1 ...8 9 10 12 13 14 ...18 Erkek kardeşi öne çıkıp kendi çapasını kaldırdı ve ustabaşının kıvranmaya başladığın görünce başının hemen arkasına bir darbe daha indirdi.
Adam en sonunda hareketsiz kaldı.
Loti nefes nefese ve ter içinde, kalbi hala gümbür gümbür atarken şaşkınlıkla adamın kanıyla kaplanan çapayı düşürdü ve kardeşine baktı. Başarmışlardı.
Loti etraflarındaki diğer kölelerin merak dolu bakışlarını hissetti. Ağızları açık bir halde onları izlediklerini gördü. Hepsi çapalarına yaslanmış ve çalışmayı kesmişti. Onlara dehşet dolu bir şaşkınlıkla bakıyorlardı.
Loti kaybedecek vakitleri olmadığını biliyordu. Hala prangalı olduğu Loc’la birlikte zertaya koştu, iki eliyle eyerden sarkan uzun kılıcı havaya kaldırıp arkasına döndü.
“Dikkat et!” diye bağırdı Loc’la.
Loc ablası kılıcı var gücüyle indirirken ve zincirlerini keserken dikkat kesildi. Kılıç kıvılcımlar saçtı ve Loti sevinçle zincirlerinin birbirinden ayrıldığını fark etti.
Tam gidecekken birisinin bağırdığını duydu.
“Ya biz ne olacağız!” diye bağırdı bir köle.
Loti sesin geldiği yere bakına, diğer kölelerin prangalarını tutarak koşa koşa yanlarına geldiklerini gördü. Arkasına bakıp onları bekleyen zertayı görünce, zamanın artık iyice değerlendiğini anladı. En kısa zamanda, doğudaki Volusia’ya, Darius’un gittiğini bildiği son yere doğru yola çıkmak istiyordu. Belki onu orada bulabilirdi. Ama bir yandan da erkek ve kız kardeşlerini orada prangalı bırakmak içine sinmiyordu.
Kölelerin arasına dalıp hepsi serbest kalana dek prangalarını kesti. Artık serbest kaldıkları için nereye gideceklerini bilmiyordu, ama en azından özgürlüklerini diledikleri gibi kullanabilirlerdi.
Loti dönüp zertanın sırtına atladı ve Loc’a elini uzattı. Loti ona sağlam elini uzatınca, Loti onu yukarı çekti. Sonra da zertanın böğrüne sert bir tekme attı.
Zerta koşmaya başlayınca, Loti özgür kaldığına sevindi, ama uzaktan kaçtıklarını gören İmparatorluk ustabaşılarının bağırışlarını duyabiliyordu. Buna rağmen hiç beklemedi. Zertayı doğrudan yamaçtan aşağı doğru ve aksi yöndeki yokuşa yönlendirdi; kendisi ve erkek kardeşi çölden ve ustabaşılarından uzaklaşıp özgürlüğün diğer tarafına doğru ilerlemeye başladılar.
Darius şok içinde başını kaldırdı ve üstüne eğilmiş olan gizemli adamın gözlerine baktı.
Adam babasıydı.
Darius onun gözlerine bakarken, tüm zaman ve mekân mevhumunu yitirdi ve tüm hayatı o anda dondu. Tüm parçalar yerine oturmuştu: Darius’un onu ilk gördüğü andan itibaren hissettiği şey artık anlam kazanmıştı. O tanıdık görünümü, bilincini kurcalayan o tuhaf şey ve tanıştıklarından beri onu rahatsız eden o his artık gizemini yitirmişti.
O adam babasıydı.
Bu sözcük bile ona gerçekmiş gibi gelmiyordu.
Adam Darius’un hayatını bir İmparatorluk askerinden gelen ölümcül bir darbeyi engelleyerek kurtardıktan sonra üstüne eğilmişti. Darbe isabet etmiş olsaydı, Darius ölürdü. Adam Darius ölmek üzereyken tek başına arenaya girerek kendisini riske atmıştı.
Her şeyi onun için tehlikeye atmıştı. Oğlu için. Ama neden?
“Baba,” dedi Darius fısıldayarak ve hayret dolu bir sesle.
Darius bu adamla, bu muhteşem ve hayatında tanıdığı en harikulade savaşçıyla bir bağı olduğuna gururlandı. Günün birinde kendisi de onun gibi muhteşem bir savaşçı olabilirmiş gibi hissetti.
Babası eğilip elini sıkıca kaslı eliyle tuttu. Darius’u ayağa kaldırdı. Darius ayağa kalktığı anda, yeniden doğmuş gibi hissetti. Savaşmak ve hayatına devam etmek için bir nedeni varmış gibi hissediyordu.
