1 ...6 7 8 10 11 12 ...27 Kimileri tarafından; “susma hakkını kullanıyor..!” gibi onu masum gösterme çabası içine girenler, bunca yaşanan iğrenç olayların suç ortaklığı olduğunu bilmeleri gerekir. Ömer Çetin, sağdı. Kendisi konuşabilirdi. Onun sustuğu yerde, onun yerine bir başkasının konuşması doğru ve ahlaki değildi. Konuşmadan ve bu iğrenç cinayetler ortaya çıkmadığı sürece, sekreterleri olduğu KİP için; “yakın tarihimizin en temiz siyasal kimliği,” denilmesi, işlenen iğrenç cinayetler serisini hasıraltı etme girişimi olarak bilinecektir.
DDKD/KİP'in samimi yurtsever emekçileri, kendi emeklerine sahiplenmek, onun üzerinden yükselmek istiyorlarsa, karanlıkta kalmış olayların açığa çıkarılmasında diretici bir rol üstlenmelidirler. Ömer Çetin, KUKM saflarında tahribat yaratan biridir. Bir dönemin aktörü, yönlendiricisidir. Dosyası kabarıktır ve onca suça iştirak etmiştir. Diyarbakır pratiği sorgulanmalıdır. Karanlıkta kalmış sayısız saldırı, yaralama ve öldürme olayları açığa kavuşturulmalıdır. Bu konu da görev, DDKD/KİP içinde yer alan samimi, dürüst insanlara düşmektedir.
1970’li yıllar, olumlu yanlarıyla birlikte olumsuzluklarıylada bilinmektedir. Çok kan aktı. Akan kan Kürd kanı idi. DDKD/KİP; bu konuda çok kötü bir miras bıraktı. Kürd kamuoyunun onaylamadığı bu olaylar dizisi; devrime değil, olsa olsa sömürgeci Türk devletine yaradı; bu biliniyordu. Ama karşı tarafın buna aldırdığı yoktu. Düşmana tek bir kurşun sıkmayan bu grup, ilk kurşunu Kawacı Mahsum Aslan’a sıkmıştı. Mahsum, değerli bir Kürd yurtseveri ve bir sendika başkanıydı. Bir fırsat kollayarak, kendisine saldırdılar ve katlettiler. Bu olay, sömürgeciler dışında, hiç kimseye bir yarar sağlamadı.
KAWA Hareketi önderliğinin, diğer grubun önder kadro ve taraftarlarına fiziki olarak yönelme diye bir düşünceleri hiçbir zaman olmadı. Eğer böyle bir düşüncemiz olmuş olsaydı, Diyarbakır dışından da, onlara yönelebilir, acımasız bir tavır sergiliyebilirdi ve buna gücümüz de yeterdi. Fakat ilkesel olarak buna karşıydık. Kahta kitlesel olarak bizden yanaydı. Diğer grubun, birkaç sempatizanı vardı. Politik olarak eğer hatalı bir siyaset izlemiş olsaydık, onlara yönelir, sindirir, rahatsız ederdik ve buna gücümüz de yeterdi. Ama hiç bir zaman onları üzecek tek bir olaya bile meydan vermedik.
DDKD/KİP’in Siverekli önderlerinden birisi; bir ara, Kahta’ya gelmişti. KAWA Hareketi ilçe komitesi toplanmış ve onu öldürmeyi tartışmışlardı. Komite sorumlusu dışında çoğunluk, bu kararın uygulanmasını onaylamıştı. O sırada bir evde misafirdim. Komite sorumlusu, nefes nefese o eve gelerek, beni bir kenara çekti ve durumu izah etti, acele etmemi söyledi. Ev sahibinden özür dileyerek, oradan doğruca örgüt evine gittim. Arkadaşlarımın, hazırlık yapmakta olduklarını görünce; “nedir bu telaş, hayrola..?!” diyerek sordum ve olaya müdahale ettim. Ayrıca; “bir daha haberim olmadan, bu tür olaylara kalkışmamalısınız,” diye onları uyardım.
Komite sorumlusun'a dönerek; “durağa git, o arkadaşı kolla. Minübüse bininceye kadar da oradan ayrılma. Şoförü'de uyar. Kendisine karşı her türlü kolaylığı da sağlasın,” diyerek uyarmıştım.
Tesadüfen o gün Kahta'da olmasaydım, telafisi mümkün olmayan bir Kürd devrimcisinin ölümü gerçekleşecekti. Bu olay; iki örgütün çatışmalarını derinleştirecek, kim bilir kaç yurtsever Kürd’ün daha hayatına mal olacaktı.
O dönem, Kahta'da öğretmenlik yapan Malmısanıj (Mehmet Tayfun) adında bir taraftarları da vardı. Onu bir gün dahi olsa üzmedik. Üzecek herhangi bir harekette bile bulunmadık.
