Agatha Christie - 16.50 Treni

Здесь есть возможность читать онлайн «Agatha Christie - 16.50 Treni» весь текст электронной книги совершенно бесплатно (целиком полную версию без сокращений). В некоторых случаях можно слушать аудио, скачать через торрент в формате fb2 и присутствует краткое содержание. Город: İstanbul, Год выпуска: 2004, ISBN: 2004, Издательство: Altın Kitaplar, Жанр: Классический детектив, на турецком языке. Описание произведения, (предисловие) а так же отзывы посетителей доступны на портале библиотеки ЛибКат.

16.50 Treni: краткое содержание, описание и аннотация

Предлагаем к чтению аннотацию, описание, краткое содержание или предисловие (зависит от того, что написал сам автор книги «16.50 Treni»). Если вы не нашли необходимую информацию о книге — напишите в комментариях, мы постараемся отыскать её.

Sıradan bir günde, her şeyin olması gerektiği gibi olduğu bir anda inanılmaz bir olay yaşanır.
Yan yana gelen iki trende ancak korku filmlerinde rastlanacak türden bir cinayet vakası yaşanmaktadır. Ve tüm bunların tek tanığı bir kadındır.
Elspeth çaresizlik içinde baktığı vagonun penceresinden bir adamın bir kadının boğazını hunharca sıktığını görür. Zavallı kadının bir süre sonra cansız bedeni yere yığılır ve o anda tren hareket eder.
Bu düğümü çözebilecek tek kişi Jane Marple’dan başkası değildir. Ve belki de Elspeth’e inanacak tek kişi… Çünkü ortada ne şüpheli, ne başka tanık, ne de ceset vardır.

16.50 Treni — читать онлайн бесплатно полную книгу (весь текст) целиком

Ниже представлен текст книги, разбитый по страницам. Система сохранения места последней прочитанной страницы, позволяет с удобством читать онлайн бесплатно книгу «16.50 Treni», без необходимости каждый раз заново искать на чём Вы остановились. Поставьте закладку, и сможете в любой момент перейти на страницу, на которой закончили чтение.

Тёмная тема
Сбросить

Интервал:

Закладка:

Сделать

Arkasına yaslanarak, derin bir soluk aldı. Sekreteri haklıydı. Henüz tam anlamıyla iyileşmiş sayılmazdı ama yine de büroya gelip işlerin nasıl gittiğini görmek istemişti. Her şey yolunda görünüyordu. Etrafına bakındı; görkemli, özgün büro mobilyaları, mat lambriler, modern lüks koltuklar, her şey başarının ifadesiydi. Öyle de görünmeliydi. Alfred hep yanlış yapmıştı. Eğer başarılı görünürseniz insanlar da başarılı olduğunuza inanıyorlardı. O ana kadar gerçek ekonomik durumuna ilişkin hiçbir söylenti çıkmamıştı. Buna rağmen çöküş çok yakın görünüyordu. Eğer Alfred yerine babası ölmüş olsaydı! Aslında hiç kuşkusuz hedeflenen buydu. Ama anlaşıldığı kadarıyla babasının arseniğe karşı özel bir dayanıklılığı vardı. Eğer zehir görevini yapmış olsa, şu anda tüm sorunlarından kurtulmuş olabilirdi.

Yine de en önemlisi sorunları olduğunu belli etmemekti. Başarılı bir görünüm şarttı. Aslında miskin ve kılıksız Alfred’e benzememesi gerekti. Kardeşi hep kısa dönemli spekülasyonlarla bir şeyler kazanma peşinde koşarak, gerçek büyük partileri göz ardı etmişti. Orda burada kuşkulu birtakım tiplerle ortaklık kurarak küçük dolandırıcılıklarla uğraşmıştı, ama hakkında herhangi bir suç delili bulunamamış, hep kanunun boşluklarından faydalanarak yakasını sıyırmayı başarmıştı. Bütün bunlardan eline ne geçmişti? Kısa dönemli kazançlar ve ardından yeniden miskin, yoksulluk günleri! Harold ağabeyiyle hiç iyi geçinmemiş, ondan hiçbir zaman hoşlanmamıştı. Şimdi ortadan kalkmasıyla eninde sonunda gelecek olan büyükbabanın servetinden Harold’a düşecek payın da artması sağlanmış oluyordu. Artık miras beşe değil dörde bölünecekti. Böylesi çok daha iyiydi!

