Teşkilattaki insanların tacizleri Avery için yeni bir şey değildi. Tacizler, çaylak bir polis memuru olarak üç sene önce teşkilata girdiğinde başlamış, o zamandan beri de kesilmemişti. Teşkilattaki sadece birkaç kişiyi dostu olarak görüyor, meslektaş olaraksa daha da azına güveniyordu.
Avery onun yanından geçti.
“Baş komiserle iyi şanslar,” diye seslendi Ramirez alaycı bir sesle. “Ciddi bir baş belası olabileceğini duydum.”
Avery elini şöyle bir kaldırıp sallayarak yanıt verdi. Seneler boyunca, düşman tavırlı meslektaşlarını tamamıyla görmezden gelmektense kabullenmenin daha iyi olduğunu öğrenmişti. Sırf orada olduğunu ve bir yere gitmeyeceğini anlasınlar diye.
Boston’un merkezindeki A1 polis teşkilatının ikinci katı geniş ve gürültüyle işleyen bir motor gibi telaşlı bir yerdi. Geniş çalışma alanının tam ortasında bölmeler, yan pencerelerin etrafındaysa daha ufak cam ofisler vardı. Avery yürürken herkes ona dik dik baktı.
“Katil,” diye mırıldandı aralarından biri.
“Cinayet Masası senin için kusursuz bir yer olacak,” dedi bir diğeri.
Bir çetenin karargahından kurtarmış olduğu İrlandalı bir kadın polis memurunun yanından geçti; kadın ona şöyle bir bakıp “İyi şanslar, Avery. Bunu hak ediyorsun,” diye fısıldadı.
Avery gülümsedi. “Teşekkürler.”
Günün ilk güzel sözü ona baş komiserin odasına kadar taşıdığı bir güven verdi. Ramirez’in cam bölmenin birkaç adım ötesinde durduğunu görünce şaşırdı. Ramirez başını kahvesinden kaldırıp sırıttı.
“İçeri gel,” dedi baş komiser. “Kapıyı da kapat.”
Avery oturdu.
O’Malley yakından epeyi görkemli bir adamdı. Saçlarının boyalı olduğu belliydi; gözlerinin ve ağzının kenarlarındaki birçok kırışık da oldukça belirgindi. Şakaklarını ovuşturup geriye yaslandı.
“Burayı sevdin mi?” dedi.
“Nasıl yani?”
“A1’i diyorum. Boston’ın kalbi. Şehrin en civcivli yerindesin. Büyük Şehir. Ufak bir kasabadansın, değil mi? Oklahoma mıydı?”
“Ohio.”
“Doğru, doğru,” diye mırıldandı baş komiser. “A1’in nesini bu kadar seviyorsun? Boston’da daha birçok departman var. Southside’da B2’de, belki D14’te başlayabilir, banliyölerde işler nasıl diye bakabilirdin. Orada bir sürü çete var. Ama sadece buraya başvurdun.”
“Büyük şehirleri severim.”
“Burada ciddi sapıklarla karşılaşırız. Yine bunlarla uğraşmak istediğinden emin misin? Burası cinayet masası. Devriye işinden farklıdır.”
“Batı Yakası Katilleri’nin liderinin birisinin derisini diri diri yüzerken, çetesinin geri kalanının şarkılar söyleyip onu izlediğine şahit oldum. Siz tam olarak ne tür ‘sapıklardan’ söz ediyorsunuz?”
O’Malley onun hiçbir hareketini kaçırmıyordu.
“Duyduğum kadarıyla, şu Harvardlı sapık seni fena oyuna getirmiş. Seni salak durumuna düşürmüş. Hayatını mahvetmiş. Yıldız bir avukatken gözden düşmüşsün, sonra da hiçbir şey olmamış. Derken, çaylak bir polis memuru olmuşsun. Bunun seni incitmiş olması gerek.”
Avery oturduğu yerde sıkıntıyla kıpırdandı. Baş komiserin neden bunları tekrar gündeme getirmesi gerekiyordu? Neden şimdi? O gün, Cinayet Masası’na terfi edişini kutladığı gündü ve bunu mahvetmek istemiyordu… Hele geçmişi düşünmeyi hiç istemiyordu. Olan olmuştu. Artık sadece ileriye bakabilirdi.
“Ama durumunu düzlettin…” Baş komiser saygıyla başını salladı. “Kendine burada yeni bir hayat kurdun. Bu sefer, doğru taraftasın. Buna saygı duymak gerek. Ama,” dedi onu süzerek, “hazır olduğundan emin olmak istiyorum. Hazır mısın?”
Avery onun nereye varmak istediğini merak ederek dikkatle suratına baktı.
“Hazır olmasaydım, burada olmazdım.”
Baş komiser tatmin olmuş gibi başını salladı.
