Kyra şimdi ya da asla düşüncesiyle gözlerini kapattı. Kendisinden daha büyük, önünde gördüğü dünyadan daha büyük hale gelmesi gerektiğini hissetti. Kendini içindeki enerjiye ve sonra da her yanını saran enerjiye odaklanmaya zorladı.
Yavaşça Kyra uyum içine girdi. Örümcek ağının, örümceğin enerjisini hissetti; enerjinin içinde dolaştığını hissedebiliyordu. Bunun yavaşça bir parçası haline gelmesine izin verdi. Ağ ile daha fazla mücadele etmedi. Onun yerine ağ ile bir hale gelmesine izin verdi.
Kyra yavaşladığını; zamanın da yavaşladığını hissetti. En küçük detaylarla uyum sağladı, her şeyi duyar, çevresindeki her şeyi hisseder hale geldi.
Aniden Kyra bir enerji patlaması hissetti ve o anda ilk kez tüm evrenin bir olduğunu anladı. Tüm ayrım duvarlarının yıkıldığını, iç ve dış dünya arasındaki bariyerin çözüldüğünü hissetti. İki dünya arasındaki ayrımın sahte olduğunu hissetti.
O anda, sanki içinde bir barajın kapakları açılmışçasına bir enerji akışı hissetti. Avuçları sanki alev içindeymiş gibi yanıyordu.
Kyra gözlerini açtı ve artık çok yaklaşmış, üzerine atlamak üzere olan örümceği gördü. Dönüp, kendisinden birkaç metre ötede ağa takılmış olan asasını gördü. Kendinden hiç şüphe etmeden elini uzattı. Asasını çağırdı ve asa havada süzülerek, doğrudan açık bekleyen eline doğru uçtu. Kyra asasını sıkıca kavradı.
Kyra önünde gördüğü her şeyden daha güçlü olduğunun bilinciyle gücünü kullandı ve kendine inandı. O anda asayı tutan kolunu havaya kaldırdı ve kolu ağdan kurtuldu.
Yuvarlandı ve örümcek dişlerini ona geçirmek üzereyken uzanıp asasını örümceğin ağzına soktu.
Örümcek korkunç bir cırlama sesi çıkardı ve Kyra asasını onun ağzına iyice sokup yan çevirdi. Örümcek ağzını kapatmaya çalışsa da başaramadı, asa ağzının açık kalmasını sağlıyordu.
Fakat sonra aniden ağzını kapattı ve kadim asayı parçalara ayırarak Kyra’yı şoke etti. Kırılamaz olanı kırmış, asayı ağzında bir kürdan gibi parçalamıştı. Bu yaratık tahmin ettiğinden çok daha güçlüydü.
Örümcek Kyra’ya doğru sıçradı ve o anda zaman yavaşladı. Kyra her şeyin bir noktada odaklandığını hisseti. Derinlerde kendini ağdan kurtarabileceğini, örümcekten daha hızlı olabileceğini hissetti.
Kyra ileri atılarak kendini kurtardı ve ağda yuvarlandı; örümceğin dişleri indiğinde, Kyra yerine ağları yırtarak açmıştı.
Kyra odaklandığında, ilk kez, havada silik bir titreşim hissetti, bir şeyin onu çağırdığını hissetti. Döndü ve ağın uzak tarafında, Marda’ya gelme sebebi olan şeyi gördü: Hakikat Asası. Asa bir siyah granit bloğu üzerinde duruyor, gece yarısı gökyüzü altında parlıyordu.
Kyra asayla arasında yoğun bir bağ hissetti, sağ elini asaya doğru uzattığında avuçlarının karıncalandığını hissetti. Hayatının en büyük savaş çığlığını attığında, bir şekilde asanın kendisine itaat edeceğini biliyordu.
Aniden Kyra altındaki toprağın titrediğini hissetti. Silahı dünyanın çekirdeğinden çekmekte olduğunu biliyordu ve o muhteşem anda artık ne kendinden, ne güçlerinden ne de evrenden şüphe ediyordu.
Taşın taşa sürtmesiyle oluşan büyük bir gürültü oldu ve Kyra asanın granitten kurtulup yavaşça yükselişini hayret içinde izledi. Asa yavaşça havalandı, daha sonra havada süzüldü ve siyah, mücevherli asa Kyra’nın sağ eline indi. Kyra asayı kavradı ve onun canlı olduğunu hissetti. Sanki bir yılanı kavramak, yaşayan bir şeye tutunmak gibiydi.
Kyra hiç tereddüt etmeden döndü ve örümcek tam üzerine gelirken asayı indirdi. Asa aniden bir kılıca dönüştü ve dev ağı ikiye böldü.
Örümcek çığlık atıp yere düştü, donakalmış olduğu belli oluyordu.