Harold’un yüz ifadesinde belirgin bir rahatlama göründü. Yerinden kalkarak şapka ve paltosunu alıp bürodan çıktı. Bir iki gün kendini yormadan çalışsa iyi olacaktı. Kendini halen bitkin hissediyordu. Arabası aşağıda bekliyordu. Kısa bir süre sonra arabasına binmiş, Londra’nın yoğun trafiğinde evin yolunu tutmuştu.

Uşağı Darwin kapıyı açınca, “Hanımefendi henüz geldiler” dedi.

Harold uşağı bir an için şaşkın bakışlarla süzdü. Alice! Aman Tanrım, Alice eve bugün mü dönecekti? Bunu tamamen unutmuştu. Darwin’in onu uyarması iyi olmuştu. Yukarı çıkıp da onu görünce şaşırsa bu hiç iyi olmayabilirdi. Aslında bu pek o kadar önemli de değildi ama… Ne Alice ne de o birbirlerine karşı duydukları hisleri saklamak için özel bir çaba göstermiyorlardı. Alice belki ondan hoşlanıyordu… ama Harold bunu bilemiyordu.

Aslına bakılırsa Alice onun için büyük bir hayal kırıklığı olmuştu. Ona şık olmamıştı, tabi ki, ama sıradan görüntüsüne karşın çevresiyle ilişkileri mükemmeldi. Ailesi ve bağlantıları ise hiç kuşkusuz Harold’un çok işine yaramıştı. Belki olabileceği kadar değil ama yine de oldukça! Alice ile evlenirken doğacak oğullarıyla ilgili planlar yapmıştı. Ama ne oğlu ne de kızı olmuştu ve ikisi baş başa, birbirleriyle konuşacak pek bir şeyleri olmadan ve birbirleriyle birlikte olmaktan hoşlanmadan yaşlanmak zorunda kalmışlardı.

Alice zamanının büyük kısmını akrabalarıyla geçiriyor, kışları genellikle Riviera’ya gidiyordu. Karısı bundan hoşlanıyordu ve Harold’un da bu duruma bir itirazı yoktu.

Yukarı çıkıp salona giderek, eşini nezaketle selamladı.

“Demek döndün, tatlım! Seni karşılayamadığım için üzgünüm, ama şehirde yapacak işlerim vardı. Elimden geldiğince çabuk döndüm. Saint-Raphael nasıldı?”

Alice, ona Saint Raphael’i anlattı. Sarı saçlı, kalkık burunlu, iri kahverengi gözlü, ince yapılı bir kadındı. Nazik, eğitimli, monoton ve biraz depresif bir ses tonuyla konuşuyordu. Gerçi Manş Denizi biraz dalgalıydı ama yine de rahat bir dönüş yolculuğu yapmış sayılabilirdi. Dover’deki gümrük formaliteleri ise her zamanki gibi sinir bozucuydu.

Harold her zamanki gibi, “Keşke uçakla dönseydin, çok daha rahat!” dedi.

“Evet, ama uçak yolculuğundan hoşlanmıyorum. Çok huzursuz oluyorum. Sinirlerim bozuluyor.”

“Ama çok daha kısa sürüyor. Zaman kazanıyorsun” diye yanıtladı Harold.

Lady Alice Crackenthorpe yanıt vermedi. Onun için yaşamda önemli olan zamanı kazanmak değil iyi değerlendirmekti. Tartışmaktansa nezaketle eşinin sağlık durumunu sormayı yeğledi.

“Emma’nın telgrafı beni çok endişelendirdi” dedi. “Hepiniz hastalandınız mı?”

“Evet, öyle” dedi Harold.

“Kısa bir süre önce gazetede bir otelde gıda zehirlenmesinden aynı anda kırk kişinin hastalandığını okumuştum” dedi Alice. “Sanırım bunun nedeni buzdolapları. İnsanlar yiyecekleri artık çok uzun süre saklıyorlar.”

