Buz gibi hava kilere doluyordu. Emily inledi ve zedelenmiş vücudunu kırıklar için kontrol etmeden önce kendini topladı ve oturmak üzere doğruldu. İçeriye sadece zayıf bir ışık geçmesine izin veren pencereye doğru baktığı sırada ağrıyan sırtını ovmaya çalıştı. Bir sorunu çözmeye çalışırken o şeyi kendisi için daha da kötü hale soktuğunu fark etmek onu yıldırmıştı.
Derin bir nefes aldı ve ayağa kalktı. Büfenin üzerine düşen pano parçasını oradan kaldırdı. Cam parçaları yere düşmüş ve parçalanmıştı. Emily panoyu inceledi, üzerindeki çiviler tamamen bükülmüştü. Bir çekiç bulmayı başarsa bile ki bundan kuvvetle şüphe ediyordu, çiviler fazlasıyla bükülmüştü. Panoyu sökmeye çalışırken pencere çerçevesini çatlattığını gördü. Bu şeyin bütünüyle değişmesi gerekiyordu.
Emily içeride duramayacak kadar üşümüştü. Kırılan pencerenin ardında, aynı sonsuz kar beyazlığıyla karşılaşmıştı. Battaniyesini yerden kaldırdı ve tekrar omuzlarına aldı, ardından kilerden çıkarak oturma odasına doğru yöneldi. En azından burada ateş yakabilir ve biraz ısınabilirdi.
Oturma odasında yanık tahtanın rahatlatıcı kokusu hala hissediliyordu. Emily şöminenin yanına çömeldi ve çıra ve odunları piramit olacak şekilde dizmeye başladı. Bu sefer klapeyi açmayı hatırlamıştı, yaktığı ateş büyürken o da rahatlıyordu.
Dizlerinin üstüne oturdu ve üşümüş ellerini ısıtmaya başladı. O sırada dün Daniel’ın çay demlediği çömleğin şöminenin yanında durduğunu fark etti. Hiç bir şeyi toparlamamıştı, çay demledikleri çömlek ve fincanlar dün gece bıraktıkları yerde duruyordu. Aklında dün gece paylaştıkları çay ve eski ev hakkındaki sohbetleri geliverdi. Karnı guruldadı, ona açlığını hatırlatıyordu. En azından birazcık bastırsın diye tıpkı dün Daniel’ın ona gösterdiği gibi çay demlemeye çalıştı.
Tam çay demlediği çömleği ateşin üzerine koymuştu ki telefonunun evin içinde bir yerde çaldığını duydu. Tanıdık bir ses olmasına rağmen koridorlarda yankılanan bu ses onu bir anda dikkatini çekti. Telefonun çekmediğini fark ettiği zaman onu bir köşeye bırakmıştı, telefonun çalması bir sürpriz gibiydi.
Emily ayağa kalktı, çayı bırakmış telefonun sesini takip ediyordu. Onu koridordaki büfenin dolabın üzerinde buldu. Tanımadığı bir numara arıyordu, biraz da şaşkın bir şekilde telefonu açtı.
“Oh, hmm, merhaba,” dedi hattın öbür ucundaki yaşlı adam sesi. “West Sokağı 15 numaradaki hanımefendi siz misiniz?” Hat kötüydü ve adamın yumuşak ve tereddütlü sesi neredeyse hiç anlaşılmıyordu.
Kaşlarını çattı, telefon Emily’yi şaşırtmıştı “Evet. Siz kimsiniz?”
“Benim adım Eric. Ben, ııı, bütün bu çevredeki evlere gaz getiren benim. O eski evde kaldığınızı duydum, düşündüm ki size gaz getirebilirim. Yani, tabi isterseniz demek istedim.
Emily buna inanmakta güçlük çekiyordu. Haberler bu küçük toplulukta kesinlikle hızla yayılıyordu. Ama bir dakika; Eric onun telefon numarasını nereden almıştı? Ardından, Daniel’ın dün telefonuna baktığını hatırladı, Emily ona her yerde çekmediğini söylemişti. Numarayı görmüş ve Eric’e vermek üzere aklında tutmuş olmalıydı
“Evet, bu harika olur,” diye yanıtladı. “Ne zaman gelebilirsiniz?”
Tedirginlik ve hatta neredeyse utanmış bir sesle “Peki,” diye cevapladı adam. “Ben aslında şu an oraya doğru geliyorum.”
“Öyle mi?” Emily kekeledi, şansına inanamıyordu. Hızlı bir şekilde telefonundaki saati kontrol etti. Saat sekiz bile olmamıştı. Eric ya işlere erkenden başlıyordu ya da Emily için özel bir tur düzenliyordu. Dün gece onu bırakan adam onun adına gaz firmasıyla iletişime geçmiş olabileceğini düşündü. Ya o adamdı ya da… Daniel?
Emily bu düşünceleri aklından çıkardı ve dikkatini telefon konuşmasına çevirdi. “Buraya gelebilecek misin?” diye sordu. “Baya kar var.”
