Bütün aklı çocuğun kendi elini tutan elindeydi; titreyen sesiyle çekingen bir şekilde, “Şey… kimsin sen?” diye sordu.
İçeri girerlerken yüzünde bir gülümsemeyle, “Mısır labirenti için kendime bir eş arıyordum,” dedi. “Bu benim şanslı günüm. Adın Maria, değil mi?”
Maria merak içerisinde ona baktı.
“Adımı nereden biliyorsun?”
Gülümsedi ve bir kahkaha attı.
“Yakında beni tanıyacaksın,” dedi, “her şeyi nasıl bildiğimi öğreneceksin. Adıma gelirsek: bana Lore diyebilirsin.”
*
Lore Scarlet’in arkadaşıyla el ele yürüyor, onu ne kadar kolay baştan çıkarttığını düşünerek kendisiyle gurur duyuyordu. Bu insanlar çok kırılgan, çok toydular - bu adil değildi. Güçlerini kullanmak zorunda bile kalmadan sadece birkaç saniyede onun elini tutmuştu bile. Bir tarafı ondan beslenmek, vücudundan tüm enerjiyi çekmek ve tıpkı diğer insanlara yaptığı gibi ondan kurtulmak istiyordu.
Ama diğer tarafı ona sabırlı olmasını söylüyordu. Sonuçta şehrin ta diğer ucundan gelmiş ve buraya onun için inmişti. Lore Scarlet’e ulaşmanın bir yolunu bulmaya çalışıyordu ve uçarken Maria’nın evrene gönderdiği güçlü duygularla karşılaşmış; onun Sage’i ne kadar arzuladığını ve ne kadar umutsuz olduğunu hissetmişti. Bu onu bir mıknatıs gibi çekmişti.
Lore gökyüzünden kartal bakışlarıyla Maria’nın yerini tespit etmiş ve ona doğru dalışa geçtiğinde çok uygun bir av olduğunu fark etmişti, bu kadar yalnız, bu kadar hassas – ve Scarlet’e bu kadar yakın. Eğer birisi Scarlet’e nasıl ulaşılacağını biliyorsa, bu Maria olmalıydı. Lore onunla arkadaş olmaya, onu Scarlet’in yerini öğrenmek için kullanmaya ve işi bittiğinde onu öldürmeye karar verdi. Bu sırada onunla eğlenebilirdi de. Bu sorunlu insan istediği her türlü fanteziye inanırdı.
Maria yürürlerken titreyen sesiyle, “Şey… Anlamıyorum,” dedi gergin bir şekilde. “Bana yeniden açıklar mısın. Buralarda… yeni olduğunu mu söyledin?”
Lore güldü.
“Bir bakıma,” dedi.
Maria, “Peki, bizim okula mı gideceksin?” diye sordu.
“Okul için pek vaktim olduğunu sanmıyorum,” diye cevapladı.
“Ne demek istiyorsun? Benimle aynı yaşta değil misin?”
“Öyleyim. Ama okulu uzun zaman önce bitirdim.”
Lore neredeyse yüzyıllar önce diyecekti, ama neyse ki son anda buna engel olmuştu.
“Uzun zaman önce mi? Ne demek istiyorsun? İleri zeka ya da ona benzer bir şey misin?” Maria ona hayran hayran ardına kadar açılmış gözlerle bakıyor, Lore da ona gülümsüyordu.
“Bunun gibi bir şey,” dedi. “Her neyse, arkadaşların partide mi?” diye sordu.
Maria kafasıyla onayladı.
“Evet biri dışında hepsi… Neyse onunla da artık arkadaş olmadığımıza göre, evet hepsi orada.”
Lore meraklı bir şekilde “Kimin dışında?” diye sordu.
Maria’nın yüzü kızardı.
“Eski en iyi arkadaşım. Orada değil. Ama söylediğim gibi, artık onunla arkadaş değiliz.”
“Scarlet mi?” diye sordu, daha sonra bu kadar hızlı davrandığı için pişman oldu.
Marika şüpheli bir şekilde ona baktı.
“Bütün bunları nasıl biliyorsun? Yoksa beni mi takip ediyorsun?”
Lore Maria’nın kendisinden uzaklaştığını hissetti, onu kaybetmek istemiyordu. Ona baktı, yanaklarına dokundu, Maria’nın da kendisine bakmasını sağladı ve tüm gücüyle gözlerinin içine baktı. Maria gözlerini kırptı ve böylece Lore onun zihninden son otuz saniyedeki konuşmalarını sildi.
Maria birkaç kez gözlerini kırptı, daha sonra Lore onun elini tuttu ve yürümeye devam ettiler.
Ucuz kurtulduk, diye düşündü. Şimdi yeniden deneyelim.
“Arkadaşların partide mi?” diye sordu.
Maria kafasıyla onayladı.
