Alvin’in dönüşü o kadar çok sorun doğurmuştu ki, çözümlemeye çalışmak bir yana, bu sorunları hatırına bile getirmekten kaçınmaktaydı. Lys’in varlığını, bunun tüm sonuçlarıyla birlikte kabullenmek ona bile o kadar zor gelirken, Diaspar buna nasıl bir tepki gösterecekti acaba? Büyük bir olasılıkla kentin uyuşukluğu ilk şoku bir tampon gibi hafifletecekti. Kentin tüm sakinlerinin yeryüzünde artık yalnız olmadıklarım iyice anlayıp bu gerçeği iyice sindirmeleri ise yıllar sürecek, bu gerçekten sonuçlarına geçip sonuçları üzerinde düşünmeye başlamaları ise asırlar, asırlar alacaktı.
Ama eğer Alvin hemen dizginlenmez de kendi başına buyruk bırakılırsa olaylar hiç de böyle sürüncemede kalmayıp, tam tersine süratle, hem de başdöndürücü bir süratle gelişeceklerdi. Bu nedenlerden ötürü Rorden zaman zaman Seranis’in uğradığı başarısızlığa üzülmekten, Seranis yenilmeyip de galip gelmiş olsaydı, herşeyin nasıl da kendiliğinden hallolmuş olacağını düşünmekten kendini alamamaktaydı. Kısacası durum acil, köklü bir çözüm gerektiriyor, Rorden de tüm yaşamında ikinci kez için hangi hareket tarzının doğru olacağına bir türlü karar veremiyordu. Doluya koysa almıyor, boşa koysa dolmuyordu. Ayrıca Alvin’in daha kaç, ama kaç kez buna benzer bilmecelerle çıkagelip ortalığı allak bullak edeceğini merak ediyor, bu düşünce acı acı gülümsemesine neden oluyordu. Ne yaparsa yapsın Alvin’in yine de kendi bildiğini okuyacağına kesinkes emin olduğu için uykuları kaçıyor, gündüzleri de yüzünde sık sık acı bir gülümseme beliriyordu.
Gerçeği Alvin’in ailesinin dışında on, oniki kişi bilmekteydi. Artık ortak çok az şeyi olduğu, çoğu zaman haftalarca görmediği ailesi hâlâ Alvin’in çok uzaklara değil de, sadece ve sadece kentin varoşlarında bir yere gitmiş olduğunu düşünüyormuş gibi görünmekteydi. Duruma sert bir tepki gösteren tek kişi Jeserac olmuş, ilk şoku atlattıktan soma Rorden’le sert bir tartışmaya girişip sözlerini esirgememişti. Bunun sonucunda da Rorden’le Jeserac birbirlerine küsmüşlerdi. Böyle bir şeyin olacağını uzun zaman öncesinden kestirmiş olan Alvin’e gelince, bu dargınlığın ayrıntılarım tahmin edebiliyordu ama kahramanlardan hiç biri de konuyu kendisine açmadığı, daha doğrusu fikrini almaya tenezzül etmediği için, her ikisine karşı da kırgınlık duyuyordu.
Diaspar’ın gerçeği hazmetmek için bol bol zamanı vardı ve işin aslına bakılırsa da Alvin’in de robotundan başka bir şeyi düşünecek hali yoktu. Shalmirane’da dinlediği öykünün daha büyük bir öykünün küçük bir bölümünden başka bir şey olmadığına inanıyor, bu inancını artık Rorden de paylaşıyordu. Ama Rorden Büyüklerin dünya yüzünde dalgalanıp duran sayısız dini hurafenin herhangi birinden başka bir şey olmadığına, gerçeği ise sadece ve sadece robotun bildiğine inanmaktaydı. Ancak ne var ki milyonlarca asır sürmüş olan soruşturmalara şimdiye dek başarıyla karşı koymuş, ser verip sır vermemiş olan robot şimdi de onlara meydan okumakta, gizlediği sırları açığa vurmaya katiyen yanaşmamaktaydı. Sonunda bir gün, Rorden daha fazla dayanamayıp patladı:
— Asıl sorun dünyada artık bir tek mühendisin bile kalmamış olması.
Alvin ne dediğini anlamamıştı. Kayıtlar Muhafızıyla uzun süredir beraber çalışmasının sözlüğünü çok zenginleştirmiş olmasma rağmen yine de anlamını hâlâ bdmediği mdyonlarca nuhu nebiden kalma sözcük bulunduğu için, Rorden’in ne demek istediğini yine de anlamamış, şaşırıp kalmıştı.
Alvin’in yüzüne bön bön bakmaya devam ettiğini gören Rorden açıkladı:
— Mühendisler makinelerin planlarını çizip makineleri yapan kimselerdi. Bizlerin robotsuz bir çağ düşlememiz artık olanaksız ama şimdi gördüğümüz tüm makinelerin, tüm robotların şu veya bu çağda bir bir bulunup tek tek yapılması gerekti. İnsanoğlunun da bu makinelerle robotlara taa Baş Robotlar yapılıncaya değin birer çocukmuş gibi bakması, üzerlerine titremesi gerekti. Sonra robotlar kendi başlarının çaresine kendileri bakabilecek duruma gelince de artık mühendislere gerek kalmadı. Büyük ölçüde varsayıma dayanmasına rağmen ben bunun yine de gerçeğe oldukça yakın bir yakıştırma olduğunu sanıyorum. Şimdi yararlandığımız robotların tümü tarihimiz başladığı zaman vardı ve birçoğu da daha tarihimizin başlamasından çok önce ortadan kalkmışlardı.
