Arthur Clarke - Kara Güneş

Здесь есть возможность читать онлайн «Arthur Clarke - Kara Güneş» весь текст электронной книги совершенно бесплатно (целиком полную версию без сокращений). В некоторых случаях можно слушать аудио, скачать через торрент в формате fb2 и присутствует краткое содержание. Город: İstanbul, Год выпуска: 1984, Издательство: Başkan Yayınları, Жанр: Фантастика и фэнтези, на турецком языке. Описание произведения, (предисловие) а так же отзывы посетителей доступны на портале библиотеки ЛибКат.

Kara Güneş: краткое содержание, описание и аннотация

Предлагаем к чтению аннотацию, описание, краткое содержание или предисловие (зависит от того, что написал сам автор книги «Kara Güneş»). Если вы не нашли необходимую информацию о книге — напишите в комментариях, мы постараемся отыскать её.

..Kuduz beynin imha edilmesi mümkün değildi. Değildi, çünkü ölümsüzdü. Kuduz beyin, Galaksinin sınırlarına sürülüp orada anlayamadığımız bir şekilde hapsedildi. Hapishanesi, "Kara Güneş" adiyla bilinen garip, yapay bir gezegendi. Ve Kuduz beyin hâlâ orada tutuklu bulunuyordu. Kara Güneş öldüğü zaman yeniden hürriyetine kavuşacaktı. "Kara Güneş"in ne zaman öleceğini kestirmek ise şu an için mümkün değildi...

Kara Güneş — читать онлайн бесплатно полную книгу (весь текст) целиком

Ниже представлен текст книги, разбитый по страницам. Система сохранения места последней прочитанной страницы, позволяет с удобством читать онлайн бесплатно книгу «Kara Güneş», без необходимости каждый раз заново искать на чём Вы остановились. Поставьте закладку, и сможете в любой момент перейти на страницу, на которой закончили чтение.

Тёмная тема
Сбросить

Интервал:

Закладка:

Сделать

Bir yandan yorgunluk alırken bir yandan da aklım boş tutmaya, hiçbir şey düşünmemeye çalışmaktaydı. İyice dinlendikten sonra da daha önce hiç konuşmamış olduğu gibi konuşmaya başladı.

Konusu Diaspar’dı. Kenti son kez görmüş olduğu haliyle, çölün bağrında düş kuran, kuleleri gökyüzüne karşı tutsak gökkuşakları gibi parıldayan haliyle resmetti. Belleğinin derinliklerinden şiirleri, eski ozanların Diaspar’ı övmek için düzdüğü şiirleri çekip çıkardı. İnsanlardan kentin güzelliğine güzellik katmak için ömürlerini esirgemeden feda etmiş sayısız kimseden söz etti. Ömrü ne kadar uzun olursa olsun artık hiç, ama hiç kimsenin kentin hazinelerinin yüzde birini bile tüketemeyeceğinden dem vurdu. Diaspar’lıların yaratmış olduğu harikalardan bir kısmının üzerinde inceden inceye durup Shervane gibi, Perildor gibi sanatçıların, insanlığın ebediyen hayranlık duyması için yaratmış olduğu ender eserlere hiç olmazsa bir göz atmalarını sağlamaya çalıştı. Loronei’den, adını taşıdığı Loronei’den de söz edip, biraz arzu, biraz da merakla, nağmelerinin Yer Yuvarlağından yıldızlara yükselen son musiki olduğunun doğru, gerçekten de doğru olup olmadığını sordu.

Alvin’i ne sözünü kesip, ne de soru filan sormadan sonuna kadar dinlediler. Konuşmasını bitirdiğinde vakit çok geç olmuş, uzun günün coşku ve gerilimi sonunda dayanılmaz bir ağırlıkla omuzlarına çökmüştü. Kendini ölecekmiş gibi yorgun hisseden Alvin birdenbire uyuyakaldı.

Şafaktan kısa bir süre sonra kasabadan ayrıldıklarında hâlâ yorgundu. Oldukça erken kalkmış olmalarına rağmen, onlardan da erken davranmış, yola onlardan da önce çıkmış olanlar da vardı. Gölde üç üyeye yetişip, birbirlerini uzaktan tanıyan kimseler gibi hafifçe selâmlaştılar. Soruşturma komitesinin nereye gitmekte olduğunu yediği ekmek gibi kesinlikle bilen Alvin, eğer başlarım daha fazla belaya sokmazsa bu iyiliğinin altında kalmayacaklarım düşünüp, tepenin ayağına varınca durup yanındakilere dönerek neşeyle konuşmaya başladı.

