Theon, Seranis’in yaklaşmakta olduğunu tam zamanında bildirip uyarınca, düşüncelerini süratle kuşku uyandırmayacak yönlere çevirdi. Alvin’in aklından geçenleri okumak Seranis için hiçbir zaman pek kolay olmamıştı. Şimdi Alvin’in yüzüne bakarken de kendisini uzayın derinliklerine gömülü, çepeçevre bulutlarla, yoğun bulutlarla sardı, nüfuz edilmez bir yıldıza bakar gibi hissetmekteydi. Gerçi bu gölgelerle örtülü yüzde zaman zaman bir açıklık beliriyor, Seranis’te bu gölgeler örtüsünün saklamaya çalıştığı şeyleri bir an için, şöyle bir görebiliyordu ama bu yeterli değildi. Bu sebepten bir an için oğlunun da beynine dalıp onunkini de araştırdı ama Theon Alvin’in planlan hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Seranis aldığı önlemleri bir kere daha gözden geçirdi. Büyük bir yarış öncesinde bir yarışmacı nasıl derin bir nefes alır da nihai çaba için tüm kaslarını nasıl gererse aynen öyle derin bir nefes alıp, tüm kaslarını gerip başvurmak zorunda kalabileceği cebir yöntemlerini bir kere daha tek tek gözden geçirdi.
Bununla beraber eşikten gülümseyerek geçip Alvin’e gülümseyerek baktığında yüzünde bu gerilimden en ufak bir iz bile yoktu:
— Söyle bakalım. Kararını verdin mi?
Alvin’in yanıtı oldukça açık gibi görünmekteydi.
— Evet. Diaspar’a döneceğim.
— Üzüldüm. Theon’un da üzüldüğünü, seni çok özleyeceğini biliyorum ama Lys’li değil de Diaspar’lı olduğun, asıl ait olduğun yer Diaspar olduğu için belki de hepimiz için en hayırlısı bu.
Öz gücüne duyduğu sonsuz güveni gösteren bir hareketle yana çekilip Alvin’e yol verdi.
— Bu kararı vermeni bekliyorduk. Lys’le ilgili anılarını silecek uzmanlar seni bekliyor.
Alvin Seranis’in onu tam da kendisinin istediği yöne doğru götürdüğünü görünce çok memnun oldu. Seranis Alvin’in ardından gelip gelmediğini anlamak için dönüp bakmaya bile tenezzül etmiyor, her davranışıyla «elinden geleni ardına koymasan da bir şey farketmez, benim beynim seninkinden çok, çok daha güçlü» diyordu ve işin kötüsü Alvin de bunun gerçeğin ta kendisi olduğunu çok iyi biliyordu.
Durup da arkadaşına döndüğünde, ellerini öne doğru uzatıp konuşmaya başladığında evler arkalarında kalmıştı:
— Allahaısmarladık Theon. Her şey için teşekkürler. Bir gün döneceğim!
Şimdi Seranis de durmuş, dikkatle, en ufak bir hareketini bile gözden kaçırmadan Alvin’i izlemekte, Alvin de bir yandan aralarındaki yirmi metre mesafeyi özenle korurken, bir yandan da gülümsemekteydi.
— Aslında beynimi yıkatmayı istemediğinizi, buna mecbur kaldığınızı biliyor ve sizi suçlamıyorum. Başına gelince, şimdi yapacağım şeyden ben de hoşlanmıyorum ama başka çarem de yok.
Böyle diyordu ama aslında yaptıklarından hoşlanmaya başlamıştı bile. Gözlerini süratle çevresinde dolaştırdı. Ne yaklaşan bir kimse vardı, ne de Seranis yerinden kımıldamıştı. Seranis hâlâ onu izlemeye devam ediyor, büyük bir olasılıkla da hâlâ aklından geçenleri okumaya çalışıyordu. Alvin Seranis’in planının ana hatlarını bile algılayamaması için büyük bir süratle konuşmaya başladı.
— Ayrıca haklı olduğunuza da inanmıyorum. Hem de hiç inanmıyorum.
Bu sözleri söylemekle nasıl bir çam devirdiği, ne büyük bir entellektüel küstahlıkta bulunduğu aklının ucundan bile geçmediği için Seranis elinde olmadan gülümsedi.
— Lys’le Diaspar’ın sonsuza dek ayrı kalması kadar saçma bir şey olamaz. Bir gün birbirlerine ihtiyaç duyabilecekleri, havayla su gibi ihtiyaç duyabilecekleri için olamaz. Lys’le Diaspar’ı birleştireceğim. Diaspar’a bunun için gidiyorum ve beni durdurabileceğinizi de sanmıyorum.
