1 ...7 8 9 11 12 13 ...27 Merkezde bunlar yaşanırken bölgeler kendi çapında çok güzel işler yapıyordu. Fakat bu yetmiyordu. Kürdistan devriminin ideolojik, siyasi, örgütsel, askeri ihtiyaçlarına yanıt verebilecek bir yapıya ihtiyaç vardı. KAWA Hareketi’nde eksik olan da buydu. KAWA Merkez Komitesi; tecrübesiz, birikimsiz ve gençti. Sorunların altından kalkamıyordu. Un vardı, tuz vardı, su vardı, leğen vardı, ama hamur yapacak yoktu. Mutlaka hamuru yoğuracak birilerinin çıkması kaçınılmazdı. KAWA Hareketi dünyanın en zor sorununu çözmeye girişti. Başaracağına inandı. Ama başaramadı. Başaramazdı. Çünkü KAWA Hareketi kadroları sanıyorlardı ki; bu iş istemekten ibaret. İstemek elbette bir işi başarmanın önkoşulu, ama sadece önkoşul. Fakat başarmak için başka meziyetler de olması gerekti. Bunun yanı sıra uluslararası koşulların da buna uygun olması gerekti.
KAWA lider kadrosunun bilince çıkaramadığı da buydu. Tecrübesizdi, deneyimsizdi. İdeolojik, siyasi, politik, örgütsel, askeri, ekonomik olanak olarak donanımlı değildi. Kürd milleti, kendini bağımsızlığa taşıyacak önderliğini arıyordu. KAWA, bu sürecin başlangıcında; deneyimsizliğine rağmen büyüyordu, ama kontrol gücü, lokomotif görevini yapma pozisyonundan çok uzaktı. Geçmişten devraldığı bir deneyimi yoktu. Tecrübesizlik hakimdi. Fakat alt kadroların fedakarlığıyla birçok engel aşılıyordu. Deyim yerindeyse; bu kadrolar, pratik içinde kendi göbeklerini kendileri kesiyordu. Hata yapa yapa yetkinleşiyor, süreç kavranılıyor, tecrübe ve birikim oluşuyordu. Çalışmalar sonucu, kısa bir sürede Kürdistan'da KAWA Hareketi, geniş bir kitleye ulaşıyor ve tanınır hale geliyordu.
KAWA Hareketi kadroları; gençti, tecrübesizdi, ama diri, dinamik ve fedakardı. Örgütün bilince çıkardığı profesyonel çalışma anlayışıyla, kadrolar okul ve iş yerlerini terk ederek, kitleler içinde 24 saat süren bir çalışma temposunu tutturmuştu. KAWA Hareketi ilkeleri de, kadroların işini kolaylaştırıyordu. Geleneksel Kürd siyasal örgütlerinin aksine; Bağımsız Birleşik Demokratik bir Kürdistan'ı hedef seçmişti. Bunu silahlı mücadele ile gerçekleştireceğinin propagandasını yapıyordu.
Uluslararası komünist hareketin ayrışmasında, tavrını Çin Komünist Partisi ve Arnavutluk Emek Partisinden yana koymuştu. SSCB'ni; “sosyal-emperyalist” olarak değerlendiriyordu. Mustafa Barzani önderliğinde gelişen ve yenilgiyle sonuçlanan Güney hareketinin yenilgisinden SSCB'ni sorumlu tutuyordu. Barzani hareketini yenilgiye götüren ana faktörlerden bir tanesi; Irak sömürgeci güçlerinin, SSCB'nden aldığı desteğe bağlıyor ve SSCB'ni, bu politikasından dolayı, Kürd millet düşmanı olarak ilan etmişti. Bu, bir yerde KAWA Hareketindeki yurtsever damarın gücüne işaretti. Aynı tavrı, daha sonra Çin Komünist Partisi ve Arnavutluk Emek Partisi'nin Kürd milleti hakkındaki düşüncelerini öğrendiğinde de ortaya koydu.
Fakat bu ara da, ilkesel bir hata yaptı. YNK ve lideri Celal Talabani’yi, SSCB yanlısı “sosyal-faşist” olarak değerlendirdi. YNK'nin, o dönem BAAS rejimi ile varolan ilişkilerinden dolayı, “sovyetçi” olarak algılamıştı. Aslında bu bir yanılgıydı. KAWA Hareketi, YNK'yi “sosyal-fa-şist” değerlendirdiği dönem, YNK ve lideri Celal Talabani, SSCB tezlerine karşın Çin Komünist Partisi’ne daha yakın düşünceler savunuyordu. KAWA Hareketi, bu konuda çok büyük bir hata yaptı.
KAWA Hareketi’nin ilke ve yaklaşımları; kadrolarının cesaret ve güvenlerini pozitif yönde etkiliyor, motive ediyor ve bu, konuşmalarına zemin hazırladığı gibi, ajitasyon ve propagandalarını da hızlandırıyordu. Kitleleri heyecanlandırmada ve harekete geçirmede, önemli bir rol oynuyordu.
