Bu iki beyinle ilişki kurmak çok güçtü. Bu beyinlerdeki klişe düşünce görüntülerden bazıları artık tanımlayamayacağı kadar garip bir hal almıştı. İstilacıların bu beyinlere iyice yerleşmiş, durmadan nükseden korku örneği de onu düşündürmüş ve bu ona Kara Güneş’i ilk gördüğü zamanki kendi duygularını anımsattığı için, biraz da ürkütmüştü.
Ama onlar Kara Güneş hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı ve şimdi beyninde onların kendi soruları şekillenmeye başlıyordu.
— Siz kimsiniz?
Verebileceği tek yanıtı verdi:
— Ben Vanamonde’um
Bir duraklama oldu. Bu beyinlerin düşünceleri oluşmak için ne kadar, ne kadar da uzun bir yol izlemekteydiler. Sonra soru tekrarlandı. Anlamamışlardı. Hiçbir şey anlamamışlardı ve bu garip, çok garipti. Çünkü hem doğumunun anıları içinde yer alması, hem de ileride hatırlanması için ona adını muhakkak onlar gibi olanlar, mutlak ve muhakkak onlarla aynı soydan olanlar vermişlerdi. Gerçi, bu anılar hem çok azdı, hem de garip bir tarzda zamanın tek, belirli bir anında başlıyorlardı ama yine de net, son derece nettiler ve yanılmasına olanak yoktu.
İki beynin dar kapsamlı soruları uzun uzun çabalayıp uğraşarak, zorlukla, bir kere daha bilincine ulaştılar.
— Büyükler kimlerdi? Siz de onlardan birisi misiniz?
Bunu bilmiyordu. Onlar da bilmediğine güçlükle inanmakta, daha doğrusu inanamamaktaydılar ve duydukları acı, sonsuz hayal kırıklığı, beyinlerini beyninden ayıran uçurumun üzerinden atlayıp ona kadar ulaşıyordu. Ama sabırlıydılar ve Vanamonde da onlara yardım ettiğinden ötürü hoşnuttu. Çünkü hem araştırmalarının amacı aynıydı, hem de bunlar doğduğundan beri aradığı canlardı ve bu canların yanında ilk defa için dostluğu tatmaktaydı.
Alvin bu konuşma, bu sessiz konuşma gibi garip bir durumu yaşamakta olduğuna bir türlü inanamamaktaydı. Bunun yanı sıra Theon’un beyninin kendisininkinden çok daha güçlü olduğunu, kendisinin bir seyirciden başka bir şey olmadığını, daha öte bir rol oynamadığını kabullenmek, kendi kendine bile itiraf etmek de ona çok güç gelmekteydi. Bununla beraber bu sessiz konuşma karşısında, anlayış sınırlarını tümüyle aşan bu düşünce seli karşısında iyice sersemlemiş olduğundan, artık beklemekten, hayranlıkla beklemekten başka yapabileceği bir şey de yoktu.
Theon teması kesip arkadaşına döndü. Yüzü çabadan bembeyazdı. Sesi de çok yorgundu:
— Garip bir şey bu. Ne olduğunu katiyen anlamadığım bir şey.
Bu itiraf Alvin’in kendi kendisine karşı duyduğu saygıyı biraz olsun yerine getirdi. Bunu yüzü de açığa vurmuş olmalıydı ki Theon’un yüzü birdenbire gevşeyip, sıcak, dost bir gülümseyişle aydınlandı:
— Vanamonde’un ne olduğunu bir türlü anlayamıyorum. Vanamonde akıl almaz derecede bilgi sahibi bir yaratık ama zeka düzeyi çok düşük gibi görünüyor. Bittabi beyni ne yapsak anlayamayacağımız kadar değişik yapıda bir beyin de olabilir ama bu bana her nedense doğru açıklama gibi gelmiyor.
Alvin daha fazla sabredemeyip patladı:
— Neler öğrendin? Burası hakkında bir şeyler biliyor mu?
Aklı hâlâ çok uzaklarda, başka yerlerdeymiş gibi görünen Theon dalgın bir tavırla yanıtladı:
— Bu kent, bizimkiler de dahil, birçok ırk tarafından ortaklaşa inşa edilmiş. Bana bunun gibi bilgiler verebiliyor ama bu bilgilerin anlamını anlıyora benzemiyor. Geçmişi bildiğine inanıyorum. Bununla beraber, şimdiye kadar olmuş bitmiş herşey beyninde karman çorman olmuş gibi göründüğünden, geçmişi açıklamaya muktedir olduğunu sanmıyorum.
Derin düşüncelere daldıktan sonra yüzü yeniden aydınlandı:
— Önümüzde sadece tek bir yol var. Vanamonde’yi zorla veya güzellikle Yer Yuvarlağına götürüp filozoflarımıza incelettirmeliyiz.