— Uçaklarla mekikler gibi mi?
— Uçaklar, mekikler, uzay gemileri ve yıldızlara kadar ulaşabilen büyük deliciler gibi. Bunlar artık kendilerine gerek kalmayınca tamamen ortadan kalktılar.
Alvin başım salladı:
— Ben hâlâ uzay gemilerinin ortadan yok olmasının bu kadar kolay bir şekilde açıklanamayacağına inanıyorum.
Söz hazır makinelerden açılmışken Baş Robotlar bize yardım edemez mi acaba? Ben hiç Baş Robot görmedim, Baş robotlar hakkında pek bir bildiğim de yok ama yine de denemede yarar var derim.
— Yardım mı? Nasıl bir yardım?
Alvin müphem bir tavırla yanıtladı:
— Tam manasıyla emin değilim. Ama belki de robotumu tüm emirlerime itaate zorlayabilirlerdi. Robotları onarıyorlar, değil mi? Robotumu da onaracak gibi yapıp…
Sesi söylediklerine kendi bile inanamıyormuş gibi söndü.
Rorden gülümsedi. Bu fazla bel bağlanamayacak kadar hinoğlu hin bir fikirdi. Şeytanın kuyruğunu çekmek gibi bir şeydi. Bununla beraber tarihi bu şekilde araştırma önerisi Alvin’in tüm planları içinde büyük bir coşkuyla karşıladığı tek plandı ve ayrıca aklına daha iyi bir şey de gelmemekteydi.
Robotun üzerinde hâlâ sanki önceden provasını yapmış gibi ilgisiz bir tavırla durmaya devam ettiği Birleştiriciyle doğru ilerledi. Birleştiricinin büyük klavyesi üzerinde sorularım hemen hemen otomatik bir tavırla, peşpeşe sıralamaya başlarken de aklına birdenbire öylesine garip, öylesine altı kaval üstü şişhane bir şey geldi ki kendini tutamayıp kahkahalarla gülmeye başladı. Dönüp Alvin’in büyük bir şaşkınlıkla kendisine baktığını görünce de kahkaha nöbetleri arasında konuşmaya başladı.
— Korkarım makineler hakkında öğrenmemiz gereken pek çok şey var daha.
Elini robotun madeni, pürüzsüz vücudu üzerine koyup bir an durduktan sonra yine önceki gibi kahkahalarla sarsılarak devam etti.
— Biliyoruz, insana özgü birçok duygudan yoksun olduklarım sen de ben de biliyoruz ve bunu bildiğimiz halde de yanlarında yine de alçak sesle, yine de fısıldayarak konuşuyoruz.
Alvin bunun İnsanoğlu için yapılmamış bir dünya olduğunu biliyordu. Uzun, geniş, yalıngözle bakılamayacak kadar göz kamaştırıcı ışıkların, üç renkli ışıkların aydınlattığı dehlizler sonsuza dek uzanır gibiydiler. Diaspar’ın tüm robotlarının sabırlı yaşamlarının burada, bu büyük geçitlerin altında sona ermiş olması gerektiği halde, bu geçitlerde bir milyon yıldan beri bir kere, tek bir kere bile İnsanoğlunun ayak sesleri duyulmamıştı.
Yer altındaki kentin, Diaspar’ın onsuz var olamayacağı yer altındaki makineler kentinin haritasını çıkarmakta çok güçlük çekmemişlerdi. Birkaç yüz metre daha ileride geçit bir milden daha geniş bir hangara, çatısı Güç Merkezinin hayal edilmesi bile olanaksız ağırlığını da taşıması gereken büyük sütunlar üzerine oturtulmuş bir hangara çıkacaktı. Eğer haritalar doğruysa tüm makinelerin en büyükleri Baş Robotlar burada durmakta, Diaspar’ı buradan gözetmekteydiler.
Haritalar doğru, hangar da geçidin sonundaydı. Hangar Alvin’in düşlemiş olduğundan da büyüktü ama makinelerden eser yoktu. Makineler, makineler neredeydi peki? Altında uzanan ölçüye sığmaz ama anlamsız görünüm karşısında Alvin bir kez daha aynı soruyu, robotların nereye gitmiş olduğunu sordu kendi kendine. Geçit, İnsanoğlunun şimdiye dek oymuş olduğu en büyük mağara olduğu su götürmez olan bir göçükte, hangarın duvarının üst kısmındaki bir göçükte sona eriyor, her iki yanındaki meyiller aşağı doğru uzanıp, ayaklarımn altındaki alana iniyordu. Bu pırıl pırıl aydınlatılmış büyük alanın tüm yüzeyi yüzlerce büyük, beyaz yapıyla kaplıydı ve bu öylesine beklenmedik bir görünümdü ki Alvin bir an için bir yeraltı kentine bakıyormuş gibi bir duyguya kapıldı. Madenin bildik ışıltısını, İnsanoğlunun hizmetkârlarına zamanların başlangıcından beri giydirmiş olduğu madenin bildik ışıltısını görmeyi ummuşken bu ışıltının izine bile rastlamamış, onun yerine insanın bir kere gördükten sonra bir daha asla unutamayacağı derecede etkileyici, çarpıcı bir manzarayla karşılaşmıştı.
Читать дальше