1 ...6 7 8 10 11 12 ...16 “Devam et,” sesi ölüyormuş gibiydi. “Devam et.”
Dizlerinin üstüne düştü, yırtık teli bir kenara itti ve deliğin içinden sürünerek geçti. Uzun çimlerin arasındaydı. Ayağa kalktı, birkaç adım sendeledi ve görmediği bir şey yüzünden yere düştü, toprak setin üzerinden aşağıya doğru yuvarlandı. Kendini durdurmaya çalışmadı. İvmenin vücudunu en dibe kadar götürmesine izin verdi.
Durdu, yoğun şekilde nefes alıyordu. Sırtındaki ağrı gerçek ötesiydi. Yüzü toprağın içindeydi. Burası ıslak, çamurluydu, ve nehir kenarındaydı. İsteseydi kendini karanlık nehre bırakabilirdi. Bunun yerine çalıların derinlerine doğru emekledi. Güneş henüz yüzünü göstermemişti. Eğer orada kalır, hareket etmez, ses çıkarmazsa, bir ihtimal…
Göğsüne dokundu. Çektiğinde, eli kanla kaplanmıştı.
*
Ezatullah çitlerdeki delikte durdu. Dünyası dönüyordu. Eldrick’in peşinden koşmak başını döndürdü.
Elleri çitlerdeki zincire tutunarak ayakta durmasına yardım ediyordu. Kusmak isteyeceğini düşündü. Çalıların arası karanlıktı. Onu orada bulmak için saatler harcayabilirlerdi. O büyük, terkedilmiş binaya girebilirse, onu hiçbir zaman bulamayabilirlerdi.
Moahmmar, yanında duruyordu. Eğilmişti, elleri dizlerinin üstünde derin derin nefes alıyordu. Vücudu titriyordu. “Girmeli miyiz?” dedi.
Ezatullah kafasını salladı. “Zamanımız yok, onu iki kere vurdum. Hastalık onu öldürmezse, kurşunlar öldürecektir. Burada yalnız başına ölmesine izin vereceğim. Belki Allah, onun bu korkaklığına acır. Umarım. Öyle ya da böyle, onsuz devam etmeliyiz.”
Arkasına döndü ve panelvana doğru yürümeye başladı. Araç çok uzağa park edilmiş gibi duruyordu. Yorulmuştu, hastaydı, ama bir ayağını diğerinin önüne atmaya devam ediyordu. Her bir adım onu cennetin kapılarına yaklaştırıyordu.
Saat 06:05
Terörle Mücadele Müşterek Komuta Binası – Manhattan Şehir Merkezi
“Luke, yapabileceğin en iyi şey adamlarını toplamak ve Washington’a gitmek” dedi takım elbiseli adam.
Luke, kontrol merkezinin ana odasında, baş döndürücü bir kaosun içinde duruyordu. Gün doğmuştu bile ve o zayıf gün ışığı çalışma odasının iki kat yukarısındaki pencerelerden sızıyordu. Zaman çok hızlı geçiyordu, ve kontrol merkezi bu süreçte karmakarışık, berbat bir hale gelmişti.
Odaya iki yüz kişi doluşmuştu. En az kırk çalışma istasyonu vardı, bazılarında iki bazılarında üç kişi beşer bilgisayarın karşısında oturuyorlardı. Karşılarındaki büyük ekranda yirmi farklı televizyon ve bilgisayar ekranı gösteriliyordu. Ekranlarda Manhattan’ın, Bronx’un, Brooklyn’in dijital haritaları, Holland ve Lincoln Tünellerinin giriş ve çıkışlarını gösteren canlı yayınlar ve ülkede olduğu bilinen Arap teröristlerin sabıka fotoğrafları gösteriliyordu.
Ekranlardan üçünde, yardımcılarının cüce gibi görünmesine sebep olan iki metrelik boyuyla, kürsüdeki mikrofona, cesur New York sakinlerine evde kalmalarını ve evlatlarına sarılmalarını salık veren Vali DeAngelo vardı. Konuşmasını daha önceden hazırlanmış kağıtlardan okuyordu.
“En kötü senaryoda,” dedi Vali, sesi odanın farklı yerlerine yerleştirilmiş hoparlörlerden geliyordu, “ilk patlama anında birçok insan hayatını kaybedecek, ve o an, etrafta bir paniğe yol açacaktır. Halkın radyasyona maruz kalması, daha geniş kitlelerde ve alanda korku yaratacak ve bu ülkeye yayılacaktır. İlk patlama esnasında yayılan radyasyona maruz kalanların çoğu hastalanacak ve bazıları ölecektir. Temizlik masrafları devasa olacak, ancak; psikolojik ve ekonomik masrafların yanında bu devenin yanında pire kalacaktır. New York’un ana tren istasyonlarından birinde gerçekleşecek bir kirli bomba saldırısı, doğuyla olan deniz ulaşımını, öngörülebilir gelecek boyunca büyük sekteye uğratacaktır.”
