Arşidük’ün arabası daha sonrasında, konuşma yapması planlanan Belediye Binasına yöneldi. Her ne kadar olayın etkisiyle stresli ve sarsılmış olsa da orada toplanmış kalabalığa konuşmasını yaparken halka, “gözlerinizde suikastın başarısızlığından dolayı hissettiğiniz sevinci görüyorum”, deme şansını yakaladı. Bunun arkasından, korumalar arasında bir tartışma başladı. Arşidük’ün korumaları, ziyaretin kısa kesilmesini ve suikast tehdidine karşı endişelerini dile getirirken, hükümet görevlileri bunun tersini iddia ettiler ve Bosna Valisi Oskar Potiorek de bir daha suikast gibi bir olayın gerçekleşme ihtimali olmadığı konusunda ısrar etti ve suikast işinin artık bittiğini söyledi. Konvoy, bir saatten az bir süre önce yaralananları ziyaret etmek üzere şehir hastanesine yöneldi.
Asıl niyet şehir merkezinden ve şehrin kalabalığından kaçınmak olduğu halde, sürücüler arasındaki iletişim bozukluğu nedeniyle yanlış yöne yani doğruca şehir merkezine yöneldiler. Bu korkutucu dönüşten sonra, konvoy kendini, ilk girişimi başarısız olduktan sonra pozisyonunu değiştirmeyi başarmış Gavrilo Princip’in pozisyonunun tam da karşısında buldu. Tesadüfi olarak mükemmel bir bekleme pozisyonu almış olarak, içinde Arşidük ve eşinin olduğu üçüncü arabayı gördü, direkt olarak onlara yaklaştı ve boşluk menzilinden iki el ateş etti. İlk kurşun Arşidük’ün şahdamarına, diğer kurşun da eşinin karnına saplanmıştı. Her ikisi de 11:30 da hayatını kaybetmişti.
Suikastın gerçekleşmesinde, politik gerekçeler ve neticedeki kargaşaların önemi büyüktü. Avusturya-Macaristan mahvolmuştu ve bir sonraki ayda Temmuz Krizi patlak Verdi. Avrupa’nın tüm ana güçleri arasındaki yoğun diplomatik kavgalar neticesinde taraflar savaşa sürüklendiler. Avusturya’nın, Sırbistan’a yayınladığı Temmuz Ultimatomunda talep ettiği hususlar krizin boyutlarını daha da derinleştirdi. Ultimatomun esas sebebi Sırbistan’ı savaşa kışkırtmaktı çünkü Avusturya onların suikasta karıştığını ve Bosna olayına karışma amacında olduklarını düşünüyorlardı. Sırbistan ultimatomu aldıktan ve listedeki tek bir talebi reddettikten sonra, orduya tam teyakkuz emrini Verdi. Ultimatom tam olarak Kabul edilince, Avusturya kısmi teyakkuz emri Verdi ve tüm diplomatic ilişkileri bertaraf ederek neticede 28 Temmuz 1918 de dünya savaşını başlatacak ilk adımı attı ve Sırbistan’a savaş açtı.
Bölüm IIIBüyük Savaş Başlıyor3.1 –Ultimatom
Suikastın ardından Avusturya-Macaristan’da duygular karışıktı. Franz Ferdinand cinayeti çoğunluk tarafından mateme sebep olmamış ve Viyana halkı gündelik hayatlarına devam etmişti. Hatta, İmparator Franz Joseph bile her ne kadar varisinin ölümünden biraz rahatsızlık duymuş olsa da, herkesçe bilinen pek de yakın olmadıkları gerçeğiyle pek fazla etkilenmemişti. Alınacak kararlara mesafeli kalmayı yeğledi ve karar yetkisini dış işleri bakanı, Leopold Berchtold ile Genel Kurmay Başkanı Franz Conrad von Hötzendorf’a bıraktı. Onlar ve diğer bakanlar bu suikast olayını kullanarak, Sırbistan’ın Bosna’nın iç işlerine karışmasını engellemek için olayı fırsata çevirme ve bölgeyi güvenli hale getirme niyetindeydiler. Tüm Avusturyalı elitler ve subaylar için savaş gerçek bir fırsattı ve kimse de bunun aksini düşünmüyordu. Bu nedenle Avusturya hükümetinin baş önceliği acilen Sırbistan’a karşı savaş açmaktı. Mareşal Conrad von Hötzendorf , Sırbistan’ı düşman olarak bir an önce etkisiz hale getirmek isteyen savaş çığırtkanlarının başını çekiyordu. Sırbistan’ı kastederek, “ayağının dibinde bir engerek varsa, o seni sokmadan kafasını ezeceksin”, meşhur lafını etmişti. Ve bu sözlerinin hemen arkasından da savaş kararı geldi ve ultimatom duyuruldu. Ultimatomdaki talepler son derece saçmaydı. Sırp hükümetine 23 Temmuzda, Belgrad’da Avusturyalı bakan Baron Giesl Von Gieslingen tarafından teslim edildi.