— Bu tehlikeli olmaz mı?
Theon bir yandan arkadaşının sorusunun ne denli şahsiyetsiz, ne kadar genele özgü olduğunu düşünürken, bir yandan da yanıtladı.
— Olmaz. Çünkü Vanamonde hem sıcakkanlı, hem de dost canlısı. Gerçeği söylemek gerekirse, hatta bunlardan da öte bir şey. Sevgiye, şefkate bir çocuk, öksüz bir çocuk gibi susamış ve ölesiye sevgi, ölesiye şefkat dolu. Bize de kalpten bağlı.
Theon birdenbire tüm bu süre boyunca Alvin’in bilincinin sınırları üzerinde uçup uçup durmaktan başka bir şey yapmamış olduğunu, çok açık, çok kesin bir şekilde anladı. Kriftle öbür hayvanları, Seranis’in canını sıkmak için bile bile böyle yapıyorlarmış gibi, ortalığı durmadan karıştırıp, didik didik edip, durmadan kaçan öbür hayvanları, «Anne, söz veriyorum, bir daha böyle bir şey olmayacak» deyişini hatırladı. Bunun yanı sıra — bu şimdi o kadar, o kadar uzun zaman önce olup bitmiş gibi gelmekteydi ki — Shalmirane’a gidişlerinin ardında yatan asıl amacı, Zoolojik amacı anımsadı.
Theon artık yeni bir gözde, yeni bir cici bulmuştu kendine.
ÖĞLEYİN, bu kez artık saklanmayı filan düşünmeyerek, Airlee’ye indiler. Alvin iniş esnasında kendi kendisine, İnsanlık tarihi boyunca herhangi bir geminin Yer Yuvarlağına şimdiye dek böyle bir yük taşıyıp taşımamış olduğunu sormaktaydı. Tabii eğer Vanamonde geminin içindeyse. Çünkü dönüş yolculuğu esnasında Vanamonde’yi hiç görmemişlerdi ve Theon gemide Vanamonde’ın kendisinin değil de, sadece ilgi sahasının bulunduğunun söylenebileceğine inanmaktaydı ki, bu da oldukça tutarlı bir görüştü.
Gemiden inerlerken kapılar arkalarından usulca kapanıp, giysileri birdenbire çıkan bir rüzgârla uçuştu. Sonra gemi gümüş bir benek gibi tekrar göğe yükseldi. Alvin’in kendisine tekrar gereksinme duyacağı ana kadar ait olduğu dünyaya dönen gümüş bir benek gibi tekrar göğe yükseldi.
Alvin’in yarı yarıya umduğu, Theon’un ise kesinkes emin olduğu gibi, Seranis onları beklemekteydi. İki gence bir süre sessizce baktıktan sonra, sakin bir tavırla Alvin’e seslendi:
— Başımıza yeni yeni çoraplar örmek hoşunuza gidiyor değil mi? Ama sözlerinde kin değil de sadece yarı alaylı bir kadere boyun eğiş ve hatta, hatta, yeni yeni sezilen bir onay vardı. Öyle ki Alvin daha Seranis leb demeden leblebiyi anlayıp, ağzındaki baklayı çıkardı:
— Demek Vanamonde geldi.
— Hem de saatler önce. Şafaktan beri de, Tarih konusunda varlığından bile şüphelenmediğimiz kadar çok şey öğrendik.
Alvin Seranis’e bir süre hayretle bakakaldıktan sonra sonunda ne demek istediğini anladı. Vanamonde’un ortaya çıkışının bu idrakleri keskin, beyinleri birbirlerinin beyinlerini harikulade bir şekilde tamamlayan ırk üzerinde nasıl bir etki uyandırdığını, nasıl bir sarsıntı yarattığım, hayal etmek güç bir iş değildi. Lys’liler duruma baş döndürücü bir hızla tepki göstermişlerdi. Gözlerinin önünden birdenbire biraz yersiz bir görüntü, Vanamonde’ın, çevresi Lys’in istekli aydınları tarafından çevrilmiş, belki de biraz ürkmüş Vanamonde’ın biraz altı kaval üstü şişhane bir görüntüsü geçti.
— Vanamonde’ın ne olduğunu anlayabildiniz mi?
— Evet. Aslını henüz öğrenememiş olmamıza rağmen, bu konuda güçlük çekmedik. Vanamonde pırıl pırıl bir beyin. Bilgisi de hadsiz hudutsuz gibi görünüyor ama kendisi çocuksu. Hem de sözcüğün tam anlamıyla çocuksu.
Theon birden haykırdı:
— Tabii. Bunu tahmin etmem gerekirdi.
Alvin bir kere daha pusulayı iyice şaşırmış, hayretten hayrete sürüklenmeye başlamıştı. Öyle ki Seranis sonunda haline acıyıp ayrıntılara girdi.
Читать дальше