Cinayet Masası Şefi Dylan Connelly ellerini beline dayamış bir yanıt bekliyordu. Dalgalı sarı saçları ve delici mavi gözleri ona sert ve güngörmüş bir hava veriyordu. Göğüs ve kolları mavi gömleğinden dışarı fırlamak üzereydi. Kahverengi keten bir pantolon ve siyah renkli kalın botlar giymişti. Avery onu sık sık ofiste görüyordu; tam olarak tipi sayılmazdı, ama adamın hayvani vahşiliği hoşuna gitmişti.
“Burası bir suç mahalli, Black. Bir dahaki sefere, nereye adım attığına dikkat et. Parmak ve ayak izlerini sen gelmeden önce aldığımız için şanslısın.”
Avery şaşkınlıkla yere baktı; nereye bastığına dikkat etmişti. Connelly’nin çelik gibi gözlerine baktı ve onun sadece sorun çıkarmaya çalıştığını anladı.
“Burasının suç mahalli olduğunu bilmiyordum,” dedi. “Söylediğiniz için teşekkürler.”
Ramirez kıs kıs güldü.
Connelly dişlerini sıkıp öne doğru bir adım attı.
“İnsanlar neden sana tahammül edemiyor biliyor musun, Black? Sadece sonradan teşkilata katıldığın için değil. Teşkilatta olmadığın zamanlarda polislere saygı duymadığın ve şu anda aramızda olduğun için daha da az saygı gördüğün için. Şunu çok açık söyleyeyim: Senden hoşlanmıyorum, sana güvenmiyorum ve seni ekibimde gerçekten de istemiyorum.”
Ramirez’e döndü.
“Bildiklerimizi ona anlat. Bir duş almak için eve gideceğim. Midem bulanıyor,” dedi. Ellerindeki eldivenleri çıkarıp yere attı. Avery’ye de “Gün sona ermeden bir rapor bekliyorum,” dedi. “Tam saat beşte. Toplantı salonunda. Anladın mı? Geç kalma. Buradan gitmeden önce de bu pisliği mutlaka temizle. Eyalet polisi kenara çekilip çalışmamıza izin verecek kadar anlayışlı davrandı. Sen de onlara yeteri kadar nazik davran”.
Connelly bıkkınlıkla oflayıp uzaklaştı.
“İnsanlarla iletişimi çok iyi,” dedi Ramirez.
Avery omuzlarını silkti.
Suç mahallinde görevde olan adli tabip Randy Johnson isimli, hevesli bir Afrika kökenli Amerikalıydı. Kadının iri gözleri ve rahat bir tavrı vardı. Kısa ve rasta örgülü saçları beyaz bir başlığın altında kısmen gözüküyordu.
Avery onunla daha önce de çalışmıştı. Bir aile içi şiddet vakasında çok iyi anlaşmışlardı. Birbirilerini en son bir içki içmek için buluştuklarında görmüşlerdi.
Avery’yle bir diğer vaka üstünde çalışacağı için heyecanlanan Randy elini uzattı, ama elinde eldiven olduğunu fark edince uyandı ve “Pardon,” dedi. Sonra ayyy! der gibi bir ifadeyle “Bana bir şeyler bulaşmış olabilir,” dedi.
“Seni gördüğüme sevindim, Randy.”
“Cinayet masası için tebrikler,” dedi Randy eğilip. “Bu dünyada yükseliyorsun.”
“Sapıklar sıraya girecek. Burada neler var?”
“Bence birisi âşıkmış,” dedi Randy. “Onu bir güzel temizlemiş. Sırtından açmış. İçini boşaltmış, çürümesin diye doldurmuş ve dikiş atmış. Temiz giysiler. Manikür. Özenli de yapılmış. Henüz iz yok. Laboratuara gidene dek elimde fazla bir şey yok. Sadece iki yara izi buldum. Ağzını görüyor musun? Böyle gülümsemesi için ya içten tutturman gerek, ya da jel kullanman…” Cesedin dudağının köşesini işaret etti. “Enjeksiyon olduğunu düşünüyorum. Şurada da bir tane var,” dedi kurbanın boynunu gösterip. “Rengine bakılacak olursa, bu daha önce olmuş. Belki kaçırıldığı sırada. Ceset kırk sekiz saatten beri ölü. Birkaç ilginç saç teli buldum.”
“Ne kadar zamandır burada?”
“Bisikletçiler onu saat altıda burada bulmuşlar,” dedi Ramirez. “Park her gece yarısı ve sabah üç gibi kontrol ediliyor. O saatlerde hiçbir şey görmemişler.”