Ki; kişi olarak mücadele ettiğim alanlarda özelikle Kürdistanlı hareketlerle ilişkim iyiydi. Malatya’daki DDKD ve Özgürlük Yolu taraftarları bunun şahididir. Şehir faşistlerin elindeydi. Gittiğimiz birkaç dernek ve kahve vardı. Her zaman da aynı masada otururduk. Kendi aramızda tartışırdık ta. DDKD’lilerin çalıştırdığı bir kitap dükanı vardı. Sahibi ile iyi arkadaştık. Birgün “Necmettin Büyükkaya bura da. Yarın dükana gelecek. Gel bir hoş geldi de“ dedi. Sorunları tartışın, ortak paydada buluşun dedi. Ben de gelirim, benim açımdan bir sorun yok ama onlar bizi düşman görüyor. Beni görünce rahatsız olur. Tutumu pek hoş olmaz dedim. O da, o kadarda değil deyince ben de tamam yarın geleceğim dedim. Verilen saate oraya gittim. Necmettin oradaydı. Elimi uzatım, hoş gelmişsiniz. Nasılsınız abi dedim. Büyüğümdü, her zaman kendisine abi diye hitap ettiğim biriydi. Yüzüme baktı, istemeyerek sağ ol dedi, elini çekti, döndü raflardaki kitaplarla ilgilendi. Oysa beni 1969’dan beri tanırdı. Konumumu da biliyordu. Yaptığı çok zoruma gitse de oralı olmadım. Dükan sahibiyle gözgöze geldik. O da çok bozulmuştu. Ben de çıktım gittim.
KAWA Hareketi, kendisine Kürd devrimcisiyim diyen hiçbir gruba karşı silaha sarılmadı. Hele “pro-sovyetçi” olarak değerlendirdiğimiz Kürd örgütlerine, silahlı yönelmeyi hiçbir zaman doğru bulmadık. Var olan enerjimizi, sömürgeci Türk devleti ve onun Kürdistan’daki işbirlikçilerine karşı kullandık. Bu, KAWA Hareketinde bir ilke oldu.
Bulunduğumuz tüm alanlarda gücümüz oranında hem devletin resmi yöneticilerine yöneldik, hem faşist saldırılara karşı aktif olarak mücadele ettik. Karşılıklı birçok ölüm ve yaralanmalar oldu. Gerek işkencelerde, gerek devletle direk çatışmalarda ve gerekse sivil faşistlerin saldırı sonucu 100 üzerinde şehit verdik. Bir o kadar da karşı tarafın kaybı oldu.
O süreçte bilindiği üzere devlet tarafından Hamit Fendoğlu‘na gön-derilen bir bomba ile katledilerek Malatya’da provakasyon yaratıldı. Daha evvel camilerde, derneklerde, mahale mahale, ev ev dolaşılarak “Aleviler camileri yakacaklar,“ propagandaları yapılıyordu. Kürd Alevileri hedef gösteriliyordu. Alevilerin oturduğu mahaleler beliydi. Şehiriçi dükanlarını koruyamadık ama Hamit Fendoğlu’nun katledilmesiyle ajite edilmiş geri bilinç seviyesindeki halk örgütlü olarak bu mahalelere saldırtıldı. Biz o süreçte silahlıydık. Gelen saldırılara sert cevap verildi. Birçok kayıp vererek geri çekilmek zorunda kaldılar. Mahaleye giremediler. Girmiş olsalarda Maraş benzeri bir facia yaşanırdı. Biz bu faciayı önledik.
İlk Kırılma: “Üç Dünya Teorisi”
1970'lı yıllar, Kürdistan'da devrimci mücadelenin siyasallaştığı ve derinlemesine geliştiği yıllardı. Mücadele, hayatın tüm alanlarında kıran kırana sürüyordu. KAWA Hareketi, bu süreçte de önemli gelişmelere imza attıyordu.
Toprak işgalleri, işçi grevleri, öğrenci eylemlerinde önemli bir rol oynuyordu KAWA. Kürdistan halkına umut veriyor, Kürdistan devrimine önderlik konumu olmasına karşın, yaşadığı ayrışma nedeniyle gereken rolü oynaması sekteye uğruyordu.
Siverek Kongresi'nde, tecrübesiz kadroların Merkez Komitesine seçilmesi, Ankara ve İstanbul grupları arasında baş gösteren güvensizlik ve rekabeti aşmaktan çok uzaktı. Seçilen merkez, bunları birleştiremediği gibi var olan olumsuzluğu daha da derinleştirdi. Örgüt, çift başlılığa dönüştü. Merkeziyetçilik sağlanamayınca, yapılması gereken işler başarılamıyordu. Varolan enerji düşmana karşı sarfedilmesi gerekirken; içte, iki grubun rekabetinde eritiliyordu.
KAWA Hareketi’nin savunduğu ilkeler, Kürd milleti nezdinde yankısını bulmuştu. Kürdistan'nın ücra köşelerine kadar geniş bir sempatizan kitlesi oluşmuştu. Öne çıkan ve devrimci çalışmayı meslek olarak seçen yüzlerce insan vardı. Mesele, bu potansiyeli çekip çevirecek bir önderliğe endekslemekti. KAWA Hareketi’nde başarılamayan da buydu. Elbise genişti. Kürdistan devrimi gibi dünyanın en zor işiydi uğraşılan. Yeni seçilen deneyimsiz KAWA önderliğinin, altın-dan çıkamayacağı kadar da zordu. Hele iç hizipsel rekabet te buna eklenince, iş daha da zorlaşıyordu.
Читать дальше