“Ne hoş,” dedi Luke. “Onun bu konuşma yazılarını kim yazıyor merak ediyorum.”
Odayı taradı. Her ajansı temsil eden birileri vardı. Alfabe çorbası gibiydi. NYPD, FBI, NSA, ATF,DEP, hatta CIA. Yok artık, DEA da buradaydı. Luke emin olamadı, radyoaktif malzemenin çalınmasının uyuşturucuyla ilgili bir suçla ne alakası olabilirdi.
Ed Newsam, ÖMT’yi bulmak için kalabalığa karışmıştı.
“Luke, beni duydun mu?”
Luke arkasına, çözmesi gereken olaya döndü. Ed, Ulusal Güvenlik’ten Ron Begley ile birlikte duruyordu. Ron, 50’lerin ortasında kelleşen bir adamdı. İri, yuvarlak bir midesi ve tıknaz parmakları vardı. Luke onun hikayesini biliyordu. Masa başı işi olan, devletten, bürokrasiden gelen biriydi. 11 Eylül’de, hazinede vergi kaçakçılarını ve Ponzi şeması, yani zincir dolandırıcılarının izini süren bir ekibi yönetiyordu. Ulusal Güvenlik yaratıldığında, terörle mücadeleye geçmişti. Hayatında hiç tutuklama yapmamış, gereksiz yere silah sıkmamıştı.
“Eve gitmemi istediğinizi söylediniz değil mi?”
“Burada insanların işine karışıp onları kızdırıyorsun Luke.” Kurt Meyerson NYPD’deki patronunu arayıp, insanlara hizmetçinmiş gibi davrandığını söylemiş. Ve bir Özel Timi komuta ettin öyle mi? Bir Özel Tim. Beni dinle, bu onların işi. Senin, onların liderliğini kabul etmen gerekirdi. Bu böyledir.”
“Ron, bizi çağıran NYPD’ydi. Öyle sanıyorum ki bize ihtiyaç duydukları için aradılar. İnsanlar bizim nasıl çalıştığımızı biliyor.”
“Kovboylar,” dedi Begley. “Rodeocu kovboylar gibi çalışıyorsunuz.”
“Don Morris, buraya gelmem için beni yatağımdan kaldırdı. Don’la konuşabilirsin…”
Begley omuz silkti. Hayalet bir gülümseme belirdi yüzünde. “Don geri çağırılmıştır. Yirmi dakika önce bir helikoptere atlayıp gitti. Sana da aynısını tavsiye ederim.”
“Ne?”
“Aynen öyle. Bu sefer bir terfi aldı ve bu işle ilgilenmeyecek. Onu durum raporlarını sunmak ve brifingler için Pentagon’a aldılar. Gerçek üst seviye işler. Sanırım bu işi yapacak bir stajyer bulamadılar ve Don’a bu işi verdiler.”
Begley sesini alçalttı, ama Luke onu hala duyabiliyordu. “Sana bir tavsiye. Don’un emekli olmasına üç yıl var ve elinde neyi var? Don soyu tükenen bir tür. O bir dinozor, ve ÖMT de öyle. Bunu sen de, ben de biliyoruz. Bu ajans içindeki minik gizli ajanslar, bunlar hep yol kenarından gidiyor. Biz artık birleşiyor ve merkezileşiyoruz, Luke. Artık ihtiyacımız olan, veriye dayalı analiz. Gelecekte, suçları hep bu şekilde çözeceğiz. Bugün de, bu teröristleri bu şekilde yakalayacağız. Maço süper-casuslara, emekli olmuş, yaşlanan, binalardan iplerle inen, eski komandolara ihtiyacımız yok. Gerçekten, yok. Kahramancılık oynamak bitti. Aslında, düşününce biraz gülünç ve saçma.”
“Harika,” dedi Luke. “Bunları tavsiye olarak algılıyorum.”
“Öğretmenlik yaptığını sanıyordum,” dedi Begley. “Tarih, politik bilim, onun gibi bir şey.”
Luke onaylarcasına kafa salladı. “Yapıyorum.”
Begley Luke’un koluna etli elini koydu, “Onunla devam etmelisin.”
Luke, adamın elini itti ve takım arkadaşlarını bulmak için kalabalığa karıştı.
*
“Elimizde ne var?” dedi Luke.
Takımı ofisin dışındaki bir odada kamp kurmuştu. Birkaç boş masa bulmuşlar ve üstlerine dizüstü bilgisayarlar ve uydu bağlantılarıyla kendi komuta merkezlerini kurmuşlardı. Trudy ve Ed Newsam ve birkaç kişi daha oradaydı. Swann, bir köşeye üç dizüstü bilgisayarla çekilmişti.
Читать дальше