“Evet biri dışında hepsi… Neyse onunla da artık arkadaş olmadığımıza göre, evet hepsi orada.”
Lore meraklı bir şekilde “Kimin dışında?” diye sordu.
Maria’nın yüzü kızardı.
“Eski en iyi arkadaşım. Orada değil. Ama söylediğim gibi, artık onunla arkadaş değiliz.”
Lore uzunca bir süre durdu, ne söyleyeceğine karar vermeye çalışıyordu.
Dikkatli bir şekilde, “Aranızda neler oldu?” diye sordu.
Maria omuz silkti ve sessizce yürümeye devam ettiler, ayakkabıları ekinler üzerinde çıtırtılar çıkartıyordu.
Lore sonunda, “Bana anlatmak zorunda değilsin,” dedi. “Bir arkadaş tarafından yüzüstü bırakılmanın ne demek olduğunu bilirim. Kuzenim Lore. Bir zamanlar abi-kardeşi gibiydik. Şimdi konuşmuyoruz bile.”
Maria tutkuyla ona baktı.
“Bu çok kötü,” dedi. “Ne oldu?”
Lore omuz silkti.
“Bu çok uzun bir hikâye.” Yüzyıllar öncesine ait, diye eklemek istedi ama buna engel oldu.
Maria onu anlıyordu, kafasını sallayarak onayladı.
Maria, “Beni anladığına göre,” dedi, “o zaman sana anlatacağım. Neden bilmiyorum, ama seni tanımamama rağmen her şeyi anlayacağını hissediyorum.”
Lore yatıştırıcı bir şekilde ona gülümsedi.
“İnsanlar üzerinde böyle bir etkiye sahip olduğum söylenir,” dedi.
Maria, “Her neyse,” diye devam etti, “arkadaşım Scarlet, hoşlandığım bir çocuğu benden çaldı. Artık o çocuğa ilgi duymuyorum gerçi.”
Maria durdu ve Lore daha çok şey söylemek istediğini sezdi ve onun zihnini okudu:
Seninle tanıştığımdan beri ona ilgi duymuyorum.
Lore gülümsedi.
Lore kafasını sallayarak, “Başkasının sevgilisini elinden almak,” dedi. “Bundan kötüsü yok.”
Maria’nın elini daha da sıktı ve Maria ona yarım bir gülümsemeyle baktı.
Lore, “Peki, onunla artı arkadaş değil misiniz?” diye sordu.
Maria kafasını salladı.
“Hayır. Onunla bütün ilişkimi kestim. Bu konuda içimde kötü bir his var. Yani hala en çok arananlar listemde ve Facebook’ta ve her yerde onunla arkadaşız. Henüz bu kadar ileri gitmedim. Ama onu ne arıyor ne de mesaj gönderiyorum. Eskiden birbirimize günde yüz tane mesaj yazardık.”
“Ona mesaj göndermeyi denedin mi?”
Maria kafasını salladı.
“Bu konuda konuşmak bile istemiyorum.”
Lore şansını fazla zorlamaya başladığını hissetti. Onu baştan çıkartmak, Scarlet hakkında bilmesi gerekenleri öğrenmek için yeterince zamanı olacaktı. Bu sırada onun güvenini kazanmalıydı – kendisine tam olarak güvenmesini sağlamalıydı.
Mısır labirentinin ortasına ulaştılar ve burada durup beklediler. Maria uzaklara bakıyordu ve Lore onun ne kadar gergin olduğunu hissedebiliyordu.
Maria, “Peki, şimdi ne yapacağız?” diye sordu, elleri titriyordu. “Geri mi dönsek?” diye sordu.
Lore onun zihnini okudu:
Umarım geri dönmek istemez. Umarım beni öper. Lütfen, beni öp.
Lor eğildi, Maria’yı yanaklarından tuttu ve onu öptü.
İlk başta Maria geri çekilip onu hafifçe ittirdi.
Ama daha sonra Lore’un öpücüğünün çekiciliğine kapıldı. Lore onun kendisine tamamen teslim olduğunu hissedebiliyor ve artık tamamen kendisine ait olduğunu biliyordu.
Scarlet sabahın erken saatlerinde gökyüzünde uçuyor, gözyaşlarını siliyordu, hala köprü altında yaşadıklarının etkisi altındaydı ve ona neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Uçuyordu. Buna inanamıyordu. Nasıl olduğunu bilmiyordu ama kanatları çıkmıştı ve havada süzülmeye başlamış, sanki dünyadaki en doğal şeymiş gibi uçmaya başlamıştı. Işığın gözlerini neden acıttığını, güneş altında teninin niye yandığını anlayamıyordu. Neyse ki bulutlu bir gündü ve bundan dolayı biraz rahatlamıştı, ama yine de kendisini tuhaf hissediyordu.
Читать дальше