— Korkarım yanılttım sizleri dün gece. Lys’e eski yoldan, Lys’le Diaspar arasındaki yeraltı yolundan gelmedim. Bu bakımdan yolu kapamaya çalışmanıza hiç gerek yoktu.

Bu sözler üzerine üyelerin yüzlerinde hem bir ferahlık, hem de bir gece öncekini kat kat aşan bir şaşkınlık belirdi.

— Bu da yalan değilse, buraya nasıl geldiniz peki?

Bu soruyu üçlü komitenin önderi sormuştu ve Alvin içlerinden hiç olmazsa onun gerçeği yavaş yavaş sezmeye başladığını hissetmekteydi. Bir an için beyninin henüz bir an önce verdiği, dağların üzerinden uçurduğu emri alıp almamış, gerçeği bu şekilde kavrayıp kavramamış olduğunu düşündükten sonra hiçbir şey söylemeyip, sessizce kuzey göğünü göstermekle yetindi.

Gümüşi bir ışık noktası dağların arkasından gözün izleyemeyeceği bir süratle yükselmekte, dağların üzerinde gökkuşağını andıran geniş bir yay çizerken, ardında bir mil uzunluğunda bir ak ısı izi bırakmaktaydı. Bu gümüşi ışık Lys’in onbin metre üzerinde muazzam süratini hiç kesmeden, hiç frenlemeden, birdenbire, zınkkadak durdu. Öyle ki izleyenlerin beyinleri bu ani duruşa ayak uyduramayıp gözlere gereken emri zamanında veremedikleri için, izleyenlerin gözleri hızlarını alamayıp ışık noktasının durduğu yerden çok, çok daha ötelere uzanıp, tekrar gerisin geriye duruş noktasına geldiler. Sonra müthiş bir gürleme, geminin parçaladığı ses duvarının gürlemesi, yeri de göğü de sarsan müthiş gürlemesi duyuldu ve gemi, güneşin altında muhteşem bir şekilde parlayan görkemli gemi, tepenin yamacına, yüz metre derilerine indi.

İçlerinden en çok kimin şaşırdığım söylemek güçtü ama kendini ilk toparlayan Alvin oldu. Uzay gemisine doğru koşar adım ilerlerken, ilk yolculuğunda hareket ettiğini hiç hissetmediği halde şimdi neden böylesine birdenbire ilerleyip, yine birdenbire durmuş olduğunu merak etmekte, artık hep bu şekilde mi yol alacağını düşünmekteydi.

Üzerinde daha derin derin düşündüğü şeyse, daha bir gün öncesine kadar kalın, demir sertliğinde bir kaya tabakası altında durduğu halde, şimdi böylesine ışıl ışıl, böylesine pırıl pırıl olması, bu denli görkemli görünmesiydi. Bu soruların yanıtlarım, ancak geminin yanma varıp da ellerini düşünmeden, ihtiyatsızca gövdesine koyunca, parmaklarını yakınca buldu. Pupanın yakınlarında hâlâ toprak, kaya izleri vardı ama bunlar eriyip lava dönüşmüşlerdi. Bu lavların dışındaki tüm pislikler de akıp gitmiş ve altlarından alaşım, ne zamanın ne de doğal hiçbir gücün hiçbir zaman tahrip edemeyeceği ölümsüz maden alaşımı çıkmıştı.

Alvin yanında Theon’la açık girişin ağzında durup üç üyeye, yüzleri düşüncelerini açığa vurmayan üyelere baktı.

— Shalmirane’de ödemem gereken bir borç var. Lütfen Seranis’e öğleye döneceğimizi söyleyin.

Alacağı yol çok kısa olduğu için gemi şimdi çok ağır ilerlemekteydi. Gemi güney ufku üzerinde gözden kaybolunca grubun önderi olan genç üye omuzlarını filozofça bir tavırla silkti.

— Yenilik isteklerine şimdiye dek daima karşı çıkıp önlediniz. Ama geleceğin artık ne bizlerin, ne de sizlerin, tutucuların elinde olduğunu sanmıyorum. Artık bir dönemin sonuna geldik ve Lys de, Diaspar da bu sonu en iyi şekilde değerlendirip, geleceğe en akılcı şekilde adım atmak zorundalar.