“Merak etme,” dedi Eric. “Kamyon karla başa çıkabilir. Sadece boruya ulaşan kanalın açık olduğundan emin ol.”
Emily evde nerede kürek gördüğünü hatırlamaya çalıştı. “Tamam, elimden geleni yaparım.” Teşekkür ederim.”
Hat kapandığı an Emily işe koyuldu. Tekrar mutfağa doğru koştu, dolapları teker teker kontrol etti. İhtiyacı olan şeye yaklaşan tek bir şey bile bulamadı, o da önce kilerdeki dolapları daha sonra da alet odasındakileri denedi. Sonunda arka kapıya yaslanmış halde bir kürek buldu. Emily hayatı boyunca bir kürek bulduğuna bu kadar heyecanlanacağını düşünmemişti, sanki hayatı buna bağlıymış gibi küreği yakaladı. O kadar heyecanlanmıştı ki ayakkabılarını giymeyi unuttu. Eli arka kapı kulpunun tam üzerindeydi ki orada bıraktığı çantasından koşu ayakkabılarının kendini gösterdiğini gördü. Hızlıca ayakkabıları ayağına geçirdi ve kapıyı açtı, elinde o çok değerli küreği tutuyordu.
Kar fırtınasının büyüklüğü ve kuvveti anında gözlerinin önünde serilmişti. Camdan dışarıyı izlemek bir şeydi ama bir metrelik karın buzdan bir duvar gibi önünde durması başka bir şeydi.
Emily hiç zaman kaybetmedi. Elindeki küreği kardan duvara daldırdı ve evden dışarıya bir patika açmaya başladı. Zor olacak gibiydi; birkaç dakika içerisinde sırtından akan terleri, kollarının ağrıdığını hissedebiliyordu. İşi bitirdiğinde elinde nasırlar oluşacağına ve su toplayacağına emindi.
Bir metre ilerledikten sonra tempo oturmuştu. Bu kar küreme işi için harcanan gücün rahatlatıcı bir yanı vardı. Hatta, işin verdiği fiziksel rahatsızlık bile eforun karşılığını aldığını gördükçe azalıyordu. New York’tayken en sevdiği egzersiz şekli koşu bandında koşmaktı ama bu, hayatı boyunca yaptığı en yoğun fiziksel çalışma olmuştu.
Emily evin arkasındaki arazide üç metrelik bir yol açabilmeyi becermişti.
Ama boru çıkışının en az on metre ileride olduğunu görünce çaresizliğe büründü, oysa ki o çoktan tükenmişti.
Umutsuzluğa düşmemeye çalışıyordu, nefeslenmek için biraz ara vermeye karar verdi. Bu sırada bahçenin uzak tarafında, kışın yapraklarını dökmeyen ağaçların dibinde bakıcının evini gördü. Bacadan bir miktar duman çıkıyor, pencerelerden de içerideki sıcak ışık görülebiliyordu. Emily, Daniel’ı içeride, sıcak çayıyla müthiş bir sıcaklık ve keyif içinde hayal etmekten kendini alamadı. Daniel ona yardım edebilirdi, buna şüphesi yoktu ama o kendini kanıtlamak istiyordu. Dün akşam onunla acımasızca dalga geçiyordu, ayrıca yüksek ihtimalle Eric’i arayan da oydu. Daniel onu zor durumdaki dul bir kadın olarak algılamış olmalıydı ve Emily onu haklı çıkarmak ve bu tatmini yaşatmak istemiyordu.
Ama midesi hala şikayetçiydi ve yorulmuştu. Devam etmek için fazla yorulmuştu. Emily, yarattığı nehrin üzerinde duruyordu, yapılmayı bekleyen iş onu bir anda bunaltmıştı; yardım istemek içinse fazlasıyla gururlu, yapılması gereken şey içinse fazla zayıftı. Hayal kırıklığı göz yaşlarına dönüşene kadar içinde büyüdü. Göz yaşı dökmek onu daha da kızdırıyordu, işe yaramaz olduğu için kızıyordu. Hayal kırıklığına uğramış haliyle kendini azarlıyordu, huysuz ve inatçı bir çocuk gibi karlar erir erimez eve dönmeye karar verdi.
Küreği bir kenara attı ve eve doğru sert adımlar atmaya başladı, ayakkabıları kara batıyordu. Ayakkabılarını kapının yanına fırlattığı gibi ateşin yanına, ısınmaya gitti.
Kendini tozlu kanepenin üstüne bıraktı ve telefonunu eline aldı, Amy’yi aramak ve ona şu çok beklenen haberleri vermek için hazırlanıyordu; ilk ve tek kendine yeterlilik girişiminde başarısız olmuştu. Ama telefonun pili bitmişti. Çığlığı bastı ve işe yaramaz telefonu kanepenin üstüne attı, ardından kendini de bıraktı, tamamen yenik düşmüştü.
Читать дальше