. Üstelik zaman zaman durup düşündüğü için de Alvin onun şimdi daha önceden prova edilmiş sözcükleri tekrarlamaktan başka bir şey yapmadığına gözü kapalı yemin edebilirdi.
— Alvin, sana daha önce söylemediğim ama eğer davranışlarımızın nedenlerini anlamak istiyorsan artık öğrenmen gereken pek çok şey var. Irklarımızın cüzzamlılar gibi yalnız yaşamasının sebeplerinden birini biliyorsun, istilacıların korkusu, İnsanoğlunun beyninin derinliklerine kök salmış bu karanlık gölge, ırkının dünyadan elini eteğini çekip kendi düşleri içinde kaybolmasına yol açtı. Oysa saldırının ağırlığını asıl bizim çekmemize rağmen bu korku burada, Lys’te, hiçbir zaman o denli köklü, o denli caydırıcı olmadı. Çünkü hem davranışlarımızın daha sağlam bir temeli vardı ve hem de biz yaptığımızı uyurken değil de uyanıkken, gözlerimiz açıkken yapmaktaydık. İnsanoğlu asırlarca peşinde koştuktan sonra sonunda ölümsüzlüğe ulaştı. Ulaştı ama bu düşünü gerçeğe dönüştürürken ölümsüz bir dünyanın aynı zamanda da doğumsuz bir dünya olduğunu, ölümle beraber doğumu da uzaklaştırdığını unuttu. Böylece sonsuza dek yaşama olanağı bireye mutluluk verirken ırka durgunluk getirip sonunda ırkı soysuzlaştırdı. Sohbetlerimizden birinde bana Diaspar’da yedi bin yıldan beri doğan tek çocuğun sen olduğunu, oysa Airlee’nin bir çocuk bahçesini andırdığını söylemiştin. Biz ölümsüzlüğümüzden asırlar önce vazgeçtik ama Diaspar hâlâ bu sahte düşün izinden gidiyor. Yollarımız da asıl bu yüzden ayrıldı ve yine bu yüzden de bir daha hiç birleşmemeli.
Bu sözleri beklemiş olmasına rağmen darbe umduğundan daha da ağırdı. Bununla beraber, üstelik de ancak yarı yarıya şekillenmiş oldukları halde, planlarının başarısızlığa uğradığım yine de kabul etmek istemiyordu. Beyninin bir yarısıyla Seranis’i dinler, söylediklerinin virgülünü, noktasını bile kaçırmayıp bir bir not ederken, diğer yansı, asıl bilinçli yarısıyla da Diaspar’a giden yolu inceliyor, yoluna ne gibi engeller çıkarılabileceğini düşlemeye çalışıyordu.
Seranis’in mutsuz olduğu açıktı. Hemen hemen yalvarır gibi, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla kabilinden konuşan Seranis sadece Alvin’e değil, Theon’a da seslenmekteydi. Theon da annesini ilgiyle, artık suçlamalarla dolu bir ilgiyle izlemekteydi.
— Seni arzun hilafına burada, Lys’te alıkoymak niyetinde değiliz ama sen de ırkımızın karışıp soysuzlaşmasının ne anlama geleceğini unutmamalısın. Kültürlerimiz arasında Yer Yuvarlağını eski kolonilerinden ayıracak kadar büyük bir uçurum, hiçbir şeyin dolduramayacağı kadar büyük bir uçurum var. Bunu, sadece bunu düşün yeter. Üstelik Theon’la sen şimdi hemen hemen aynı yaştasınız ama sen hâlâ gençliğini sürdürürken Theon’la ben asırlardan beri ölmüş olacağız. Kemiklerimiz bile asırlardan beri çürümüş, toprağa dönüşmüş olacak.
Seranis susunca odada derin, sinek uçsa duyulacak bir sessizlik hüküm sürmeye başladı. Öyle ki Alvin şimdi kasabanın ötesindeki ovalardaki bilinmeyen hayvanların çıkardığı garip, sızlanışa benzeyen sesleri bile açık seçik duyabilmekteydi. Fısıldar gibi sordu:
— Ne yapmamı istiyorsunuz?
— Vaat ettiğim gibi durumunu Konseye arz ettim ama kanunlar kimseye ayrıcalık tanımıyor. Burada kalıp bizden birisi olabilir ya da Diaspar’a dönebilirsin. Ama eğer Diaspar’a dönmeyi yeğlersen, bir daha Lys’i hatırlamaman için beynini yıkamamız, anılarını silmemiz gerek.