Yüzyıllardan beri Türk egemenlik sisteminin, Kürd milletine karşı uyguladığı inkar ve imhadan kaynaklanan kin ve nefret, KAWA Hareketi ilkeleri ile örtüşünce muazam bir güç ortaya çıkıyor ve bu iki boyut birleşerek siyasal bir karekter alıyordu. Örgüt, alabildiğine nicel olarak büyüyordu. Bu, bir olumluluktu.
Fakat olumsuzluklar da örgütün yakasını bırakmıyordu. Ankara ve İstanbul grupları arasındaki güvensizlik, giderek büyüyordu. Bu ortamda; “üç dünya teorisi” de gündeme oturunca, gruplaşmalar ideolojik bir karekter almaya başlıyordu. Aslında “üç dünya teorisi” olmasaydı da, örgütün bölünmesi muhtemel dahilindeydi. Ankara grubunun başını çeken Yalçın Çakıcı, iş başındaydı. Örgütü bölmek için canla başla çalışıyordu. Onun etki alanındaki kadrolar, onu takip ediyordu. Ferit Uzun, Ahmet Zeki Okçuoğlu ve Mahmut Fırat arasında Diyarbakır cezaevi süreci kaynaklı güvensizlik de, yine bir başka faktördü.
Bu olumsuzluklar, örgüt kadrolarını kötü etkiliyordu. Düşmana karşı mücadele etmeleri gerekirken, enerjilerinin önemli bir kısmını, iç çekişmelerde tüketiyorlardı. Örgütün biriken sorunlarını çözmekten öte, gruplar arasındaki çekişmeler ön plana çıkıyordu. Sonuç olarak KAWA Hareketi, 1977 yılının sonlarında; “üç dünya teorisi”ni kabul ve ret temelinde bölündü.
KAWA Hareketi’nin bölünmesinde, devletin parmak izleri vardı. Bu sonradan anlaşılsa da, yapılacak bir şey yoktu. Yalçın Çakıcı, karanlık biriydi. Bu işin belgesi yoktu, ama oynadığı rol ve sonrasında girdiği ilişkiler, bu iddiayı doğrular nitelikteydi. Yalçın Çakıcı, aslen Muğlalı bir Türk aileden geliyordu. Babası bir ara Muş’ta uzatmalı çavuşluk yapmıştı. Bir Kürd kadınla evlenmişti. Bu nedenle Yalçın Çakıcı, kendini bize Muşlu olarak tanıtmıştı. Gerçi Türk olduğunu biliyordum ama babasının asker ve Muğlalı olduğunu bu kitabı hazırlarken kişiler hakkında bilgi toplarken ancak öğrenebildim. Tabii ki, bu arada doktor olan büyük kadeşinin MİT ajanı olduğunu da.
Yalçın Çakıcı, o günün koşullarında, yeterli bir teorik birikime sahip-ti. Ağzı laf eden, Ankara DDKD ve özellikle başını çektiği Ankara grubu içinde oldukça etkin biriydi. “Üç dünya teorisi”ni KAWA Hareketi içinde savunanların başını çekiyor ve birçok değerli insanı etkiliyordu. Kürdistan devriminin tasfiyesini öngören “üç dünya teorisi”ni KAWA Hareketi’ne kabul ettirmeye çalışıyordu. Bunu bir bütün olarak başaramasa da, örgütün bölünmesinde önemli bir rol oynadı. Ayrılıktan kısa bir süre sonra, etkilediği kişilerle birlikte Türk egemenlik sisteminin “solcusu” Doğu Perinçek'in partisinde yerini aldı. Bu bile; Onun, hangi karanlık güçlerin özel yetiştirmesi olduğuna işaret ediyordu.
Bugünden sonra, elbette bunu söylemenin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü o yaptığını yapmıştı. Kürdistan devrimine önderlik edebilecek sayısız önder ve kadroyu KAWA'dan alıp götürmüştü. Daha sonra onlarla yolları ayrılsa da, devrimci dinamizmini bitirmişti onların. Onlarla birlikte hitap ettikleri geniş kitleleri de, KAWA Hareketi’den uzaklaştırmayı başarabilmişti.
Bu durum, KAWA Hareketi’nin ilk kırılma noktası oldu.
“Üç dünya teorisi”, karşı-devrimin teorisiydi. Bu teoriyi savunmakla amaçlanan; Bağımsız, Birleşik ve Demokratik Kürdistan'ı boşa çıkarmak demekti. Teoriye göre; “üç dünya” vardı: Birinci dünya; ABD, Rusya. İkinci dünya; Avrupa, Kanada ve Japonya idi. Üçüncü dünya; emperyalizme şu veya bu şekilde bağımlı olan, az gelişmiş ülkeler oluyor ve “devrimin temel gücü” olarak görülüyordu. Yine teoriye göre; Kürdistan'ı kendi aralarında paylaşan, sömürgeleştiren, soykırım dahil, her uygulamanin sahibi Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri, devrimin temel gücü oluyordu. O günden sonra da, bu devletlere karşı mücadele etmek, savuncularına göre; “karşı-devrimin ekmeğine yağ sürmek,” oluyordu. Bağımsız, Birleşik ve Demokratik Kürdistan hedefi boşa çıkarılıyor ve anlamsızlaşıyordu.
Читать дальше