Darius onlara ve hayatında gördüğü en iri şey olan yaratıklara bakarken, babasıyla birlikte onlara karşı zafer elde edemeyeceklerini anladı. Arkasına bakına, babasının korkusuzca orada dikildiğini gördü. Babası bir heykel gibi istifini bozmadan ölüme bakıyor, kesinlikle korkuyla geri çekilmiyordu. Bu manzara Darius’a cesaret verdi.
“Kazanamayız, baba,” dedi filler saldırıya geçince bariz olan şeyi dile getirip.
“Başardık bile, oğlum. Burada durarak ve onlarla yüzleşerek, dönüp kaçmayarak onları yendik bile. Bedenlerimiz bugün burada ölebilir, ama hatıramız yaşamaya devam edecek… Yiğitliğimizle anılacağız!”
Babası başka bir şey demeden bir çığlık attı ve saldırıya geçti. Darius da onan cesaret alarak çığlık atıp peşinden gitti. İkisi fillere doğru ellerinden geldiğince hızla koştular. Ölüme koşmaktan bile tereddüt etmiyorlardı.
Darbe anı Darius’un düşündüğünü olmadı. Filin üstündeki askerin fırlattığı mızraktan eğilerek kurtuldu ve kılıcını kaldırıp üstüne doğru gelen filin ayağını kesti. Darius bir file nasıl saldırması veya kılıç darbesinin etkili olup olmayacağını bile bilmiyordu.
Darbesi hiçbir zarar vermedi. Darius’un kılıcı hayvanın derisini sadece sıyırmakla kaldı. Öfkeden çıldırmış olan devasa boyutlardaki hayvan hortumunu indirdi ve yanlamasına savurarak Darius’un kaburgalarına vurdu.
Darius metrelerce havaya uçarken, nefessiz kaldığını hissetti ve sırt üstü yere düşerek tozlu zeminde yuvarlandı. Yuvarlanmaya devam ederken soluk almaya çalıştı. Kalabalığın uzaktan gelen sesini duydu.
Dönüp babasının ne yaptığını görmeye çalıştı. Onun için endişelenmişti. Gözünün ucuyla onun mızrağını doğrudan filin iri gözlerine fırlattığını, sonra ona saldıran hayvandan kaçmak için yuvarlanarak kaçtığını gördü.
Kusursuz bir atış yapmıştı. Mızrak sağlam bir biçimde hayvanın gözüne saplandı. Fil çığlık atıp bağırdı ve yere yuvarlanırken dizleri boşa gitti. Bu arada, büyük bir toz bulut arasında diğer fili de yere devirdi. Darius derhal ayağa kalktı. Cesaretlenmişti ve onları yenmeye kararlıydı. Gözüne imparatorluk askerlerinden birini kestirdi. Adam yere düşmüştü ve yuvarlanıyordu. Asker ayağa kalkmayı başardı; elinde mızrağıyla ayağa kalktı ve Darius’un babasının sırtına fırlatmaya hazırlandı. Babası bundan habersiz orada durdu ve Darius onun az sonra öleceğini fark etti.
Derhal harekete geçti. Kılıcını kaldırıp askere saldırdı ve elindeki mızrağı kaptı. Sonra da hızla kendi etrafında dönüp adamın kellesini uçurdu.
Kalabalık heyecanla bağırdı.
Ama Darius’un buna sevinecek vakti olmadı. Büyük bir gümbürtü duydu ve diğer filin ayağa kalkabildiğini gördü. Sürücüsü de üstündeydi ve ona doğru geliyorlardı. Yollarından çekilecek kadar vakti olmayan Darius sırt üstü yere yattı, mızrağını aldı ve fil ayağını yere indirirken bunu dümdüz yukarı kaldırdı. Son ana kadar bekledi, sonra da fil onu ayağıyla ezmeye hazırlanırken yana yuvarlandı.
Filin ayağı yanında yere indirirken bir hava akımı hissetti. Hayvanına yağı birkaç santim yanına inmişti. Derken, bir çığlık duydu ve bir mızrağın birisini delip geçtiğini duydu. Fil yerde yukarı doğrultulmuş mızrağın üstüne basmıştı. Mızrak diklemesine filin ayağını girmiş ve diğer taraftan diğer ucu çıkmıştı.
Fil kıvranıp cıyakladı, kendi etrafında daireler çizerek koştu ve üstündeki İmparatorlu askeri dengesini yitirip metrelerce tepeden yere düştü. Düşüp ezilirken de feci çığlıklar attı.
Hala öfkeden çıldırmış halde olan fil diğer tarafa döndü ve hortumuyla Darius’a vurdu. Onu bir kez aha havaya savurup diğer yöne doğru fırlattı. Darius kaburgalarının hepsi kırılıyormuş gibi hissetti.