Darius hemen yerden düşürdüğü kılıcı aldı ve babasıyla birlikte dönüp yaklaşan İmparatorluk askerlerine baktı. O korkunç yaratıkları babası tek başına öldürdüğünden, borazanlar çalmıştı ve İmparatorluk yeni bir grup asker yolluyordu.
Kalabalık tezahürat etmeye başladı. Darius üstlerine gelen ve ellerinde uzun mızraklar olan İmparatorluk askerlerinin korkunç suratlarına baktı. Odaklandı ve canını kurtarmak için savaşmaya hazırlanırken dünyanın yavaşladığını hissetti.
Bir asker saldırıya geçip suratına mızrağını savurdu. Darius mızrak gözüne saplanmadan önce eğilip kurtuldu. Asker onu yere devirmek için öne atılınca da hızla kendi etrafına döndü. Askerin şakağına kılıcının kabzasıyla bir darbe savurdu ve onu yere yığdı. Bir başka asker başına kılıcını savurunca, Darius öne fırlayıp onu böğründen bıçakladı.
Bir asker daha ona yandan saldırdı ve mızrağını Darius’un kaburgalarına doğrulttu. Darius’un tepki veremeyeceği kadar hızlı ilerliyordu. Ama Darius metalin metale çarptığında çıkardığı sesi duydu ve babasının bastonuyla mızrağı engellediğini minnetle izledi. Sonra, babası öne doğru bir adım attı ve bastonunu askerin gözlerinin arasına sertçe iterek onu yere yıktı.
Babası bastonuyla birlikte kendi etrafında dönüp askerlerle yüzleşti. Mızrakları teker teker ellerinden düşürürken, etrafı bastonunun çıkardığı sesler kapladı. Babası askerlerin arasında bir ceylan gibi ilerliyor, bastonunu bir sanat eseri gibi kullanıyordu. Askerlere kusursuz darbeler indiriyor, boğazlarına, gözlerinin arasına ve karın boşluklarına vuruyor, dört bir yandan saldıran askerleri yere seriyordu. Şimşek gibi hareket ediyordu.
Bundan ilham alan Darius babasının yanında çılgınlar gibi savaşıyor, ondan enerji alıyordu. Kılıcını sallıyor, eğilip kaçıyor, onlara kılıcının ucuyla vuruyordu. Kılıcı diğer askerlerin kılıcına isabet edince çınlıyor, etrafa kıvılcımlar saçılıyordu. Darius korkusuzca askerlerin arasından ilerliyordu. Adamlar onan daha iri yarıydı, ama Darius daha cesaretliydi ve onların aksine canını kurtarmak için savaşıyordu. Bir de babasını kurtarmak için. Babasına yöneltilen sayısız darbeyi savuşturmuştu ve onu öldürebilecek, farkında bile olmadığı durumlardan kurtarmıştı. Darius iki yandan akın eden askerleri etkisiz hale getirdi.
Son İmparatorluk askeri de üstüne hücum etti ve Darius kılıcını iki eliyle havaya kaldırdı. Sonra da öne atılıp kılıcını adamın kalbine sapladı. Adamın gözleri fal taşı gibi açıldı ve ağır ağır hareketsiz kalarak yere düşüp öldü.
Darius babasının yanındayken ona sırtını dayadı. İkisi de nefes nefese etraflarına bakındılar. Dört bir yanda ölü İmparatorluk askeri yatıyordu. Bu savaşı kazanmışlardı.
Darius babasının yanında, karşısına çıkabilecek her durumla baş edebileceğini ve kimsenin onları durduramayacağını hissetti. Babasın her zaman muhteşem bir savaşçı olduğunu hayal etmişti. Ne de olsa babası sıradan birisi değildi.
Derken, bir grup borazan çaldı ve kalabalık neşeyle bağırdı. Darius ilk önce onlara için tezahürat yaptıklarını sandı, ama arenanın diğer ucundaki büyük demir kapılar açıldı ve mücadelelerinin en kötü yanının daha yeni başladığını anladı.
Darius’un o güne dek duyduğu en yüksek ses yankılandı ve bunun bir insana değil de bir file ait olduğunu fark etti. Aşılan demir kapılara bakarken, kalbi heyecanla çarpıt ve birden karşısına kapkara, parıldayan bembeyaz dişleri olan, suratları öfkeyle bükülmüş iki fil görünce şok geçirdi. Filler arka ayaklarının üstüne oturup bağırdılar.
Sesleri havayı titretti. Ön ayaklarını kaldırıp büyük bir gümbürtüyle yere indirdiler. Zemin o kadar çok zangırdadı ki, Darius’la babası dengelerini kaybettiler. Fillerin üstünde mızrakları ve kılıçları olan ve tepeden tırnağa zırhlı imparatorluk askerleri vardı.
Читать дальше