Avery ölü kızın gözlerine bakmadan edemiyordu. Kız bakışlarını hem uzaklarda, hem de deniz kıyısında, nehrin onların bulunduğu tarafında bir yere çevirmiş gibiydi. Avery dikkatle bankın arka tarafına geçti ve kızın gözlerinin nereye çevrilmiş olduğunu anlamaya çalıştı. Nehrin aşağısında bir grup tuğladan yapılmış alçak bina vardı. Bunlardan biri diğerlerinden kısaydı ve tepesinde beyaz renkli bir kubbe vardı.
“Şurası ne binası?” diye sordu. “Beyaz kubbeli olan şu büyükçe bina.”
Ramirez gözlerini kısıp o yöne baktı.
“Omni Tiyatrosu olabilir mi?”
“Hangi gösterilerin sergilendiğini öğrenebilir miyiz?”
“Neden?”
“Bilmem, içimden bir ses öyle dedi.”
Avery doğruldu.
“Kim olduğunu biliyor muyuz?”
“Evet,” dedi Ramirez notlarına bakıp. “Cindy Jenkins olduğunu düşünüyoruz. Harvard son sene öğrencisi. Kızlar birliği üyesi. Kappa Kappa Gamma. İki gece önce ortadan yok olmuş. Kampüs polisi ve Cambridge polis memurları dün gece fotoğrafını yayınlamışlar. Connelly de adamlarının fotoğrafları kontrol etmesini istemiş. Kızın fotoğraflarıyla eşleşmiş. Bunun hâlâ doğrulanması gerekiyor. Ailesini aramam lazım.”
“Gözlem açısından ne durumdayız?”
“Bununla Jones ve Thompson ilgileniyorlar. Onları tanıyorsun, değil mi? Harika dedektiflerdir. Bugün bize rapor verecekler. Ondan sonra, fazladan kaynağa ihtiyaç duyduğumuzu kanıtlayamadığımız takdirde tek başınayız. Parkın girişinde kamera yok, ama otoyolda sokağın karşısında birkaç tane var. Öğleden sonra bunlarla ilgili bilgiler gelir.”
“Görgü şahidi var mı?”
“Şu ana dek yok. Motorcular temiz. Yine de biraz laf almaya çalışabilirim.”
Avery etrafa baktı. Sarı renkli polis kordonu parkın büyük bir kısmının etrafını çevirmişti. Nehrin yakınlarında, bisiklet yolunda veya çimlerde sıra dışı hiçbir şey bulunmamıştı. Zihninde olayları canlandırmaya çalıştı. Adam ana yoldan parka gelmiş ve banka kolaylıkla ulaşmak için arabasını nehre yakın bir yere park etmiş olmalıydı. Peki, şüphe uyandırmadan cesedi nasıl oraya taşımıştı?
Bunu düşündü. İnsanlar izliyor olabilirdi. Adamın buna hazırlıklı olması gerekirdi. Belki de kızı canlıymış gibi göstermişti. Avery tekrar cesede baktı. Kesinlikle öyle olmuş olabilirdi. Kız ölü olduğu halde çok güzeldi, hatta dünyevi olmayan bir hali vardı. Katilin kızın kusursuz görünmesi için çok vakit harcamış ve plan yapmış olması da gerekirdi. Bunun bir çete işi olmadığını fark etti. Kızgın bir âşık da değildi. Farklı bir olaydı. Avery bunu daha önce görmüştü.
Birden, O’Malley’nin haklı olup olmadığını düşündü. Belki de hazır değildi.
“Arabanı ödünç alabilir miyim?”diye sordu.
Ramirez kaşını kaldırdı.
“Suç mahalli ne olacak?”
Avery kendinden emin bir tavırla omzunu silkti.
“Sen büyük bir çocuksun. Ne yapacağını bilirsin.”
“Nereye gidiyorsun?”
“Harvard’a.”
Bir ofis bölmesinde gezegendeki herkesten daha üstün, başarılı ve güçlü bir halde oturuyordu. Karşısındaki bilgisayar monitörü açıktı. İçine derin bir nefes çekip gözlerini yumdu ve hatırladı.
Evinin daha ziyade bir fidanlığı andıran devasa bodrum katını hatırladı. Ana odanın duvarlarının dibinde çeşit çeşit kır çiçeği vardı: kırmızı, sarı ve beyaz. Her biri farklı zamanlarda alınmış çok sayıda psikedelik bitki de uzun yalaklara ekilmişti; bazıları bu dünyaya ait değilmiş gibi gözüken otlar veya garip çiçeklerdi. Birçoğu, muazzam etkileri olmasına rağmen, herhangi bir vahşi yaşam ortamında dikkat çekmeyecek kadar sıradan bir görünüme sahipti. Zaman ayarlı bir sulama sistemi, termometre ve LED ışıkları sayesinde hayatta kalıyorlardı.
Читать дальше