Darius ellerinin ve dizlerinin üstünde sürünürken ve soluklanmaya çalışırken, başını kaldırdı ve babasının demir kapılardan iki İmparatorluk askerine destek olarak yollanan askerlerle kahramanca savaştığını gördü. Abası etrafında dönüp ve bastonuyla adamlara darbeler indirip onları yaraladı. Etrafını sarmış olan adamlardan birkaçını yere serdi.
Gözünde hala ok olan ilk yaralanan fil ayağa kalktı, sırtına atlayan bir başka İmparatorluk askeri tarafından kırbaçlandı. Askerin yönlendirmesiyle, fil hız aldı ve doğrudan ondan habersiz askerlerle savaşmakta olan Darius’u babasına doğru saldırıya geçti.
Darius çaresizlik içinde ondan çok uzakta olan ve yanına vaktinde varamayacağı babasını izledi. Filin ona yaklaşmasını izlerken, zaman adeta yavaşladı.
“HAYIR!” diye bağırdı Darius.
Filin öne atılışını, her şeyden habersiz babasına saldırışını dehşet içinde izledi. Darius savaş alanında hızla kotu ve babasını çok geç olmayan kurtarmaya çalıştı. Ama koşarken bile bunun nafile bir çaba olduğunu biliyordu. Dünyasının her şeyi ağır hareketlerle izlerken yok oluşu gibiydi.
Fil dişlerini indirdi, öne atıldı ve babasının sırtına sapladı.
Babası fil onu ta havaya kaldırırken ağzında kanlar akarak çığlık attı.
Darius babasını, hayatında tanıdığı en cesur savaşçının filin dişlerine saplanmış bir halde havaya kaldırıldığını, ölürken bile kurtulmaya çalıştığını izlerken yüreğinin kapandığını hissetti.
“BABA!” diye bağırdı.
ONUNCU BÖLÜM
Thorgrin geminin pruvasında durmuş kılıcının kabzasını sıkıca tutarken, suyun derinliklerinden fırlayan devasa boyutlardaki deniz canavarına şok ve dehşet içinde bakıyordu. Canavar aşağıdaki kan kırmızısı suyla aynı renkti ve giderek suyun yüzeyinde yükselirken, o Kan Diyarı’nda zaten çok az miktarda bulunan ışığı büyük gölgesiyle kapladı. Kocaman çenelerini açtı ve düzinelerce sıra sıra sivri dişi ortaya çıktı; sonar, dokunaçlarını her yöne uzattı. Dokunaçlarından bazıları gemiden de uzundu ve adeta cehennemin derinliklerinden gelen bir yaratık ona sarılmaya çalışıyormuş gibi gözüküyordu.
Yaratık sonar gemiye doğru atıldı ve hepsini yutmaya hazırlandı.
Thorgrin ’in yanındaki Reece, Selese, O’Connor, Indra, Matus, Elden ve Angel silahlarını tutuyor, bu yaratığın karşısında korkusuzca dikiliyorlardı. Thor elindeki Ölüler Kılıcı’nı hissedince kararlılığının da arttığını hissetti ve harekete geçmesi gerektiğini anladı. Angel’ı ve diğerlerini koruması gerekiyordu ve yaratığın onlara gelmesini bekleyemezdi.
Thorgrin canavara karşılık vermek için öne sıçradı, tırabzanın tepesine kondu ve kılıcını başının üstüne kaldırıp canavarın ona doğru yandan gelen dokunaçlarından birine savurdu ve kesti. Kocaman dokunaç koptu ve tok bir sesle gemiye düşerek her yanı salladı; sonar tırabzana sertçe çarpana dek güvertede kaydı.
Diğerleri de tereddüt etmediler. O’Connor canavarın gözlerine birbiri ardına oklar fırlatırken, Reece de Selese’nin beline doğru inmekte olan bir başka dokunacı kesti. Indra mızrağıyla canavarın göğsünü deldi, Matus ucunda çivili top bulunan zincirini savurdu ve Elden baltasıyla dokunacı tek bir darbeyle ikiye ayırdı. Lejyon tek bir beden gibi canavara atıldı ve iyi ayar çekilmiş bir makine gibi ona saldırdı.
Canavar öfkeyle çığlık attı. Dokunaçlarından birkaçı kopmuş, gövdesi oklarla ve mızraklarla delinmişti ve bu koordineli saldırıya hazırlıksız yakalandığı belliydi. İlk saldırısı bu şekilde engellediğinden, daha da öfkeli ve yüksek bir çığlık attı, ta havaya sıçradı ve aynı hızla suya daldı. Suda iri dalgalar oluşturup gemiyi bir beşikmiş gibi salladı.
Читать дальше