“Az önce bir çağrı geldi,” dedi. “Bir kız ölmüş. Belirli bir biçimde bırakılmış. İyi gözükmüyor. Olay yerindekiler ne olduğunu anlayamamışlar.”
Avery’nin kalp atışları hızlandı.
“Hazırım,” dedi.
“Öyle mi? Bu işte iyisin, ama bu olay büyük bir şeye dönüşürse, çökmeyeceğinden emin olmak istiyorum.”
“Çökmem.”
“Ben de bunu duymak istiyordum,” dedi baş komiser. Masasındaki kağıtları yana itti. “Cinayet Masası’nın başında Dylan Connelly var. Şu anda suç mahallinde adli tıp bölümüyle birlikte. Bu arada, yeni bir partnerin de var. Onu öldürtmemeye çalış.”
“O olay benim hatam değildi,” dedi Avery şikayet eder gibi. Sırf önyargılı bir gerzeğin teki olan eski partneri, silahını kaptığı gibi bir çeteye tek başına sızdığı ve onun başarılarının üstüne konmak istediği için İç İşleri’nin kısa bir süre önce başlattığı soruşturmayı düşününce içi öfkeyle doldu.
Baş komiser dışarıyı işaret etti.
“Partnerin seni bekliyor. Seni baş dedektif yaptım. Beni hayal kırıklığına uğratma.”
Avery dışarıda Ramirez’in beklediğini gördü. Ofladı.
“Ramirez mi? Neden o?”
“Cidden mi?” Baş komiser omuzlarını silkti. “Seninle bir tek o çalışmak istedi. Buradaki herkes senden nefret ediyor gibi.”
Avery midesindeki o düğümün gerildiğini hissetti.
“Ayağını denk al, genç dedektif,” dedi baş komiser ayağa kalkıp görüşmenin sona erdiğini belli ederken. “Edinebileceğin bütün dostlara ihtiyacın olacak.”
“Nasıl gitti?” diye sordu Ramirez, Avery ofisten çıktıktan sonra.
Avery başını eğip yürümeye devam etti. Havadan sudan konuşmaktan hiç hoşlanmazdı ve birlikte çalıştığı polis memurlarının ona küfür içermeyen bir şey söylemediğini duyarsa onlara güvenmezdi.
“Nereye gidiyoruz?” diye sordu.
“Doğrudan işe girişiyorsun demek.” Ramirez gülümsedi. “Bunu bilmek güzel. Tamam, Black; nehir kenarındaki Lederman Parkı’ndaki bir banka bırakılmış ölü bir kız var. Trafiğin yoğun olduğu bir bölge. Bir katilin bir cesedi bırakacağı bir yer değil.”
Yanlarından geçtikleri polis memurları Ramirez’e beş çaktılar.
“Parçala onu, kaplan!”
“Gününü göster, Ramirez.”
Avery başını salladı. “Çok hoş,” dedi.
Ramirez ellerini kaldırdı.
“Ben bir şey yapmadım.”
“Sorun hepinizsiniz,” dedi Avery sinir olmuş bir ifadeyle. “Bir polis karakolunun bir hukuk şirketinden daha kötü olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Gizli erkekler kulübü, değil mi? Kızların girmesi yasak.”
“Sakin ol, Black.”
Avery asansörlere yöneldi. Birkaç polis memuru onu sinir ettiler diye şakalaştılar. Genellikle, Avery bu tür şeyleri görmezden gelebiliyordu, ama bu yeni vaka çoktan sert dış görünümünü sarsmıştı. Baş komiserin kullandığı sözcükler, bunun sıradan bir cinayet olmadığına işaret ediyordu: Olay yerindekiler ne olduğunu anlayamamışlar. Belirli bir biçimde oraya bırakılmış.
Yeni partnerinin küstah ve ilgisiz tavrı da pek rahatlatıcı değildi: Sıradan gözüküyor. Ama hiçbir şey sıradan değildi.
Ramirez kapıyı tuttuğunda asansör tam kapanmak üzereydi.
“Bak, özür dilerim, tamam mı?”
Samimi gibiydi. Ellerini kaldırmış, koyu renkli gözlerinde özür diler gibi bir ifade belirmişti. Bir düğmeye bastılar ve aşağı inmeye başladılar.
Avery ona baktı.
“Baş komiser benimle bir tek senin çalışmak istediğini söyledi. Neden?”
“Sen Avery Black’sin,” dedi Ramirez, yanıt çok barizmiş gibi. “Seni nasıl merak etmezdim? Kimse seni tanımıyor, ama herkesin senin hakkında bir fikri var: gerzek, dâhi, modası geçmiş, girişken, katil, kurtarıcı. Doğruları yanlışlardan ayırmak istedim.”
Читать дальше