© 2021 - History Nerds, Aleksa Vučković
1 ci Dünya Savaşı: Adanmış Bir Nesil
Author: History Nerds ve Aleksa Vuckovic
Translator: Bahtisen Yavuz
Giriş
Bir yazar ve bir tarihçi için en büyük zorluk, böylesine geniş kapsamlı ve önemli bir konudan alnının akıyla çıkmaktır. Günümüzü, yani bir asır sonrasını düşündüğümüzde, Birinci Dünya Savaşı son derece detaylı araştırılabilir ve her yönüyle keşfedilebilir. Fakat bunu yazmaya kalkışınca ve Dünya tarihinin bu en acımasız döneminin resmini yansıtmaya karar verince, en büyük engelle karşılaşıyorsunuz: hatta daha ilk kelimeye başlamadan. Problem şuradan kaynaklanıyor: İlk gerçek Dünya Savaşını ve bu depremin çelişkilerini adil bir şekilde nasıl resimleyeceksin? Bu global çatışmanın girdabında kaybolan milyonlarca hayatı nasıl tarafsızca resmedeceksin ve bunu yaparken de, bu kitapta, dünyanın pek çok savaş yıkığı köşesinde sonsuza kadar kaybolmuş hayatlara saygıda kusur etmeyeceksin.
Bir yazar ve tutkulu bir tarihçi olarak, bu zorluğu kendime rehber edindim-hatta bu kitabı yazmaya başlamadan önce. Birinci Dünya Savaşı vizyonunu gelecek nesillere hakkıyla taşımak için bunun anlaşılması, bilinmesi ve hatırlanması gerekmektedir. Çünkü savaşın sonu zafer de olsa, kurban vermeden ve başarısızlıklarla karşılaşılmadan bu gerçekleşemez. Söz konusu bu olunca, bu çalışma dünyayı saran bu global savaşın tüm yönlerini yansıtma gayretinde olacaktır. Batı cephelerinin siperlerinden, Balkan Cephesinde göğüs göğse savaşlara kadar bir tarama yapmak ve kurban olan insanları anmak gerekmektedir. Bu geniş kapsamlı konuyla boğuşurken, bir başka kritik konu daha var ki; mutlaka ele alınması gerekir. Bu konu diyalogdur. Bugün, bir asırdan fazla süre önce gerçekleşmiş olan global bir savaşı her yönüyle ele almamız, nedenlerini ve modern, çağdaş dünyaya etkilerini incelememiz gerekmektedir. Bu Büyük Savaş, dönemin tarihçilerince açıklandı ve tartışıldı. Ve bugün, onların birikmiş çalışmalarında ve tarih literatürü boyunca seçkin bir kaynak oluşturmuştur.
20ci yüzyılın ilk onlu türbülanslı yıllarından bu yana çok şey değişti ve tarih o günlerden beri hiç nefes alamadı, hiçbir şey artık aynı değildi. Yalnız, bir daha da o günlerin toplu cinneti, yani 1ci Dünya Savaşındaki o denli bir vahşet bu kadar geniş bir alana yayılmadı. Monarşilerin şaşaalı zamanları ile çöküş dönemleri arasında, yani eski geleneklerden yeni teknolojilerle tanışılan, baskı altındaki halkların özgürlük çığlıkları atmaya başladığı bir dönemde, dünya nefesini tutmuştu. 1914 ün ilk aylarından itibaren tüm dünya, korku ve merakla Avrupa’nın savaş uçurumunun dibinde sallanmasını izliyordu. Fakat, ne yazık ki, savaş kaçınılmazdı ve Avrupa savaşa girdi ve dünya da ardından takip etti. Başlangıçta iki devlet arasında gibi başlayan bir çatışma, daha sonra Büyük Savaş ve ardından da 1 ci Dünya Savaşı olarak adlandırılan gerçek bir dünya savaşına dönüştü. 28 Temmuz 1914 de başladı ve 11 Kasım 1918 e kadar sürdü, ardında milyonlarca can kaybı bırakarak. Bugün, 1 ci Dünya Savaşı insanlık tarihindeki en ölümcül ve en vahşi savaşı olarak addedilir ve bedeli Avrupa’nın bir koca mezarlığa dönüşmesi- savaşın alevlerine yürüyen 60 milyon ana, baba, oğul, kız, bacı, kardeş olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı, pek çok yönden de ilklerin savaşıdır. Dünyanın en kritik zamanlarında -eski geleneklerin hızla kaybolduğu ve yerini büyük oranda endüstrinin aldığı bir dönemde geldi. Bu endüstri de çok geçmeden askeri amaçlara yönelmeye başladı ve geleneksel savaş yöntemlerinin yerini gelişmiş silahlar almaya başladı. Ve bu da beraberinde, daha gelişmiş yöntemler ve daha yıkıcı ve kitlesel ölümlere sebep olan silahları getirdi. Cepheler genişlemeye başladı ve savaş yerden havaya, sonra da denize yayıldı. Pek çok yönden, insanlığa tarihin en kötüsünü yaşatan bir savaş oldu. Piyade savaşları ve düşmanların birbirine karşı savaş kurallarını uyguladığı günler çok gerilerde kalmıştı. Tüfek icat olmuş mertlik bozulmuştu. Muharebe meydanlarındaki şerefli göğüs göğse çatışmalarda yaşanan savaş namusu çoktan unutulmuştu. Birinci Dünya Savaşı, dünyayı uçaklar, bombardımanlar ve açlıktan ölümler çağına taşıdı. Dünyayı önce, zehirli gaz savaşları ve hava hakimiyeti ile genişleyen cepheler bataklığına itti. Evet, ilklerin savaşıydı ve dünyayı öyle bir uçuruma sürükledi ki; geri dönülemez yaralar açtı. Ve şimdi, Birinci Dünya Savaşından yıllar sonra, savaşlar yine asla eskisi gibi olmayacak.