“Olabilir” dedi Harold. Acaba arsenikten bahsetmeli miydi, yoksa bahsetmemeli miydi? Ancak Alice’e bakınca bunu yapmamaya karar verdi. Alice’in dünyasında arsenik zehirlenmelerine yer olmadığını hissediyordu. Bu onun için yalnızca gazetelerde, dergilerde okunacak bir şeydi. Onun ya da ailesinin başına gelecek bir şey değildi. Ama Crackenthorpe ailesinin başına gelmişti işte…

Odasına çıkarak akşam yemeği için hazırlanmadan önce bir iki saat kadar uzandı. Eşiyle baş başa geçirdiği akşam yemeğinde konuşulan konular genel anlamda hep aynıydı. Nazik, tekdüze! Saint-Raphael’deki tanıdıklardan ve arkadaşlarından söz ettiler.

“Antredeki etajerin üzerinde sana küçük bir paket gelmiş” dedi Alice.

“Öyle mi? Görmedim.”

“Harold, biri bana ahırda ya da ambarda bulunan, cinayete kurban gitmiş bir kadın cesedine ilişkin inanılmayacak bir şeyler anlattı. Olayın Rutherford Hall’da meydana geldiğini söyledi. Sanırım yanılıyor, bu başka bir Rutherford Hall olmalı, öyle değil mi?”

“Hayır” dedi Harold. “Doğru. Bizim ambarda bulundu.”

“Sahi mi, Harold? Rutherford Hall’un ambarında bir ceset bulunuyor ve sen bana bundan hiç bahsetmiyorsun. Bu inanılır gibi değil!”

“Ah, buna fırsat bulamadım” dedi Harold. “Hem ayrıca bu çok sıkıcı bir konu. Aslına bakarsan bizimle hiçbir ilgisi yok, ama basına öyle yansıdı işte. Polise ifade vermek zorunda kaldık, filan.”

Alice, “Çok tatsız!” dedi. Bir anlık ilgiyle, “Cesedin kime ait olduğu anlaşıldı mı?” diye sordu.

“Henüz değil.”

“Nasıl bir kadınmış?”

“Kimse bilmiyor. Fransız olduğunu düşünüyorlar.”

“Oh, Fransız mı?” diye soran Alice’in ses tonu sınıf farkı dikkate alınmayacak olursa Müfettiş Bacon’u andırıyordu. “Herkes açısından çok sıkıcı bir şey” diye onayladı.

Yemek odasından çıkarak, yalnız oldukları zamanlarda oturmayı yeğledikleri küçük çalışma odasına geçtiler. Harold kendini oldukça bitkin hissediyordu. Bugün erken yatmalıyım, diye düşündü.

Antreden karısının bahsettiği küçük paketi aldı. Bu özenle sarılıp sarmalanmış küçük bir paketti. Harold şöminenin önündeki her zaman oturduğu koltuğa çökerek, paketi açtı.

Paketin içinden üstündeki etikette “akşamlan iki tablet alınacak” yazılı bir ilaç kutusu çıktı. Kutuyla birlikte Brackhampton’daki eczacının ufak bir notu vardı. Notta “Doktor Quimper’in talimatı üzerine gönderilmiştir” yazıyordu.

Harold Crackenthorpe kaşlarını çattı. Kutuyu açıp tabletlere baktı. Evet, bunlar aldığı tabletlerin aynısıydı. Ancak Dr. Quimper’in artık bunları almasına gerek kalmadığını söylediğinden emindi. Evet kesinlikle artık ilaç almayacağını belirtmişti. “Artık bunlara gerek yok.” Evet, Quimper kesinlikle böyle demişti.

Читать дальше
Тёмная тема
Сбросить

Интервал:

Закладка:

Сделать

Похожие книги на «16.50 Treni»

Представляем Вашему вниманию похожие книги на «16.50 Treni» списком для выбора. Мы отобрали схожую по названию и смыслу литературу в надежде предоставить читателям больше вариантов отыскать новые, интересные, ещё непрочитанные произведения.


Отзывы о книге «16.50 Treni»

Обсуждение, отзывы о книге «16.50 Treni» и просто собственные мнения читателей. Оставьте ваши комментарии, напишите, что Вы думаете о произведении, его смысле или главных героях. Укажите что конкретно понравилось, а что нет, и почему Вы так считаете.

x