Sırp hükümeti, ultimatomun kendilerini zorda bırakmak için kasıtlı bir şekilde yapılması imkansız talepler içermesi nedeniyle iyice çıkmaza girmişlerdi. Diğer ana müttefik güçlerden de yeterli desteği alamayan Sırp bürokratlar, Kralın yanında Avusturya-Macaristan’ı daha fazla öfkelendirmemek için bir an önce bir anlaşma hazırlama gayretine girdiler. Hükümet yetkilileri ertesi gün toplandılar, uzun bir toplantının ardından cevabın taslağı hazırlandı. Çoğunluk, Avusturya polisinin Sırbistan’da serbestçe operasyon yapabilmesini içeren 6 cı madde hariç diğer tüm maddeleri onaylama konusunda mutabık kaldılar. Bazı akademisyenler ise Sırpların bazı maddeleri kibar bir dille reddetmekten yanaydı. Her iki halde de, ultimatomun doğası daha başlangıçtan beri çok sarihti. Ultimatomun, Sırplar için ne denli küçük düşürücü ve hakaretvari olduğu, 24 Temmuz da, Sırp Kral vekili Alexander’ın Rus Çarı 2 ci Nicholas’a yazdığı mektupta açık şekilde görünüyordu:
“…Avusturya-Macar ultimatomundaki talepler Sırbistan gibi bağımsız ve şerefli bir ülke için son derece küçük düşürücüdür…Avusturya-Macar taleplerini bağımsız bir ülkenin şerefine yakışır bir şekilde ve Majestelerinizin tavsiyeleri doğrultusunda Kabul etmeye hazırız. Bu suikastte dahli olduğu ispatlanmış olan herkes, tarafımızca çok ağır bir şekilde cezalandırılacaktır. Bazı taleplerin karşılanabilmesi için, anayasamızı değiştirmek gerekmektedir ve bu da zaman alacaktır. Bize verilen süre çok kısa…Haşmetmeaplarınızın, bize ihtiyacımız olduğunda yaptığı değerli rehberlikten güç alarak, sizin cömert Slavik yüreğinizin dualarımızı yine duyacağınıza dair umutlarımızı canlı tutmaktadır.”
Sırbistan’ın cevabını alan ve bu cevaptan tatmin olmayan Avusturya-Macaristan hükümeti, hızlı bir şekilde Sırbistan ile tüm diplomatik bağlantılarını kesti. Bunun hemen ardından da- gerçi biraz garip şekilde , savaş deklarasyonu geldi: Avusturya-Macaristan Hükümeti, Sırp Hükümetine, Dış İşleri Bakanı Berchtold imzalı basit bir telgraf gönderdi. 28 Temmuz, 1914 de gönderilen telgraf, çok kısaydı ve aşağıdaki hususlara dikkat çekiyordu:
“Sırbistan’ın Kraliyet Hükümeti, 23 Temmuz 1914 de Avusturya-Macaristan bakanı tarafından Belgrad’da teslim edilen notaya tatmin edici bir cevap vermemiştir ve bundan dolayı Kraliyet hükümeti de haklarının ve çıkarlarının korunması için silahlı kuvvetlere başvurma hususunda kendisini sorumlu hissetmektedir. Bu nedenle, Avusturya-Macaristan, Sırbistan’a karşı savaş durumuna geçme konusunu gözden geçirmektedir.
Avusturya-Macaristan Dış İşleri Bakanı Kont Berchtold
Çatışmalara girme konusunda Avrupa çok hızlı ve kararlıydı. Sırp hükümeti, Avusturya’nın ultimatomla yetinmeyeceğini bildiğinden, onların gazabına uğramanın kaçınılmaz olduğunu tahmin edebiliyorlardı. Hazırlık olarak, hemen ertesi günü teyakkuz emri verdiler. Avusturya-Macaristan da İmparator Franz Joseph’in direktifleriyle sekiz kolorduya teyakkuz emri verildi. Bu da, Sırbistan’a karşı operasyonların başlangıcı olacaktı. Avusturya halkı savaş deklarasyonunu çok olumlu karşıladı. O sırada, çok daha kararlı bir politik duruş sergilemek ve Sırbistan’a desteğini göstermek için ve Avusturya-Macaristan’ı muhtemel saldırıdan caydırma amacıyla, Rusya kısmi teyakkuz emri Verdi. 2 ci Çar Nikolas daha da ileriye gidip, Sırbistan ile Avusturya arasındaki anlaşmazlığa doğrudan müdahil olma amacıyla genel alarm talimatı Verdi. Rusya’dan gelen tüm bu salvoların üstüne, Alman Kayzer 2 ci Wilhelm, kuzeni Çar Nicholas’dan teyakkuzu kaldırıp geri adım atmasını istedi. Ayrıca Fransa’ya da bir ultimatom göndererek tarafsız kalmalarını ve Rusya savaşta Sırbistan’ı desteklediğinde, ona yardım etmemelerini istedi.
Читать дальше