Bölüm 1
Sahneyi savaşa hazırlama: Arka Planı
Savaşa sebep olan en can alıcı sebeplere ve olaylara direkt olarak gömülmeden önce, 20 ci yüzyıla gelirken dünyada olan değişiklileri ve gelişmeleri yansıtmak son derece önemlidir. Bu gelişmeler oldukça dinamik ve bir o kadar da düzensizdi. Ve en önemlisi de sanayi idi. Başlangıçta, sanayi büyük ölçüde kentlerde hayata geçirildi ve kırsal kesimler geleneksel hayatlarına devam ettiler. Fakat çok geçmeden, bu da değişmeye başlayacaktı. Dikkatler büyük bir hızla sanayileşmeye çevrildi ve bu da pek çok şeyi değiştirdi. Endüstrileşme, kentleşmeyi getirdi ve ardından da kentsel alanlar ve kent merkezlerinin sayısı artmaya başladı. Bu durum da, tüm Avrupa’da demografik değişikliklere yol açmıştır. Binlerce istihdam yaratan büyük ortaklıklar ve fabrikaların ortaya çıkması ve buharlı makinalardan petrole geçişle birlikte, Avrupa ve diğer dünya ülkelerinin, artık kırsal hayatın yavaş yavaş zayıflayacağı yeni bir dünya düzenine doğru kaydıkları belli olmaya başlamıştı.
Bir başka kritik değişiklik de, dünya demografisinde meydana geldi. Başlangıçta Avrupa gerçek bir popülasyon patlaması yaşadı. İlk 20 yıl boyunca, büyük sanayi işletmelerinde, pek çok Avrupalının daha iyi iş imkanı ve daha iyi bir hayat imkanı bulmak için kendilerini Kuzey Amerika kıyılarında bulması nedeniyle oluşan büyük iş gücü açığından dolayı Avrupa, çok yüksek boyutlarda göçlere sahne oldu. Avrupa’da, yani ülkelerinde kalanlar ise kentlerdeki imkanları keşfetmişlerdi. Kentlere ve gelişmiş bölgelere doğru göçler başladı ve pek çok şehir on yıldan daha kısa sürede hızlı bir şekilde gelişmeye başladı. Bu hızlı gelişme de sınıf farklılıklarında gözle görülür bir uçurum yaratmaya başladı: gelişen sanayiler ve ticaret zenginliğin yeni kaynağı idi ve profesyonel, ticari ve beyaz yakalı orta sınıfın yeni kaynağıydı. Diğer yandan da, nüfus artışı ve kırsal kesimden kentlere hızlı akış neticesinde alt sınıfta ve mavi yakalı ailelerde yoksulluk had safhaya varmaya başlamıştı. Bu çalışan aileler genelde ortalama dört çocuk sahibi idiler ve kötü şartlardaki apartman bloklarında berbat şartlarda yaşıyorlardı. Sınıflar arası uçurumlar 20 ci yüzyılın başlarında hayatın her alanında kendini göstermeye başladı. yavaş yavaş göze çarpmaya başladı . Ayırımcılık tüm kentsel çevrelerde rastlanır oldu, özellikle de kıyafetlerde ve zenginlerle fakirler arasındaki sosyal alışkanlıklarda.
19 cu yüzyılın ortasındaki “Sanayi Devriminin liderlerinden birisi, sanayi devi olma yolunda ilerleyen ve “Dünyanın atölyesi” olarak adlandırılan İngiltere olmuştur. Ne var ki, diğer Avrupalı güçler, güç ve zenginlik üzerinden bir yarış yaratarak, çok geçmeden ona yetişmeye başladılar. 1870lerde, Almanya kömür, çelik ve demir üretiminde hızlı bir şekilde sanayisini genişletti ve 1913 de sanayi liderliğini İngiltere’den devraldı. Bununla beraber, Avrupa’nın dışında, Amerika dünyanın en güçlü ve tartışmasız en büyüğü oldu. Fakat Avrupa’da büyük bir dengesizlik yaratılmıştı. Küçük uluslar, yarışmaya ve Almanya’nın hızlı gelişimini yakalama mücadelesine başladılar ve güçler arası seviyedeki bu açık kapatılamaz düzeye gelmişti. Güçler arası seviye uçurumu o denli fazla idi ki, ilerleyen zamanlarda çok ciddi sonuçlar doğuracaktı.
Читать дальше