— Rorden’i unutmayın. Ben her şeyi unutsam bile Rorden’in yine de her şeyi bileceğini unutmayın.
— Sen Shalmirane’da iken Rorden’le bu konuyu birçok kez görüştük. Doğru hareket ettiğimizi o da kabul ediyor.
O karanlık, kapkaranlık anda, Alvin tüm dünya kendisine karşı cephe almış gibi bir duyguya kapıldı. Seranis’in sözlerindeki gerçek payının çok büyük olmasına rağmen bu gerçeği yine de kabullenmek istemiyordu. Şu anda tek gördüğü şey de planlarının, hâlâ bölük pörçük enkazıydı. Artık yaşamının tek amacı olmuş olan şeyin, bilim araştırmasının daha başlamadan sona ermiş oluşuydu.
Seranis aklından geçenleri okumuş olmalıydı:
— Şimdi bir süre yalnız bırakacağım seni. Ama unutma. Hangi yolu seçersen seç, artık geriye dönüş olmayacağım sakın unutma.
Seranis bu sözlerden sonra kapıya yönelince Theon da annesinin arkasından gitti ama Alvin seslenince duraksayıp, soruştururcasına annesine baktı. Seranis bir an tereddüt ettikten sonra başım öne doğru sallayarak kalabileceğini belirtti.
Kapı Seranis’in arkasından sessizce kapanınca, bu kapının artık Seranis müsaade etmedikçe açılmayacağım kesinkes anlayan Alvin bir süre kendini toparlamaya, düşüncelerini kontrol altına almaya çalıştı:
— Theon, bana yardım edeceksin değil mi?
Theon başım evet anlamında salladı:
— O halde söyle. Eğer kaçmaya kalkışırsam Lys’lilerin beni nasıl durdurabileceğini söyle.
— Eğer kaçmaya kalkışırsan annem beynini hemen kendi kontrolü altına alacak. Daha sonra, bizden birisi olduğun zaman da, kalmayı zaten sen isteyecek, artık biz kovsak bile zaten sen gitmeyeceksin.
— Anlıyorum. Seranis’in şu anda beni gözetleyip gözetlemediğini de söyleyebilir misin?
— Bunu yanıtlamamam gerek.
Tasalanmış görünen Theon’un bu sözleri sorusunun cevabını fazlasıyla vermekteydi.
— Ama yanıtlayacaksın. Değil mi?
— Bana zorbalık sökmez, biliyorsun. Ama aklından geçenleri okuyamadığım için, anlıyorsun ya, ben okuyamadığım için, planladığın şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Fakat unutma ki, daha sen bu planı uygulamaya koyulur koyulmaz annem beynine hemen o anda egemen olup, ondan sonra da beynin yıkanana kadar gözden kaybetmeyecek!
— Bunları biliyorum. Asıl bilmek istediğim beynimi şu anda, hemen şu anda gözetleyip gözetlemediği.
Theon bir süre tereddüt ettikten soma sonunda yanıtladı:
— Gözetlemiyor. Öyle sanıyorum ki düşüncelerinden etkilenmemen için seni mahsus yalnız bırakıp bilhassa gözetlemiyor.
Alvin’in bilmek istediği de buydu ve istediğini öğrenince kendini küçük de olsa bir umut ışığı yanan tek plana vermeye, tümüyle vermeye cesaret etti. Seranis’in önerdiği seçeneklerden herhangi birini tercih edemeyecek kadar inatçıydı. Söz konusu olan bir ölüm kalım sorunu olmasaydı bile hür iradesini çiğneyip geçecek herhangi bir atılıma da, tüm gücüyle karşı koyacak yaradılıştaydı.
Seranis kısa bir süre sonra geri dönecekti ama tekrar açık havaya çıkacakları ana kadar hiçbir şey yapamazdı. Hatta kaçmaya kalkışırsa Seranis eylemini o anda, bile durdurabilirdi. Bunun yanı sıra kasaba sakinlerinin de yolunu anında kesip onu selamete çıkmasından çok önce yakalayacaklarına hiç kuşku, yoktu.
Büyük bir özenle, her ayrıntının üzerinde ayrı ayrı durarak, onu Diaspar’a dilediği gibi alnı açık, başı dik götürebilecek olan tek yolu tekrar gözden geçirdi.
Читать дальше