Kısa bir sessizlikten sonra üyelerden biri çok düşünceli bir tavırla konuştu.

— Arkeoloji konusunda uzman sayılmam ama bu aracın sıradan bir füze olamayacak kadar büyük olduğu apaçık. Bu bir, uzaygemisi olmasın?

— Bir uzay gemisi mi? Eğer bu bir uzay gemisi ise başımıza belayı aldık demektir.

— Hem de daniskasını.

Hâlâ derin derin düşünmekte olan üçüncü üye söz aldı.

— Hem füzelerin hem de uzay gemilerinin aynı anda ortadan yok oluşu ara devrenin en büyük esrarlarından birisidir. Bu araç bir füze de olabilir, bir uzay gemisi de ama bizim kendimizi şimdi en kötü olasılığa hazırlamamız daha iyi olacak. Eğer bu bir uzay gemisi ise, gerçekten bu genç istilacıların gazabını tekrar üstümüze çekebileceği ve bu da sonumuz olacağı için, bu gencin Yer Yuvarlağını terk etmesini ne pahasına olursa olsun önlemeliyiz.

Bu sözleri izleyen ölüm sessizliğini önderleri bozdu:

— Bu gemi Diaspar’dan geldi… Diaspar’da işin aslını bilen biri olmalı… Mutlaka, mutlaka olmalı… Diaspar’lı kuzenlerimizle derhal temasa geçmemizde yarar olacağı kanısındayım… Tabii eğer bizimle konuşmaya tenezzül ederlerse…

Alvin’in ektiği tohum umduğundan da önce yeşermiş, beklediğinden de önce filizlenmeye başlamıştı.

Shalmirane’a vardıklarında dağlar hâlâ gölgeler içinde yüzmekteydiler. Çanak şeklindeki büyük kale bu dağların doruğundan bakıldığında çok küçük göründüğünden, bu kalenin, bu küçük, abanoz dairenin bir zamanlar tüm Yer Yuvarlağının kaderini ellerinde tutmuş olduğuna inanmak şimdi imkânsız gibi gelmekteydi.

Alvin gemiyi yıkıntıların üzerine indirirken, meşum görünümün damarlarındaki kanı dondurduğunu hissetti. Ne yaşlı adamı, ne de robotlarını göremedikleri gibi, tünelin girişini bulmakta güçlük çektiler. Merdivenlerin üzerine çıktıklarında Alvin gelişlerini bildirmek için seslendi ama bu seslenişe cevap alamadıklarından, yaşlı çömezin belki de uyumakta olduğunu düşünüp ilerlemeye devam ettiler.

Yaşlı adam uyumaktaydı. Ellerini göğsü üzerinde kavuşturmuş, derin, çok derin bir uykuya dalmıştı. Gözleri, açık ama artık görmeyen gözleri dama bakmakta, sanki hem ağır, yekpare damı, hem de ötesindeki ışıltılı yıldızları görmekteydi. Dudaklarında hafif bir gülümseyiş donup kalmıştı. Ölüm yaşlı adama bir düşman gibi değil de bir dost gibi gelmiş, onu en sonunda huzura, o kadar ısrarla aradığı ebedi huzura kavuşturmuştu.

Читать дальше
Тёмная тема
Сбросить

Интервал:

Закладка:

Сделать

Похожие книги на «Kara Güneş»

Представляем Вашему вниманию похожие книги на «Kara Güneş» списком для выбора. Мы отобрали схожую по названию и смыслу литературу в надежде предоставить читателям больше вариантов отыскать новые, интересные, ещё непрочитанные произведения.


Arthur Clarke - S. O. S. Lune
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Oko czasu
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Gwiazda
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Die letzte Generation
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Culla
Arthur Clarke
Arthur Clarke - The Fires Within
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Expedition to Earth
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Earthlight
Arthur Clarke
libcat.ru: книга без обложки
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Kladivo Boží
Arthur Clarke
Arthur Clarke - Le sabbie di Marte
Arthur Clarke
Отзывы о книге «Kara Güneş»

Обсуждение, отзывы о книге «Kara Güneş» и просто собственные мнения читателей. Оставьте ваши комментарии, напишите, что Вы думаете о произведении, его смысле или главных героях. Укажите что конкретно понравилось, а что нет, и почему Вы так считаете.

x