Kyra etrafında döndü ve ağı tekrar keserek kendini kurtarıp ayaklarının üzerine indi. Yaratık üzerine doğru saldırırken asayı iki eliyle başının üzerinde tuttu. Yaratığı cesaretle karşıladı ve ilerleyip, Hakikat Asası’nı tüm gücüyle savurdu. Asanın, örümceğin kalın gövdesini kesip geçtiğini hissetti. Kyra örümceği ikiye bölerken, örümcek korkunç bir çığlık attı.
Örümcek Kyra’nın ayaklarının dibine ölü bir şekilde yığılırken, yoğun, siyah bir kan fışkırdı.
Kyra, asa elinde, titreyen kollarıyla dururken, daha önce hiç hissetmediği bir enerjiyle dolduğunu hissediyordu. O anda değişmiş olduğunu hissetti. Daha güçlü hale geldiğini, bir daha asla eskisi gibi olmayacağını hissetti. Tüm kapıların açıldığını ve her şeyin mümkün hale geldiğini hissetti.
Çok yukarılarda gök gürüldedi ve bir şimşek çaktı. Kızıl bir şimşek, sanki bulutların arasından lav akıyormuş gibi, bulutları katmanlara ayırarak geçti. Ardından yüksek sesli bir kükreme duyuldu ve Kyra, Theon’un bulutların arasından fırladığını görüp neşeyle doldu. Asayı çektiği zaman bariyerin de indirilmiş olduğunu hissetti. Hayatında ilk kez o an kendisinin her şeyi değiştirmeye yazgılı olduğunu hissetti.
Theon Kyra’nın önünde yere indi, Kyra hiç duraklamadan onun sırtına atladı ve ikisi birlikte göğe yükseldiler. Güneye doğru, Marda’dan uzaklaşıp, Escalon’a doğru uçarlarken her tarafta gök gürlüyordu. Kyra, en derin seviyelere inip galip geldiğini, son sınavını da geçmiş olduğunu biliyordu.
Ve şimdi, Hakikat Asası elindeyken, vermesi gereken bir savaş vardı.
Gemileri uzaklaşırken Lorna ufukta kaybolan, halan yanmakta olan Knossos adasını seyrediyordu. Kalbi parçalanmıştı. Geminin kıç kısmında durmuş, küpeşteye sıkıca tutunmuştu. Yanında Merk duruyordu ve Kayıp Adalar’ın tüm filosu arkasındaydı. Bütün gözlerin üzerinde olduğunu hissedebiliyordu. O sevgili adaları, Gözcüler’in, Knossos’un cesur savaşçılarının evi artık yoktu. Alevler içinde muhteşem kalesi yok edilmiş, binlerce yıldır orayı koruyan sevgili savaşçılar, trol akınlarıyla katledilmiş, ejderha sürüsü tarafından işleri bitirilerek, yok edilmişlerdi.
Lorna bir hareket sezdi ve yanına, ejderhaları öldüren, Ölüm Körfezi’ne nihayet sessizlik getiren oğlan, Alec’in geldiğini gördü. En az kendisi kadar kafası bulanmış bir halde duruyor, kılıcı hala elinde tutuyordu. Lorna ona karşı ve elinde tuttuğu silaha karşı bir minnettarlıkla dolduğunu hissetti. Silaha, Bitmemiş Kılıç’a, güzelliğine bir göz attı ve kılıçtan yayılan yoğun enerjiyi hissetti. Ejderhaların ölümünü hatırladı ve oğlanın elinde Escalon’un kaderini tuttuğunu anladı.
Lorna hayatta olduğu için minnettardı. Eğer Kayıp Adalar halkı yetişmemiş olsa Merk ile birlikte Ölüm Körfezi’nde ölmelerinin kaçınılmaz olacağını biliyordu. Fakat aynı zamanda hayatta kalamamışlar için de bir suçluluk hissediyordu. Onu en çok acıtan da bunu öngörememiş olmasıydı. Tüm hayatı boyunca her şeyi, Kos Kulesi’ni koruyarak geçirdiği yalnız hayatının her bir dönemecini öngörebilmişti. Trollerin gelişini, Merk’in gelişini öngörmüştü ve hatta Ateş Kılıcı’nın yok edileceğini de öngörmüştü. Knossos Adası’nda olacak büyük çatışmayı da öngörmüştü fakat sonuçlarını öngörememişti. Adanın alevler içinde kalacağını, ejderhaları öngörememişti. Kendi güçlerinden şüphe ediyordu ve bu ona her şeyden çok dokunuyordu.
Bu nasıl olabildi, diye merak etti. Tek cevap, Escalon’un kaderinin anbean değişiyor olmasıydı. Binlerce yıl önce yazılmış olanlar yazılmamış hale geliyordu. Escalon’un kaderinin bıçağın sırtında olduğunu ve şu an biçimsiz olduğunu hissetti.
Читать дальше