Bu sözleri söyler söylemez de hiç vakit kaybetmeden robotuna zihninden emirlerini verdi ve emirlerini hiç vakit kaybetmeden verdiğine de çok isabet etti. Çünkü Seranis’in en ufak bir harekette bile bulunmamasına rağmen vücudunun kontrolünü anında kaybettiğini hissetti. Öz iradesini silip süpürmüş olan güç umduğundan çok daha büyüktü. Umduğundan öylesine daha büyüktü ki Seranis’in yalnız olmadığını, Seranis’e birçok görünmeyen beyninde yardım ettiğini anladı. Dönüp tıpış tıpış kasabanın merkezine doğru yürümeye başladı ve bir an boyunca, korkunç bir an boyunca her şeyin mahvolduğunu sandı.
Soma birdenbire bir çakım, çelikle kristal karışımı bir çakım çakıp vücuduna birdenbire madeni kollar dolandı. Vücudu bu kollarla beklemiş olduğu gibi mücadele etmekteydi ama bu bir çocukla bir dev arasındaki gibi yararsız bir mücadeleydi. Toprak ayaklarının altından çekilip giderken yarım yamalak gördüğü son şey de Theon oldu. Yüzünde budalaca bir gülümseyişle donup kalmış olan Theon.
Robot Alvin’i yerin oniki metre üzerinde, bir insanın koşabileceğinden çok daha büyük bir hızla alıp götürmekteydi. Seranis’in Alvin’in hilesini anlaması bir an bile sürmedi. Anlayınca Alvin’in üzerindeki kontrolünü gevşettiği için de Alvin birden büyük bir ferahlık duydu. Ama henüz yenilmiş olmayan Seranis bu kez de Alvin’in en çok korkmuş olduğu, önlemek için elinden geleni yapmış olduğu şeyi yaptı.
Beyninin içinde iki varlık, birbirleriyle ölümüne savaşan iki ayrı varlık vardı şimdi. Bunlardan birincisi robota kendisini tekrar yere indirmesi için durmadan dil döker, durmadan yalvarırken, İkincisi, asıl Alvin, çarpışmayı hayal bile edemeyeceği güçler arasında sıkışıp kaldığını, değirmen taşları arasında öğütülüyor gibi ezildiğini hisseden Alvin bekliyor, soluk almaya bile korkarak, sonucu bekliyordu. Kumar, büyük çok büyük bir kumar oynamıştı. Robotun vermiş olduğu kadar karmaşık emirleri anlamış olup olamayacağım önceden kestirmek olanaksızdı. Robota ilk verdiği emirlerin ne olursa olsun dışına çıkmamasını, daha soma, baskı altındayken verebileceği emirlere, yeni emirlere ne olursa olsun kulak asmamasını, Diaspar’a varıp da selamete çıkıncaya kadar kulak asmamasını söylemişti. Eğer robot, robotu, bu emirlerin dışına çıkmaz, bu emirlere kelimesi kelimesine itaat ederse Alvin’i artık hiç kimse durduramaz, hiç kimse yolundan döndüremezdi. Aksi takdirde neler olabileceğini başına neler gelebileceğini ise düşünmek bile istememekteydi.
Robot Alvin’in büyük bir özenle çizmiş olduğu yolu hiç duraksamadan almaktaydı. Beynindeki birinci Alvin de bir yandan yalvarmayı hâlâ sürdürür, yere indirilmek için hâlâ yalvar yakar olurken, bir yandan da artık selâmete ermiş olduğunu da bilmekteydi. Bunu artık Seranis de anlamış olmalıydı ki beyninin içindeki iki ayrı varlık, iki ayrı Alvin birbirleriyle savaşmaktan birden vazgeçti ve Alvin birden huzura, derin, sonsuz bir huzura erdi. Asırlar, asırlar öncesi ilk gezginlerden birisinin, denizkızlarının söylediği şarkıların büyüsüne kapılmamak için kendisini gemisinin orta direğine bağlatıp denizkızlarının baştan çıkarıcı, felakete sürükleyici şarkılarım öyle dinlemiş, şarap rengi denizi öyle aşıp selamete öyle ermiş birisinin, Ulysse’in duymuş olduğu aynı derin, sonsuz huzuru duydu.
ALVİN sözlerini sürdürdü:
— Artık açıkça anladığınız gibi emirlerimi, bu emirler ne kadar karmaşık olurlarsa olsunlar yerine getirecektir. Ama iş aslına ilişkin soruları yanıtlamaya gelince gördüğünüz gibi sus pus olup dilsiz kesiliyor.
Robot Baş Birleştiricinin üzerinde hareketsiz duruyor, kristal göz adeseleri gümüşî ışıkta mücevherler gibi parlıyordu. Bu Rorden’in şimdiye dek gördüğü tüm robotların hiç kuşkusuz en şaşırtıcısıydı. Rorden bu robotun İnsanoğlunun eseri olmadığına artık hemen hemen emindi ve Üstadın anısının hâlâ yaşamakta olmasını da kişiliğinden çok böyle ölümsüz hizmetkârlara sahip olmuş olmasına vermekteydi.
Читать дальше